Pandemiyle daha da artan bu kapana kısılmışlık, hayatta kalma mücadelesi ve hayatımızın sahibi olamamamız durumu derinleşmeye devam ederken Jude, yaşadığı döneme olan sorumluluğuyla hareket etmeye devam ediyor. Bu da Bad Luck Banging or Loony Porn’u özel bir film yapma yolunda nedenlerden en önemlisi olarak karşımızda duruyor.

Bad Luck Banging or Loony Porn: Kriz derinleşirken imaj, tarih ve birey

Anıl Boydağ

“Resimler, gözlerinin önünden yeniden ses çıkarmadan, sanki insanın korumayı önemli gördüğü her şeyin bağımsız ve çözülmez bir düzeni varmışçasına gitgide daha da sıkı bir takiple geçiyordu ve bellek, işlediği sürece öylesine kolayca kanatlanıp uçan “şimdi»sini varlığa yükselterek “kesinlik” ile doldurmak için bu düzenin diri yasa liflerini olayların serbest dokusunda geçerli kılarak insanı mesafeler arasında kendi yaşamına özgürlükle değil, bir mal sahibinin böbürlenen memnuniyetiyle köprüler kurmaya zorluyor..."1


Şeytan Tangosu’nda yer alan bu betimleme son bir yıldır hayatımızı geçirmeye çalıştığımız döngüyü açıklıyor. Belki bunun yansımasını da Radu Jude’un yeni filminde görüyoruz. Radu Jude’un Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı kazanan filmi Bad Luck Banging or Loony Porn; ahlakçılık, özel ve kamusal hayat ayrımı, cinsiyetçilikle birlikte geçmişten bugüne Romanya toplumuyla yüzleşmeye devam ederken hali hazırda var olan kapitalist krizin pandemiyle derinleşen halini, yapıyı parçalayarak önümüze koyuyor. 2018’de çektiği “Tarihe Barbar Olarak Geçmek Umurumda Değil” filminin ardından, bu filmiyle kafasında oluşan meseleleri daha da derinleştiriyor. O filmde İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazi hükümetinin 1941’de Doğu cephesinde yaptığı ‘etnik temizliğin’ günümüz toplumundaki yansımalarını ve toplumun çürümüşlüğünü bir tiyatro oyunu üzerinden yansıtıyordu. Jude, yeni filminde daha da acımasız, kapitalist krizin derinleştiği ve salgın hastalıkların hayatımızı esir aldığı bu dönemde Romanya toplumuna hiç olmadığı kadar acımasız bir şekilde saldırıyor.

“Kimse Dünya’nın zaman okyanusunda ne kadar derine battığını görmüyor, ölüm ve köhnemişliğin devasa timsahları tarafından istilaya uğradığını.”2
Film bu alıntıyla açılıyor ve sonrasında Emi’nin sevgilisiyle sevişme sahnesine geçiliyor. Kayda aldıkları bu sahneyi bir yetişkin sitesinde paylaşıyorlar ancak video Emi’nin öğrencileri tarafından keşfedilince kıyamet kopuyor. Film üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm Emi’nin ailesinin videoyu sildirmeye çalışmasıyla oluşan keşmekeşte geçiyor. Emi, zaman ilerledikçe yürüdüğü sokaklarda bir figürana dönüşüyor. Jude burada asıl olarak pandemi Romanya’sına dair günlük görüntüleri yansıtma peşinde. Emi bu krizle uğraşırken biz sokaktaki krize yöneliyoruz, pandeminin değiştirdiği gündelik yaşama ve gerçeklere. Çoğu sinema normal bir şekilde günümüzün ahvalinden kaçınırken, Jude buraya yönelmeye devam ediyor. Elbette sinemanın bir şeyleri değiştirme konusundaki gücü çok sınırlı. Ancak yaşadığı zamana dair de bir sorumluluğu var. Jude, bunu sürekli çalışan kamerasıyla her zaman olduğu gibi tarihle harmanlıyor, asla durmayan kamera bu bağlantıyı gitgide daha sağlam bir zemine oturtuyor. Bu zemin kapitalizmin 21. yüzyılda insanı hangi döngülerde bıraktığı ve psikolojik olarak da artık ne hale geldiğimizi gösteren bir zemin.

İkinci bölüm ise filmin yapıyı nasıl bozduğuna dair bir sürü imajın ardına alt yazılarla gelen ve Radu Jude’un sinemasının sözünü söylemekten hiç sakınmadığının kanıtı. İmajlar üzerinden tarihe, bireye, objelere, cinselliğe dair söylenen bu sözler, filmin parçalayıp tekrar kurduğu yapıda önemli bir yer teşkil ediyor. Hayatı ve yaşayışımızı şekillendiren, sınırları çizen bütün bu imajlar teker teker önümüzden geçerken, Jude’un ahlakçılığa dair sözlerini ve toplumun genel geçer hatlarına dair öfkesini de görüyoruz. Bad Luck Banging or Loony Porn, bir öfkenin dışavurumu aynı zamanda, hiç korkmadan çekinmeden, herhangi bir şekilde geri adım atmadan yaşayan topluma bir öfke. Bu yaşayıştan, bu sınırlardan rahatsız olmanın keskin bir hali. Radu Jude, sinemaya hâkim olan revizyonist dili kabul etmeyip, iki yüzlülükleri ve özellikle bu yakın coğrafyalardaki toplumun sözde ahlakına karşı bir ses olmayı, yabancılaşmayı kabul ediyor.

Filmin üçüncü bölümüyle, yani sit-com bölümüyle bu keskin hal trajikomik bir duruma dönüşüyor. Homofobi, eril yapı ve ırkçılık her şeyiyle ortaya dökülüyor. Emi’nin okuldaki durumuyla ilgili toplantı, toplumun ortalama her bir figürünün klişe fikirlerini ve klişe savunmalarını bize yansıtıyor. Emi’nin sözde yargılandığı bu toplantının -bir nevi mahkemenin- gidişatı süresince yaşananlar ve tartışılanlar bireylerin karikatürize bir hale dönüşmeleri aslında ne ile mücadele ettiğimizi ortaya koyuyor. Bu trajikomik hal, kâğıttan kaplan toplumların ve onların ahlakının pamuk ipliğine bağlı olduğunu, zamana eninde sonunda yenileceklerini gösteriyor. Çok da uzakta aramaya gerek olmadan kendi toplumumuza, yaşadığımız coğrafyaya döndüğümüzde ise Romanya’dan pek de farklı bir yerde olmadığımızı görebiliriz. Kendi tarihiyle yüzleşemeyen, toplumdaki cinsel yönelimleri baskılayan, aşağılayan ve kendi ahlâk normlarını bütün bireylere dayatmaya çalışan bir toplumun içerisinde yaşıyoruz. Birey olmanın baskılandığı, toplumun direkt olarak devlet eliyle baskı altına alındığı bir toplumda yaşayan bizler için Jude’un yeni filmi bize pek de yabancı değil. Bu bireyin baskılandığı, bireyciliğin pompalandığı neoliberal düzende, Emi’nin hayatta kalma çabasıyla bizim hayatta kalma çabamız ortak öğeler taşıyor. Berlin jürisinin kararı da belki Jude’un tüm bu meseleleri politik doğrucu bir yerden almamasıyla ilintili. Üçüncü bölüm, bir yandan ne kadar yalnız olduğumuzu, kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığını gösteriyor. Belki de şunu söylemek gerekiyor, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar bu rüzgârı tersine çevirecek çünkü aslında yalnız değiller. 2021’in geçen beş ayı neredeyse her gün bize bunu gösterdi. Nefes almak için, kafamızı polisin dizlerinin altından kaldırmak için verdiğimiz mücadele sadece polise, devlete değil düzenin devamını sağlayan topluma da karşı. Bu yabancılaşma kimilerine göre bizi toplumdan kopuk, onun değerlerine karşı olarak gösterebilir ama makul olmak demek, gerçek değişimi sağlamak adına yeterli değil. Bir yandan tarih de bizi sürekli haklı göstermeye devam ediyor. Radu Jude bunları demese dahi hayatın gerçekliğinde akan süreç gün gelecek bir şekilde toplumları da değiştirecek, hiç değilse sinemanın yarattığı bu fikirleri, karşı duruşları bu umuda ve pratiğe taşıyabiliriz. Pandemiyle daha da artan bu kapana kısılmışlık, hayatta kalma mücadelesi ve hayatımızın sahibi olamamamız durumu derinleşmeye devam ederken; Jude, yaşadığı döneme olan sorumluluğuyla hareket etmeye devam ediyor. Bu da Bad Luck Banging or Loony Porn’u özel bir film yapma yolunda nedenlerden en önemlisi olarak karşımızda duruyor.

1 László Krasznahorkai, Şeytan Tangosu, çev., Bülent Şimşek (İstanbul: Can Yayınları, 2013), 107.
2 Mahabharata Santi Parva, Bölüm 28:3