Tam 26 yıl önceydi. Gelen bir haber, tüm Türkiye’yi yasa boğmuştu. Baba ölmüştü…

"Beşiktaş’ın Mao Zedung’u

Beşiktaş’a ne kaldı ondan? Tek kişiden kalabilen en çok şey… Bu gün, Fenerbahçe’yi zaman içinde var olmuş birçok oyuncuyu yan yana koyarak tanımlayabiliriz. Galatasaray’ı da. Beşiktaş’ı yalnız onu düşünerek de açıklayabiliriz. Bu bir olay. Mutlaka adı olmalı.

Bulaşıcı güç.

İkinci devrede 6 gol atarak ve attırarak bir maçı 6-3 alan kaptan.

Beşiktaş, sermayesi insan olan bir kulüp. O yarattı bunu.

Bir Recep, bir Mehmet Ali, bir Lefter, bir Can, bir Metin… Bunları tek tek sanatçılar olarak anımsıyor kişi.

Baba Hakkı ise bir kurum gibi, bir ordu gibi, bir okul gibi… Tuhaf şey çok büyük buluyorum, ama tek başına düşünemiyorum onu. Maksim’den Kristal’den, Novotni’den, başka eğlence yerlerinden çıkmazmış. O yanını ise hiç düşünemiyorum.

Şükrüsün’ü bulmuş bir Hakkı benim için çok büyük şey.

Beşiktaş bugün gerçek bir spor kulübü. Galatasaray daha da sağlam bir spor kulübü. Fenerbahçe ise bir türlü kulüpleşemedi. Beşiktaşınkini burda biraz da Baba Hakkı geleneğine bağlayamaz mıyız? Beşiktaş’la özdeşleşen ad. Yöneticilik, genel kaptanlık, başkanlık ve onursal başkanlık da yaptı kulüpte. Kulübüne böylesine damga vurmuş başka bir sporcu var mı ülkemizde?

Kurtuluş Savaşı tadı var Baba Hakkı’nın adında. O da var.

Şemsiyesi koskoca bir palto. Çok da uzun geliyor ona.”

Cemal Süreya’nın muhteşem satırlarında böyle anlatılmıştı futbol tarihimizin en özel figürlerinden biri olan Hakkı Yeten. Vodina’da doğmuş, ufacıkken ailesinin taşındığı Beşiktaş’ın önce kaptanı, ardından simgesi olmuştu.

Karagümrük’te başlamıştı gollerini sıralamaya. O atıyor, semtte iklim değişiyordu. Takımın gözbebeği, 1931’de siyah-beyazlı camiaya adımını atıyordu. Gerisi malumunuz…

“Yenilmez Armada’nın azıcık boydan kısa kaptanı, altın yürekli ve çıkarsız haydut...” Beşiktaş’ın İstanbul Ligi’ne damgasını vurduğu yıllarda döktürmüştü. 1939-1946 arası Kartal 140 maçta 124 galibiyet alırken, üst üste beş şampiyonluğa da imza atmıştı. O da çaktırmadan golleri sıralamıştı.

Derbi tarihine bakın, siyah-beyazlıların hem Fenerbahçe, hem de Galatasaray ile oynadığı maçlarda en çok fileleri o sarsmıştı. Rekorlarına sadece yandan bakılmıştı.

Herkese hizmet etmişti Baba Hakkı, gerek saha içinde, gerek saha dışında. Ağzından çıkan kanun hükmündeydi, kararsız kalan hakem gol mü diye ona sorardı. Rahat götürdükleri bir Fenerbahçe maçında rakip kaptana ‘biraz asılın’ demişliği bile vardı. Taraftarın izleyeceği maçın kalitesine takmıştı…

Yine sarı-lacivertliler karşısında kendisine edilen küfürlere kızıp şortunu indirmişliği vardı. Fakat başka bir maçta Fenerbahçe’ye, Beşiktaşlıların ettiği küfürlere kızıp tribünleri boşaltmıştı.

Bir gün taraftarının kendisini ıslıklaması üzerine futbolu bırakmıştı. Ardından önce tenik direktördü, ardından başkan...

Süleyman Seba’yı alnından öptüğü resme bakın, Beşiktaş’ı görürsünüz… En azından bazılarımızın kalbindeki takımı!

Baba Hakkı, Metin Oktay ve Lefter... Sırasıyla böyle gitmişlerdi. Gidenlerin sadece ulu çınarlar olmadığını anladığımızda iş işten çoktan geçmişti. Üç yıl önce yitirdiğimiz Lefter henüz o günlerde turp gibiydi.