Dergi ve gazetelerin sevdiği konulardan birisi olan çocuklar ve gençlerin bilgisayarla oynanan oyunlara düşkünlüğü hakkında

Dergi ve gazetelerin sevdiği konulardan birisi olan çocuklar ve gençlerin bilgisayarla oynanan oyunlara düşkünlüğü hakkında sayısız görüş ve yazı okumuş olabilirsiniz. Bu Pazar aynı tipte sorulara verdiğim cevaplara bir kez daha yer veriyorum.

Oyun oynamak ya da oyuncakla oynamanın yaşı var mı?

Oyun oynamak, bir ihtiyaçtır. Kişinin yaşam biçimi ve zevklerine göre oyun bir eğlence, tutku veya bağımlılığa dönüşebilir. Oyun oynamak genellikle çocukluk dönemine özgü sayılsa da, oyun tanımına uyan aktiviteleri her yaş grubunda görebiliriz. Anne-babaların çoğu, çocuklarına eşlik etmek amacıyla oyunlarda yer aldıklarında, kendi aldıkları zevkin yanı sıra çocuklarıyla ortak bir dil oluşturabilmenin keyfini de yaşarlar. Genç yetişkin sayılan yaşlarda grup olarak yeni bilgisayar oyunları ya da bilgisayar ortamı üzerinden geleneksel oyunlar yaygın biçimde oynanabilmekte.

Bir fanteziye dâhil olmak oyundan alınan zevki arttırır mı, bu durum bağımlılık yapar mı?

Görsel olarak sunulan, karmaşık ya da basit ama bir öyküsü olan oyunlar ilgi çeker. Gündelik hayattakine göre daha kolay gerçekleşen ‘toplumsal katılım’, alınan zevki ve oyunu daha fazla oynama arzusunu arttırır. Oynanan oyunun bağımlılık yapma potansiyeli bireyin kişilik özelliğine (bir arkadaş grubuna dahil olamama, içe dönüklük, oyunda kazanma hırsı, başarı isteği, mükemmeliyetçilik, bekleyebilme ve tahammül gibi dürtü kontrolüne dayalı işlevlerin henüz tam olmaması v.s) çevresel faktörlere ve yaşam şekline (yalnız olmayı tercih etme, başkalarıyla yakınlık kurmaktan kaçınma v.s) göre değişiklik gösterebilir.  Çocukluğunda dikkat eksikliği-hiperaktivite ya da öğrenme sorunları yaşamış çocuklar, yaşları büyüdükçe alışkanlık yapıcı aktivitelere daha çok eğilim gösterir, gündelik hayata ilgilerini kaybeder. Ben mükemmeliyetçi eğilimleri olan gençlerin, gündelik hayatta bulamadıkları mükemmeliyeti, hayallerindeki gibi bir dünyayı, yaşamlarını kontrol edebilme ‘fırsatı’nı sanal oyunlarda gördükçe, gündelik gerçeğin dışına çıkma arzuları da güçlenir. ‘Ekran başından kaldırılamayan çocuk’, kalkıp da ne yapacağını bilemediğini söyler. Ancak çok müthiş bir biçimde, adeta bir ‘patlama’ ile dünyaya dönmek ister. Sanal dünyanın yıldızı olmak varken, içeri odadaki aile sofrasının gündelik gerçeğinin kasveti ile yüzleşmek istemez.

Bilgisayar oyunlarına bu kadar merak nereden geliyor?

Çocuk, gündelik hayatında ilgi ve yakınlık bulabileceği yetişkinlerin kendisine yeterli zaman ayıramadığı ya da katı, aşırı sınırlayıcı yaklaştıkları koşullarda, oyun ile rahatlama arar. Bu bazen sağlığı koruma amaçlı sayılabilecek bir ‘gerçeklikten kaçış’ yöntemi sayılabilir. Bilgisayar oyunları, diğer oyunlardan farklı olarak, oyunun verdiği zevkin ‘hızlı’ olması ve kolay oynanabilmesi (ama büyük bir başarı hissini doğurması) sayesinde tutku düzeyinde bir alışkanlık oluşturabilir. Mahalle kahvesinin en hızlı okeye dönen delikanlısı olmanın modern bir versiyonu ile mi, yoksa bambaşka bir alışkanlıkla mı karşı karşıyayız? Oyunun içinde yer aldığı bağlam, mahallenin bir tür merkezi olan kahvenin tam tersine, merkezden uzakta, kıyıda köşede bir noktadır. Ama yine de, kendinizi dünyanın merkezinde hissetmenizi sağlayacak bir küreselleşme alanındadır.

Bu alışkanlığı (ve benzerlerini) bağımlılık olarak görmenin ölçütü nedir? Bir kaçış yöntemi olmasından ya da zevk alma amaçlı oynanmasından bağımsız olarak, bilgisayar oyunu çocuğu kolayca ve hızla çok mutlu hissettirip, rahat ettirdiği için giderek oyuna harcadığı zaman daha da artar. Başka sorumlulukların yerine getirilmesini engellediği, hayatın ana ekseni haline geldiği ve vazgeçilmezleştiği ölçüde bağımlılık tanımına uyan bir durum ortaya çıkar.

Çok oyunculu, ‘online’ ve başkalarının kurduğu hayallerin sınırları içinde oynanan oyunlara katılan çocuk ve gençlerin (kimliğini bilmediği, gerçek bir ilişki kurmadığı) sanal kişilere karşı sorumluluk, gündelik sorumlulukların (örneğin, okula gitmek, kişisel temizliğini yapmak) ya da gelişimsel ihtiyaçların (bir ergen için beraber zaman geçirmek, gündelik fiziki gerçek içinde yer almak gibi) önüne geçebilir. Bu durumda, oyun bir tutku ya da alışkanlık olmaktan çıkıp, bir bağımlılığa dönüşmüştür diyebiliriz.

Bu noktada bir çok soru türeyebilir. Her türlü bağımlılık zararlı mıdır? Tutku ile farkı nedir? Bir başkası olmadan yapamamak, aşırı düşkünlük bağımlılık sayılır mı? Bir bebeğin annesine düşkünlüğüne bağımlılık demektense, ergen yaşta bir gencin annesine bebeksi düşkünlüğü (hayata annesiyle bebeksi bir ilişki içinde olmaksızın devam edememesi) bağımlılık terimini hak eder. ‘Bağımlılık’ olarak tanımlanan durumlarda bağımlı olunan nesneden ya da kişiden tutun, bu ilişkinin hangi koşullarda ortaya çıktığına bakmak doktorun kararını belirler.


KÖR UÇUŞ: Bir kitap önerisi
"1939 Nisan'ının ilk günleriydi. İki ayı aşkın bir süredir yattığım Cerrahpaşa Hastanesi'nden taburcu olmuş, annemin kolunda çıkıyordum. Ne var ki, bu çıkış hastaneye gelirken geride bıraktığım yaşantıma dönüş değildi. Allahaısmarladık bile diyemeden ayrıldığım sınıfıma, kitaplarıma, defterlerime ve de aydınlığa geri dönmüyordum. Yarım kalan oracıkta yarım kalmıştı. Yeni bir yola çıkıştı bu: Kör uçus başlıyordu:" (Kör Uçuş, Gültekin Yazgan, DK 2011)

Kitabı babam yazdı; ben de tamamını bildiğimi sandığım bu gerçek mücadele hikâyesini defalarca okudum, her seferinde hiç fark etmediğim yeni bir ayrıntıyı keşfederek… Son okuyuşumda, babamın kitapta anlattığı engelli ve zorlu hayatı aşmasında esas etkenin meraklı ve tutkulu bir insan olması olduğuna karar verdim.