Hukukta, evrensel hukuk kurallarına ve yasalara uyma zorunluluğu varken tarikatlardaysa irade teslimi, şeyh, mürit ilişkisi bulunmaktadır. Birisi İslami yaşam koşullarına dayanır, bir diğeri hukuk bilimine dayanır. Her ikisinin bir arada olması mümkün değildir.

“Bağımsız ve tarafsız yargı hayali”
2022 Adli Yıl Açılış töreninde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ının duası tepki çekmişti. (Fotoğraf: AA)

Ayşe Sarısu Pehlivan*

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 9. Maddesi’ne göre yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

Anayasa’nın 138. Maddesi’nde de mahkemelerin bağımsızlığı düzenlenmiş olup son fıkrası “yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklindedir.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kanunu uyarınca yargıç ve Cumhuriyet savcılarının atama, yetki, teftiş ve terfiinde tek yetkili konumdaki HSK’nin seçimi dikkate alındığında Türkiye’de yargı sisteminin bir kriz içinde olduğu açıkça ortadadır. Yargı sisteminin işleyişi kişiler bakımından hukuki güvence sağlamaktan çok uzaktadır. Toplumun yargı sistemine olan inancı yok denecek kadar azalmıştır. Yargının, yürütmenin baskı ve etkisi altında olduğuna, yargı mensuplarının tarafsız ve bağımsız olmadığına dair toplumsal inanç yaygındır.


Yargı mensuplarının sayısal yetersizliğine son yıllarda kıdemsizlik ve liyakatsizlik de eklenmiştir. Son bir kaç yılda yargıda yaşanan kitlesel ihraçlar ve yeni atamalar yargı sisteminin işleyişini önemli ölçüde etkilemiştir.

Yargı mensuplarının bağımsızlığının ve tarafsızlığının en önemli göstergesi olan yargıç güvencesi neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır. Yargıç ve Cumhuriyet savcıları, hiçbir kurala tabi olmadan başka yerlere ve başka görevlere atanabilmektedirler. Yargıçlar verdikleri veya vermedikleri kararlara göre tayine tabi tutulmakta, bu durum tüm yargıçlar üzerinde baskı oluşturmaktadır.

Aslında tüm ülkeler açısından bakıldığında gerçekte yargı mekanizması normatif olarak belirlenmiş siyasal düşünsel ya da personel girdilerine uygun çıktılar sunmaya programlanmış bir mekanizmadır.

Temel siyasal paradigmanın kendini yeniden üretmek, sonraki kuşaklara aktarılmasını ve meşrulaşmasını sağlayabildiği sürece sorun yoktur. Yargı bu paradigmanın meşruiyet tabanıyla kurduğu rasyonel ilişki ölçüsünde adalet üretebilir. Üretilen bu ‘adalet’ yargıyı adalet yada özgürlük aracı haline getirmese de siyasal değerin sağlanması oranında ideolojik misyon öncüllerinden onu farklılaştırarak daha çok adalet ile ilişkilendirebilir.

Bizim gibi siyasal sistem dengesinin sağlanamadığı ülkelerde yargı adalet idesinden uzaklaşmadan, belirli bir ideolojik misyonun rafine olmayan taşıyıcısı rolüne zorlanmakta ve siyasal mücadelenin ortasında kalmaktadır.

Yargının iktidar taşıyıcısı işlevinden uzaklaşarak adalet eksenine yerleşmesi ve bu eksende hem sistem için denge hem de sistemin meşruiyetinin sağlanması toplumsallıkla ilişkilendirilmesi zorunludur. Yargı devlet karşısında olmasa da devlet organları karşısında adaletin gerçekleştirilmesinde özgürlüklerin, devlet organlarının müdahalesinden korunması için yaşamsal bir işlev üstlenmelidir. Bunun için de yargının siyasetin dışında tutmanın bir anlamı yoktur. Yargının siyasal bir taraf olmaması yeterlidir. Ama ne yazık ki yargı siyasal bir taraf olmaya her zaman zorlanmış olup güçsüz yapısı (mesleğe alımı, tek yetkili olan kurulun oluşturulma şekli ve yıllarca önkoşulsuz olarak kabul ettiği devleti koruma misyonu bu güçsüz yapıyı oluşturmuştur) buna karşı durmamış, duramamıştır.

1989 yılında avukatlık stajı ile başlayan 33 yıldır devam eden yargı serüvenim var. Mesleğe girdiğim ilk andan itibaren yargıdaki sorunları, çözümsüzlükleri ve dönüşümü takip ediyorum.

Gruplaşmalara yönelik mesleğin başlarında çok açık bir tespitim olmadı. Zaman içerisinde öncelikle hemşericilik yönünde gruplaşmalar olduğunu gözlemledim. Örneğin, Karadenizliler Grubu, Güneydoğulular Grubu, İç Anadolular Grubu gibi gruplaşmalar. Bu gruplaşmalar, atamalar ve yetkilendirmelerde dikkat çekmekteydi. Zamanının HSYK’sinde hangi bölgeden üyeler var ise o bölgeden olan yargıç ve Cumhuriyet savcılarının istediği yerlere atamaları yapılıyordu. Mahkeme yetkilendirilmelerinde de istekleri yerine geliyordu.

2010 yılı Anayasa değişikliği öncesinde mezhepsel gruplaşmaların olduğu konuşulmaya başlandı. Bu tartışmalar o kadar büyüdü ki 2010’da yapılan Anayasa değişikliğinde “Yargıyı dedelerin egemenliğinden kurtaracağız” söylemi ilk ağızdan söylenmeye başlandı.

Şimdi yaşadığımız dönemde de uzun bir zamandır yargıda İstanbul Grubu olarak anılan bir grubun etkisi ile yargıda dizayn yapıldığı yargı camiasında konuşulmaktadır.

Tarikatlaşmalar konusuna gelince. Malum en fazla konuşulması gereken Fethullah Gülen tarikatıdır. Öncelikle bu tarikat, malum çevrelerce hizmet hareketi olarak değerlendirilirken, 2016 darbesi sonrası örgüt olarak adlandırılmıştır. Bu grubun devletin her kademesinde olduğu kadar yargı içinde de oldukça fazla sayıda olduğu tespit edildi. Tabii ki bu yapılanma sadece son zamanlarda olmadı, ancak en fazla bu siyasi iktidar zamanında gerçekleşti. Fethullah Gülen ile ilgili ilk soruşturmayı Ankara Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel yapmıştı. Bu soruşturma terör örgütü kurmak olarak nitelendirilen eylem üzerinden yapılmıştı. Yıllar içerisinde bu yapılanmanın sadece İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi bakanlıklarda değil tüm bakanlıklarda etkili olduğu tespit edildi. Yargı da bunun dışında değildi. Yargıdaki yapılanmanın gücü kamuoyunun yakından takip ettiği ve bir döneme darbe vuran Ergenekon, Balyoz, ODA TV, KCK davalarında görülmüş oldu. Zira bu yargılamalarda, yargılamayı yapan kişiler, hukuk tanımaz kararları ile kendilerini ifşa ettiler. Son olarak yaşanan darbe neticesinde de yargıdaki yapılanmanın çokluğu, meslekten ihraç edilen yargıç ve Cumhuriyet savcılarının çokluğu ile örtüşmektedir.

2014 HSYK seçimlerinde YARSAV ve Yargıçlar Sendikası ortak çalışma kararı alarak, aday belirleme sürecinin şeffaf bir şekilde tamamlayıp seçimlere girmiştir. Ben de o seçimlerde adaydım. O dönemde Yargıda Birlik Platformu adı ile iktidar partisinin Adalet Bakanlığı aracılığıyla oluşturduğu bir platform vardı. Bu platform daha sonra dernekleşti, şimdi de Yargıda Birlik Derneği olarak varlığını etkisiz olarak sürdürmektedir. 2014 yılında HSYK seçimlerinde Yargıda Birlik Platformu’nun, yargıyı gruplara, ideolojilere, mezheplere, tarikatlara belli yüzdeler vermek suretiyle yargıyı yeniden yapılandırma çalışmaları yaptıklarını açık açık her yerde konuşulmuştu, o platform içinde bulunanlar da bunu dillendirmişlerdir. Dolayısı ile halen yargıda adı şu an belli çevrelerde iyi olarak anılan gelecekte ne yapacakları belli olmayacak tarikatlaşmalar bulunmaktadır. Bu tarikatlara mensup olanların sayısını biz bilemeyiz, bunlara belli yüzdeler veren kişiler ile siyasi iktidar bilmektedir.

Yargıda tarikatlaşmanın önü açılmamalıdır. Zira hukukta, yargıda, evrensel hukuk kurallarına ve yasalara uymak zorunluluğu varken tarikatlarda ise irade teslimi şeyh, mürit ilişkisi bulunmaktadır. Birisi İslami yaşam koşullarına dayanır, bir diğeri hukuk bilimine dayanır. Her ikisinin bir arada olması mümkün değildir.

Siyasetin yargıya müdahalesi 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile zirve yapmıştır. Meclis çoğunluğuna sahip partinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı tarafından seçilen HSK üyeleri eliyle iktidarın yargıya müdahalesi artık iyice gün yüzüne çıkmıştır. Zira HSK yargının en üst kurulu olup yargıç ve Cumhuriyet savcılarının mesleğe kabulleri, atamaları, yetkilendirmeleri, terfileri ve disiplin soruşturması bu kurul tarafından yapılmaktadır. Kurulun siyasetçinin istemi ile hoşuna gitmeyen kararları veren yargıçlar, Bölge Adliye Mahkemesi üyeleri hakkındaki tasarrufları hatırlamakta fayda olacaktır. Bunun dışında siyasi otoritenin söylemlerinde de yargıya müdahale edildiği görülmektedir. Siyasi iktidar sahibi kişilerin yargı kararlarını eleştiri sınırının ötesinde söylemleri bulunmaktadır. Bu söylemler nedeniyle özgür irade ve vicdanla karar verilmesi gereken kararlarda da siyasetin etkisiyle karar verildiği yönünde mahkeme kararları haklı olarak tartışmaya açılmaktadır ki bu da yargıya duyulan ve çok diplerde olan güveni iyice aşağıya çekmektedir.

Yargıdaki çatlaklar şeklinde kast edileni dizayn edilmiş bir yargıda halen siyasetin ulaşamadığı vicdanı ve hukuku önceleyen yargıç ve Cumhuriyet savcılarının varlığı olarak anlıyorum. Eğer doğru anlamışsam bu çatlakların da HSK eli ile sindirme ve uzaklaştırma tasarrufları yapılarak yok etme iradesi bulunduğu son HSK atama kararnamesinde de görülmektedir. Örneğin; İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir, 28000 sicilli bir yargıç olup Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan'a devrine ilişkin karara muhalefet şerhi yazan bir yargıç olması nedeni ile Kahramanmaraş'a sürülmüştür. Ve 23 Haziran’da da bu meslektaşımızın meslekten ayrıldığı haberleri alınmıştır. Bu durum yargıç teminatı ile açıklanamamaktadır. Daha önce de yine kamuoyunun takip ettiği siyasi otoritenin beğenmediği kararları verenler hakkında HSK tarafından soruşturma başlatılmış ve başka yerlere atamalar yapılmıştır, hâlâ da yapılmaktadır. Bu örnekler o kadar fazladır ki tek tek saymaya gerek olmadığını düşünüyorum. Siyasi otoritenin beğenmediği kararı veren ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken söylemleri olan yargıç ve Cumhuriyet savcılarının da mesleki kıdem ve bilgi birikimlerine aykırı olarak bulundukları yerlerden istek dışı başka yerlere gönderildiği, mahkeme yetkilerinin değiştirildiği, tüm hukuk kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Her türlü olumsuzluklara rağmen hâlâ görevini ilk günkü heyecanla ifa eden, hukuku önceleyen vicdanlı yargıç ve Cumhuriyet savcıları bulunmaktadır. Her şey iyiye evirilecektir. Yeter ki her bir yurttaşımız hukuktan, bağımsız ve tarafsız yargı hayalinden vazgeçmesin, adaletli yargıç ve Cumhuriyet savcılarına sahip çıksın, adaleti adliyelerde aramaktan vazgeçmesin.

Bizler Yargıçlar Sendikası olarak her türlü zorluğa rağmen bağımsız ve tarafsız yargı mücadelesi vermeye devam edeceğiz. Hukuk devleti idealinden vazgeçmeyen herkesin bu mücadeleye destek vermeye davet ediyorum. Bu mücadele ve destek çok kıymetlidir.

*Yargıçlar Sendikası Başkanı