O gün iktidarda olan Adalet Partisi, solculara “Allahsız, dinsiz, Moskof uşağı” diyordu; bugünkü iktidar da “Bunlar dinsiz, bunlar terör örgütlerinin emrinde” diyor.

Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolunda bir ömür: Mehmet Ali Aybar

SAMET AKTEN / sametakten3@gmail.com

“İşimizin zor, çok zor olduğunu biliyorduk. Bilim düşüncesine, akla dayalı politika yapmak ve bilinçlenecek halk yığınları ile iktidara gelmeyi amaçlamak Türkiye gibi duyguları ile düşünen, duyguları ile karar veren bir toplumda, ürünlerini uzun vadede verecek bir büyük sabır işiydi. Biz böyle bir çetin yolun yolcularıydık.”

(Aybar, 2014, s. 322)

Türkiye’nin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin çetin yolculuğunda 87 yıllık ömrü boyunca yorulmak nedir bilmeden koşan bir entelektüel, bir bilim insanıvv, bir siyasetçi; Mehmet Ali Aybar. Bugün, teoride ve pratikte Türkiye’nin sosyalist mücadele tarihine damga vuran Aybar’ın aramızdan ayrılışının 21. yıldönümü.

Aybar, 1965 seçimlerinde 15 milletvekiliyle parlamentoya girmeyi başaran ve 1969’a kadar etkili bir muhalefet yapan sosyalist Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Genel Başkanı’ydı. 1960’lı yıllarda Türkiye’de özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yürürlükteydi belki ama sosyalizm hala en büyük tehdit olarak kabul ediliyordu. Mehmet Ali Aybar, ülkede kendisini sosyalist olarak tanımlayanların sayısının iki elin parmaklarını geçmediği dönemde TİP çatısı altında sendikacıları, solcuları ve Kürtleri bir araya getirdi. Bir yandan topluma sesini duyurabilmek için uğraşırken, bir yandan da partisini legal siyasetin dışına itmek isteyen Amerikancı, antikomünist devlet propagandasıyla mücadele etti. Çünkü Aybar’ın liderliğindeki TİP, o yıllarda Türkiye siyasetinde taşları yerinde oynatmıştı.

TİP’in siyaset sahnesine çıkmasıyla birlikte Türkiye’de köylülerin toprak talepleriyle ilgili isyanları, işçi grevleri, Amerikan karşıtı gösteriler, Doğu mitingleri birbirini izledi. Aybar, konuşmalarında herkesin görmezden geldiği Kürt Sorunu’na değiniyor; alınan yardımlar ve NATO’ya üye olunmasıyla birlikte Türkiye’nin ulusal bağımsızlığını kaybettiğini söylüyordu. Bu açıklamalar yüzünden TİP’liler hem sokakta hem de mecliste çok sert saldırılarla karşılaştı. Komünizmle mücadele militanları, imam hatip öğrencileri, Adalet Partisi gençlik kollarından oluşan saldırgan gruplar, TİP’in toplantılarını basıp ortalığı talan ediyor, mitinglerine taşlı sopalı saldırılar düzenliyordu. 1967’de dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural da komünizmle mücadele için yayınladığı bir bildiride, komünizmin gelmesi halinde Türk erkek neslinin Rusya steplerine sürüleceğini ve Türkiye’ye komünizmi benimsemiş bir erkek kitlesi getirtilerek yeni bir nesil yetiştirileceğini ve Türklüğün yok edileceğini söylüyordu. Türk erkeklerini komünizmle mücadeleye çağıran bu absürd bildiriyi tiye alan Aybar, “Komünist damızlıklarla Türk analarından komünist çocuk yetiştirilmesi komünizmi yaymanın biyolojik yolu olsa gerek” demişti.

Mehmet Ali Aybar, böylesine zorlu şartlarda arkasına işçiyi, köylüyü, ötekileştirilenleri ve ezilenleri alarak partisinin örgütlenmesini tamamladı ve meclise girdi. O, 87 yıllık ömrü boyunca halka hep güvendi; halkın yönetimde söz ve karar sahibi olması gerektiğini yalnız söylemlerine değil eylemlerine de taşıdı. Sınıf bilincinin oluşmadığı bir toplumda TİP’in yüzde 51’ini kol emekçileri oluşturuyordu. Bu yüzden TİP seçimleri kazanırsa halkın iktidara geleceği vaadi samimi ve gerçekti. Sosyalistler iğne ile kuyu kazabilmeyi öğrenmeli; halka rağmen halk için sosyalizm kurulamayacağını anlamalıydı.

Aybar, konuşmalarında sosyalizmi Türkiye’ye özgü sosyalizm ve güleryüzlü sosyalizm olarak tarif ediyor; demokrasinin yerleşmediği bir toplumda yalnızca bazı üretim araçlarının kamulaştırılmasının halka mutluluk ve huzur getirmeyeceğine inanıyordu. Onun Türkiye’ye özgü sosyalizm anlayışının temelini demokrasi ve sosyalizmin birlikte düşünülmesi, dikey değil yatay örgütlenme modeli, emekçilerin yönetimde söz ve karar sahibi olması ile ulusal bağımsızlık ilkesi oluşturuyordu. Aybar, sosyalizmi yukarıdan aşağıya öncü partinin kuracağı bir sistem değil; emekçilerin kuracağı çoğulcu, katılımcı, demokratik bir sistem olarak savundu. “Sosyalizm insanlar içindir, insanlar sosyalizm için değil” sözü, bu mesele üzerindeki düşüncelerinin kısa bir özeti gibidir.

Mehmet Ali Aybar, özgün sosyalizm görüşleriyle ve emekçilere olan derin inancıyla hem bir eylem adamı hem de bir düşünce adamıydı. Hukuk doçenti, avukat ve politikacı olmasının yanı sıra Aybar, Türkiye’yi uluslararası yarışmalarda temsil eden ve madalyalar kazanan da bir atletti. Aybar, sosyalizm mücadelesinde ipi göğüsleyememiş olsa da bugüne kadar bu parkuru koşanlar arasında en hızlı ve en etkili isim oldu. O dönemleri yaşayan ya da okuyan herkesin övgü ve özlemle andığı TİP, söylem ve eylemleriyle bugün hala Türkiye siyasi tarihinde sosyalistlerin ulaşabildiği en üst noktadaki yerini koruyor. TİP’in elde ettiği bu başarının birçok sebebi var elbette; fakat Mehmet Ali Aybar’ın fikir ve eylem sahasında gösterdiği performans, Türkiye’de sol hareketler için hala ilham kaynağı olmayı hak ediyor.

Mehmet Ali Aybar’ın çok partili hayata geçmeden önce koyduğu “kâğıt üstünde demokrasi” tanımı da aradan geçen onca yıla rağmen sanki bugün yazılmış gibi. Üstelik o günlerde demokrasi kâğıt üstünde vardı bugün kâğıt üstünden bile silinmek isteniyor. O gün iktidarda olan Adalet Partisi, solculara “Allahsız, dinsiz, Moskof uşağı” diyordu; bugünkü iktidar da “Bunlar dinsiz, bunlar terör örgütlerinin emrinde” diyor. Türk sağının yalan ve iftiradan ibaret kof politikası da, onun karşısındaki TİP ve Aybar’ın söylemleri de bugün hiç olmadığı kadar güncel. 87 yıllık ömrünü solun birliğine; demokrasi ve sosyalizm mücadelesine adayan Aybar’ın bugün her zamankinden daha fazla anlaşılmasına ihtiyacımız var. Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır. Hayatta kalmak için de daha iyi yaşamak için de bu kadar tecrübe yetmez mi?