Cuma günkü Yeni Akit gazetesinin manşeti neydi biliyor musunuz? “Tam Bağımsız Türkiye!” Manşet spotunda da şunlar yazıyordu: “Tam bağımsız Türkiye ideali Başkan Erdoğan ile birlikte gerçek oldu. ABD’nin yaptırım tehditlerine rağmen S-400 hava savunma sistemleri Türkiye’ye getirildi. Türkiye haçlı bloğunun tehditlerine pabuç bırakmadı.” Bu arada, Rusya’da haç yasaklanmış, Müslüman ülke olmuşlar zahir! Bizler “Bağımsız Türkiye” […]

Cuma günkü Yeni Akit gazetesinin manşeti neydi biliyor musunuz?

“Tam Bağımsız Türkiye!”

Manşet spotunda da şunlar yazıyordu: “Tam bağımsız Türkiye ideali Başkan Erdoğan ile birlikte gerçek oldu. ABD’nin yaptırım tehditlerine rağmen S-400 hava savunma sistemleri Türkiye’ye getirildi. Türkiye haçlı bloğunun tehditlerine pabuç bırakmadı.”

Bu arada, Rusya’da haç yasaklanmış, Müslüman ülke olmuşlar zahir!

Bizler “Bağımsız Türkiye” dedikçe 6. Filo önünde namaza duran bu ülkenin şeriatçıları, faşistleri “Amerika’nın kucağından kalkıp Rusya’nın kucağına mı oturalım, pis komünistler!” derlerdi. Eh işte, “Komünistler Moskova’ya” şiarından, “Şeriatçılar, Moskova’da” şeraitine geçilmiş bir devirdeyiz.

Şurası aşikâr ki bu sağcılar, muhafazakârlar, siyasi İslamcılar vb. bağımlı olmadan duramıyorlar, bağımlı olma bağımlılığından mustaripler.

Bunların bağımlılığı hem siyasi hem ekonomik hem askeri ve üstelik bir de psikolojik. Ama maddi bağımlılık da işin esası zaten. Bakın işte ABD vermezse Rusya deyip hemen başka bir iradenin tahakkümü altına girmeden edemiyorlar. Bünye istiyor yani! Bağımlı olmaya ara verilirse düpedüz yoksunluk sendromu çekiyorlar. Böylece rejimde sıklıkla bulantı, kusma, karın ağrıları, halüsinasyon, spazmlar, krizler görülüyor tabii ki.

Sahi siyasi İslam’ın bölgede ve ülkede yayılmasına kim çanak tuttu? Tabii ki ABD! Siyasi İslamcı AKP mi ABD’yi istemiyor, yoksa ABD mi AKP’ye ayar çekiyor? Bütün mesele budur.

ABD’nin siyasi İslam ile ilişkisi elbette çelişkili birlikteliktir, çünkü kendi eliyle semirttiklerinin başına bela kesildiğini en iyi ABD bilir (bkz., El Kaide, Müslüman Kardeşler, IŞİD vb.)

Lakin biz de biliriz ki ABD içsel bir olgudur, kurumsallaşmıştır, sadece NATO ordusunda değil devletin en derin kademelerinden (istihbarattan, kontrgerilladan) başlayarak bürokrasinin ve iş dünyasının her kesiminde kadrolaşmıştır ve örgütlüdür. Bu mevzilerdekilerin illa ki CIA ajanı olması gerekmez, Amerikanofillik bunların fıtratlarında vardır. İçlerine işlemiş ABD eksikleştikçe yoksunluk baş gösterir.

Gerçi Saraylılar önce ABD’den Patriot füzesi almak istemiştir. ABD tam teknolojiyi vermediği için bu iş yatmıştır. İddia budur. Sonra Rusya’dan S-400 satın alınmıştır. Peki, tam teknolojiyle mi? Cevabı ise Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, “kısıtlı teknoloji transferi yapacağız” diye vermiştir.

Yani ABD bağımlılığı yanı sıra Rusya bağımlılığı başlamıştır. Evet, ‘yanı sıra’, çünkü Savunma Bakanı H. Akar, Amerika’dan Patriot füzeleri almak için görüşmelerin sürdüğünü de açıklamıştır. Vaziyet çifte bağımlılıktır.

Hani mesela ‘yavru vatan’ KKTC’den, “dost ve kardeş ülke Pakistan”dan veya “iki devlet tek millet” Azerbaycan’dan filan gelse neyse. Dünya patronluğuna soyunan Rusya söz konusudur. ABD düşmandır da Rusya nasıl bir dosttur? Domates düşmanlığı bir yana, en son Kıbrıs’ta Türk sondaj gemilerinin doğal gazı bulup çıkartmalarını bile istemeyen bir dosttur. İdlib’deki durum aşikârdır.

S-400 mutlaka başka şeylere yol açacak. Yaptırım ambargo filan derken ekonomik kriz derinleşecek, ekonomik kriz de siyasi krizi dibe çekecek.

Zaten bir yıl içinde görüldü ki, Başkanlık rejimi bakımından (Reis’in her dediği olsun dışında) hiçbir projeleri yokmuş. Devleti düpedüz el yordamıyla yönetiyorlar. Geçen hafta siyasi mühendisliğe soyundular demiştim ama abartmışım, bunu bile beceremiyorlar, müteahhitlikten başka bir şey bilmiyorlar.

ABD içsel olgu olmanın avantajındayken, Rusya dış payandalık rekabetindeyken, Saray Müteahhitleri ikisine de ‘Tam Bağımlı Türkiye’ ile ödeme yapma mecburiyetindedir.