Yargının ‘bağımsız ve tarafsız’ olması bizim için hep bir ütopyaydı ama şirazenin kayması, yargının Cemaat’çe yönlendirildiği döneme denk geliyor. O yaklaşık 10 yıllık dönemde, Devlet Güvenlik Mahkemelerine rahmet okur hale gelmiştik. Gelenin gideni aratmasının en net görüldüğü kurum olan yargıda, bugün de fantastik dönemlerden geçiyoruz.

Tanık olduğumuz saçmalıklar silsilesi, Cemaat yargısı döneminde, ev aramasında bulunan çakmaklardan örgüt çıkarmaya kadar varmıştı. Bugünlerde de, uydurulmuş gizli tanığa ya da bilgisayara yüklenmiş sahte belgelere bile gerek duyulmadan, sadece siyasi iktidarın görüşünün belirtildiği iddianamelere tanık oluyoruz. Mahkeme kararlarının tek ortak noktası, bozuk imlası.

O dönemi çok yazdık, söyledik, tarihe not düştük. Hatta Ahmet Şık ‘Dokunan yanar’ diye tutuklandığında, ‘Yansak da dokunacağız’ dedik. Şimdi Ahmet yine ‘içeride’, ‘dışarıdakilere’ düşen de bugünümüzü tarihe not düşmek.

Tarih: 3 Nisan 2017.
Konu: Tutuklu gazeteciler.
Olay: Gazetecileri tahliye eden hâkimlerin, ‘hukukun üstünlüğünü ve evrensel ilkelerini zedelemekten’ görevden uzaklaştırılması.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Daire’nin verdiği karar şöyle:
“Savcı Göksel Turan, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İbrahim Lorasdağı ile Üye Hâkimler Barış Cömert ve Necla Yeşilyurt Gülbiçim’in müsnet eylemleri nedeniyle görevlerine devamının, soruşturmanın selametine, yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine kanaat getirilerek … tedbiren üç ay süreyle görevden uzaklaştırılmalarına oybirliğiyle karar verildi.”

Yöneltilen suçlama da şuydu: Savcı Turan’ın, aralarında Atilla Taş ve Murat Aksoy’un da olduğu 13 kişi hakkında tahliye talep ederek; hâkimlerin de 21 kişiyi tahliye ederek FETÖ’nün medya ayağının olmadığı yönünde algıya ve infiale sebep olmaları.

(Bu karar olmasaydı, söz konusu hâkimlerin mahkemede verdiği kararların hukuka ve insan haklarına uygunluğunu tartışma konusu yapabilirdik. Ama HSYK görevden uzaklaştırma kararına yazdığı gerekçelerle, ‘bağımsız ve tarafsızlık’ mefhumuyla dalga geçtiğinden ve dönemi açıklamaya dair tarihe geçecek örnek bir karar bıraktığından, başkaca uğraşlara mahal kalmadı.)

İşin dalga geçiliyormuş hissi veren kısmı, HSYK kararında hâkimler ile savcının neden görevden alındığı açıklanırken, ‘bağımsız ve tarafsız yargı’ vurgusu yapılması.

Kararda, HSYK gereğini şöyle düşünmüş:

“Hâkim, halkın konjonktürel, geçici beklentilerine göre karar verdiğinde değil, sürekli olan temel değerlere ve hukukun temel ilkelerine göre karar verdiğinde hâkim olmanın gereğini yerine getirmiş olur. Tarafsız olmayan bir hâkimin verdiği karar tartışmalı hale gelir. Yargının siyasi tartışmalara konu olmaktan kurtulması, varlık sebebine uygun işlemesine, tarafsız ve adil hareket etmesine bağlıdır.”

HSYK, bağımsızlıktan kastını da şöyle açıklıyor:

“Hâkim, doğrudan ya da dolayısıyla herhangi bir sebeple ya da herhangi bir yerden gelen müdahale, tehdit, baskı, teşvik ve tüm harici etkilerden uzak, hâkimin olayları değerlendirmesi temelinde, vicdani hukuk anlayışı ile uyum içerisinde bağımsız olarak yargısal işlevini yerine getirmelidir. Hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır.”

E hani, hâkimler kamuoyunda yanlış algı oluşturuyordu? Kararı kamuoyu algısına ve halkın geçici beklentilerine göre mi, taraflardan bağımsız mı vermeleri gerekiyor?

Karar çok uzun, en vurucu değerlendirme ile bitiriyorum. HSYK tahliye kararlarıyla ilgili şöyle buyuruyor: ‘…Hâkimin takdir yetkisi kapsamında değerlendirilebilecek bir durumun söz konusu olmadığı, verilen tahliye kararının makul, mantıklı ve geçerli nedenlere dayanmadığı, tutarsız ve hukukilikten uzak olduğu, … öngörülen ceza miktarları ile ölçülülük ilkesi gözetilmeden verilen tahliye kararının toplumda infial uyandırdığı ve kamuoyu vicdanını yaraladığı dosya kapsamından anlaşılmıştır.”

Yani, takdir hâkime ait değil, diyor. Kime ait peki?

Ezcümle, yargılama esas ve usullerine karar verebilecek tek merci mahkeme iken, mahkemenin verdiği - hatta dosya üzerinde nihai karar olmaktan da uzak – tahliye kararının ardından, hâkimler hukuka aykırı hareket etmekle suçlanıp görevden alındı. HSYK, mahkemenin delil durumunu gözönüne alarak verdiğini söylediği bir kararı beğenmeyerek hâkimleri değiştirdi. Yani HSYK, varlığı yargılama konusu olan bir örgüte dair mahkemenin kamuoyunda ‘olumsuz’ algı yarattığını ileri sürdü. Peki, hukuken ve kanunen, o örgütle ilgili verilen kararın kime ait olması gerekiyor? HSYK’nin görevden aldığı hâkimlere!

Sizce bundan sonra davaya atanacak hâkimler hangi kararı verecek? HSYK’nin istediğini mi, kanunun emrettiğini mi?

Yoksa ‘bağımsız ve tarafsız’ davranma ihtimalleri var mı?

Ya da mahkeme heyeti, iktidarın istediği kararı verene dek değiştirilecek mi?

Not: Görevden alınan yargı mensupları, ‘yargının saygınlığına ve mesleğin itibarına gölge düşürmekle’ itham ediliyor. HSYK müsterih olsun, bu konuda endişe etmelerine gerek yok.