Öğrencilerime AKP öncesine dair ne biliyorsunuz diye sorduğumda birçoğu Ecevit’in önünde yere atılan yazarkasayı ya da Sezer’in Anayasa kitapçığını fırlatmasını söyler. İlki ekonomik krizin ikincisi siyasi-hukuki krizin göstergesi olarak toplumsal hafızaya medya-sermaye-bürokrasi marifetiyle nakşedilmiştir. Sonrasında da AKP’nin hegemonyasını kurma çabasının birer sembol karesine dönüştürülmüştür. Bugün geçinemediği için kendini yakan işçiye hain gözüyle bakan, anayasa mahkemesinin kararını hiçe sayan iktidar çok daha büyük bir krizin müsebbibi. Zannediyorlar ki halk görmüyor, duymuyor ama çok yanılıyorlar. Öfke mayalanıyor, birikiyor, mecrasını arıyor.

Bahçeli ne yapıyor?
Erdoğan meçhul üniversite günlerinde solculardan çok çektiklerini söyleyerek “evde kalan” MHP’lilere bir buket çiçek gönderdi.

Sonrasında AKP Elazığ kongresinde Atsız okuyup bir kez daha Afrin’e operasyon sinyali verdi; ardından TSK top atışlarına başladı. Bahçeli’nin Necip Fazıl okuması ve İslamcıların sırtını sıvazlaması da yakındır. Ne de olsa son milliyetçi cephe kirli pazarlıkları anti-komünizm günlerini hatırlatan bol hamaset ve içi kof güç gösterisiyle örtmek zorunda. AKP ile ittifakın bu denli uzun sürmesinden şüphe duyan MHP’lileri ikna etmek için ne gerekirse yapılacak!

Bahçeli’nin seçimde Erdoğan’ı destekleyeceklerini şimdiden açıklaması kimilerine göre MHP’nin sonu kimilerine göre Bahçeli’nin “siyasi zekasının” göstergesiydi. Tuhaf hesaplarıyla ünlü Bahçeli, resmi nikâha ayak direyen Erdoğan’a kameralar önünde mahalle baskısı yaptı. “Angajmanımızı resmileştirelim” diyerek Saray’ın son dakika sürpriz yapma ihtimalini önlemeye çalıştı. İttifak noterden onaylansın da herkes alacağını vereceğini bilsin demeye getirdi. MHP’nin yuvadan uçmayanlarına bu pazarlıktan yeni makamlar, yeni ikballer müjdeledi. Diyeceksiniz ki 16 Nisan’da Bahçeli tabanının üçte ikisini kaybederek zaten siyasi bir hataya imza atmadı mı? Belki evet, belki hayır. Bahçeli gidenin gittiğini, daha fazla kan kaybetmesinin mümkün olmadığını düşünüyor. Haklı mı haksız mı sandık kurulursa oy pusulaları gerçeği gösterecek.

Bundan yaklaşık bir yıl önce Saray’ın MHP’ye sadece Meclis’te değil sokakta da ihtiyacı var demiştim. Bu “ihtiyaç” ortadan kalktı mı diye sorarsanız cevabı büyük oradan “kalkmadı”dır. Hukuktan kopan, orduya ve emniyete hala güvenmeyen AKP kendine bağlı paramiliter güçleri beslese de “sokak hakimiyeti” için hala belirli ölçüde faşistlere muhtaç durumda. Erdoğan’ın aniden solcuları hatırlayıp sopa göstermesi, Kürtlere en ağır sözleri sarf etmesi MHP’lilere sokak için “mesaj” niteliğinde. Ve HÖH’ü falan bir kenara koyun asıl malum derin devlet unsurları ilerici mahallelere üs kuruyor. Amaç muhaliflere gözdağı vermek.

HDP krizde CHP arayışta
İktidar blokunun sorunları ve arayışlarını herkes görüyor görmesine de karşı pozisyon almakta zorlanıyor. CHP ve HDP’de parti içi huzursuzlukların bu denli “kör gözüne parmağın” haline gelmesi hayra alamet değil. HDP’de eşgenel başkan tartışması ile açığa çıkan çatışma Kürt siyasetinin ne denli tıkandığını gösteriyor. Çözüm sürecinin dinamiklerine uygun bir parti olan HDP sürecin sona ermesinden sonra bir türlü rota tutturamadı. “Seni başkan yaptırmayacağız” iradesinin çatışma koşullarında ve OHAL sürecinde işlevsizleşmesi neticesinde parti Erdoğan karşısındaki muhalefetin cazibe merkezi olma şansını yitirdi.

Demirtaş’ın “bırakma kararı” 7 Haziran HDP’sinin sonuna gelindiğine işaret olabilir. Partinin üst kadroları için sürpriz olmadığı aşikar olan kararın en çok Kürt hareketine sonradan eklemlenenleri hayalkırıklığına uğratması da bundan. H. Kaplan’ın tartışmalı beyanatı, Önder’in cevabı, Ahmet Türk’ü birleştirici unsur olarak çağırma girişimi HDP içindeki fay hatlarının yeniden harekete geçtiğini gösteriyor. Mesele “Türkiyeleşme mi değil mi” tartışmasından ibaret değil, yeni koşulların Kürt siyaseti nasıl bir lider-örgüt ve taban arayışında olacak sorun budur. Ve görüldüğü kadarıyla Kürt siyaseti “doğal sınırlarına” çekilmiştir.


HDP’nin tıkandığı yerde CHP etkin bir muhalefet hattı oluşturabilecek mi? 3-4 Şubat’taki olağan kurultay partinin daha etkin ve daha sol bir çizgiyi aramsı için belki de son şans. İstanbul İl Başkanlığına Canan Kaftancıoğlu’nun seçilmesi yeni bir başlangıcın göstergesi olabilir. Yeter ki CHP yönetimi, ne idüğü belirsiz demokrasi cephesi girişimlerinin kuyruğuna takılmasın, çıkışı Saadet’te aramasın… CHP’yi ve HDP’yi savrulmalardan kurtaracak, ilerici bir gündemde ortaklaşmasına sağlayacak ise bağımsız bir sol-cumhuriyetçi hattın sokakta, yerellerde elbirliğiyle büyütülmesidir.