MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tarkan'ın "Geççek" şarkısıyla ilgili yaptığı değerlendirmede, "İktidar şarkıyla kurulmadı, hükümet şarkıyla oluşmadı. Bir şarkıyla yıkılmaz, yıkılamaz. Bu tekerlek bu tümsekte kalamaz. Buradan Zillet İttifakı'na ekmek çıkmaz. Tarkan'dan zilletin tarzanı çıkarılmaz. Bir şarkı sözünden yeni kutuplaşma sayfası açmanın kimseye sağlayacak bir şeyi yoktur" diye konuştu.

Bahçeli'den muhalefete Tarkan çıkışı: Buradan Zillet İttifakı'na ekmek çıkmaz

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.

Bahçeli, Rusya-Ukrayna gerilimine ilişkin "Rusya'nın hamlesi yangına körükle gitmektir" yorumunu yaptı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Münih Güvenlik Konferansı'na katılmasıyla ilgili de konuşan Bahçeli, "İBB Başkanı'nın Münih'e gitmesi dikkat çekmiştir. Bu şahış konferans koridorlarında ne arıyor? Neyin lobisini yapıyor. Bilmediğimiz bir görevi varsa söylesin de bilelim" dedi.

Şarkıcı Tarkan'ın 'Geççek' şarkısının siyasi eleştiri olduğu değerlendirmesi yapılmasına da tepki gösteren Bahçeli, "İktidar şarkıyla kurulmadı, hükümet şarkıyla oluşmadı. Bir şarkıyla yıkılmaz, yıkılamaz. Bu tekerlek bu tümsekte kalamaz. Buradan Zillet İttifakı'na ekmek çıkmaz. Tarkan'dan zilletin tarzanı çıkarılmaz. Bir şarkı sözünden yeni kutuplaşma sayfası açmanın kimseye sağlayacak bir şeyi yoktur" ifadelerine yer verdi.

Bahçeli'nin açıklamalarından satır başları şöyle:

"Şiddetin muhakkak önüne geçmek zorundayız. Kadınlarımıza, kızlarımıza çocuklarımıza kurşun sallayanlara hepimizin takibini yapması gereken başlıca görevidir. Aksi olursa şiddet teşvik edilmekle kalmayacak bir bakıma ödüllendirilecektir.

Ruh Sağlığı yasa teklifimizin bir an evvel yasalaşmasını, caydırıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezasının bile tartışmaya açılmasını kesinlikle son verilmesini, her türlü yayın ve haberden kaçınılmasını, şiddet dilinin gösterilmediği dizi-filmlerin hazırlanması, önermiş bu düşüncelerimi sorumluluk bilinciyle gündeme getirmiştim. Bugün de aynı çizgideyiz. 16 yaşındaki Sıla kızımız olmak üzere bütün kadınlarımıza, insanlarımıza rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlar, biz içine kapanmış, kabuktan çıkamamış bir hareket değiliz. Hiç olmadık olmaya da niyetimiz yoktur. Bu davanın mücadelenin kesintiye uğraması tabiri caizse hayalin hayalidir. MHP, pergelin çivili ucunu Ankara'ya koyan, diğeriyle de dünayayı tarayan bir partidir. Biz vizyonu kısıtlı bir hareket değiliz. Yürüdük mü ayağımızın tozuna bile yetişemezler. Unutan varsa hatırlatayım bizim adımız Türk milletidir.

Karabağ'dan Kırım'a Keşmir'e kadar 3 hilalin adı vardır, silinemeyecek adı ve şanı vardır. Hocalı bunlardan birisidir. 30 yıl evvel, zulüm dolu bir gecede, Hocalı kasabasında soydaşlarımızın kanı dökülmüştür. Hocalı tedavi edilememiş bir yaradır. 7 bin nüfuslu Hocalı'da bir soykırım suçu işlenmiştir. 613 soyadaşımız şehit edilmiştir. Hocalı dağlık Karabağ'ın incidisir. Ne üzücüdür ki hala tutsaktır. Elbette ikinci Karabağ savaşı ile Azerbaycan topraklarının yüzde 80'ini geri almıştır.

Hocalı Türktür, Dağlık Karabağ Türktür. Bu tarih gerçeğini hiçkimse değiştiremeyecektir. Bir kere kalkan bayrak inmeyecektir. Mukadderatımız yıkılmayacaktır.

Suşa beyannamesi Türklüğün ortak beyennamesidir. Kafkaslar'da fiili işgal peşinde koşmaları, muhtemel tehdit olarak durmaktadır. Ukrayna krizinin Azerbaycan ve diğer Türki Cumhuriyetlere sirayet etmemesi önemlidir. Yazılan senaryo vahimdir. Biz hiç kimseyle küselim düşman olalım demiyoruz. Ancak muhatap ülkelerden, önce dürüstlük ve dengeli tavır bekliyoruz.

UKRAYNA-RUSYA KRİZİ

Rusya ve Ukrayna gerilimi her gün boyut değiştirmektedir. Gerilim gün be gün gelişmekte. Bir kısım batı medyası devamlı surette savaşın çıkacağını işaret etmekte. Boris Johnson, Avrupa'daki en büyük savaşın çıkacağına dair iddialarda bulunmuştu. Putin'in doğrudan Kiev'i hedef alınacağı iddia edilmiştir. Bu iddialar Rusya tarafından reddedilmiştir. ABD Başkanı ise Birleşik Krallık Başkanı ile eş zamanlı iddialar sunmuştu. Ne var ki, aynı Rusya, balistik ve seyir füzeleri ile bir tatbikat yapmıştır. Putin an be an takip etmiştir. Rusya Ukrayna sınırında bombaların patladığı, sivillerin tahliye edildiği anlaşılmıştır.

Bu iki ülke arasında gerilimi tırmandıran söylemler gözlenmektedir. Ayrılıkçı bölgelerin tanınmsaını içeren tasarının Putin tarafından onaylanması yangına körükle gitmektir.

NATO Genel Sekreteri Rusya'nın Ukrayna sınırından asker çekmediğine değinmiştir. MHP olarak, muhtemel bir savaşı kesinlikle doğru bulmuyor, bu cinayet teşebbüsüne hiç kimsenin ortak olmamasını temenni ediyoruz. Savaş yanlıştır, insanlığın kaybıdır. Savaş çığırtkanlığı yapan ülkelerin iyi niyetli olmadığını düşünmekteyiz. Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne saygı duyulmalıdır. Rusya ile Ukrayna arasında savaş halinin büyük sarsıntılara yola açacağını görmek lazım.

İMAMOĞLU'NU HEDEF ALDI

Dünya, Rusya-Ukrayna arasındaki cepheleşmeye kilitlenmişken, Münih Güvenlik Konferansı’na katılanlar arasındaki bir isim de gözümüze çarpmıştır. Türkiye’yi temsilen Milli Savunma Bakanımız bu konferansa katılmışken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da Münih’e gitmesi dikkat çekmiştir. Belediyenin işleri bitti de sırayı Münih Güvenlik Konferansı mı aldı? İstanbul Belediye Başkanı Münih’te hangi sıfat, hangi görev, hangi sorumlulukla bulunmuştur? Bu şahıs ne geziyor Münih’te? Ne arıyor konferans koridorlarında? Neyin lobi çalışmasını yapıyor? Şayet bizim bilmediğimiz, sır gibi mahfuz tuttuğu bir görevi varsa söylesin de öğrenelim. Üstüne vazife olmayan konularda görüş bildirmeye meraklı bu belediye başkanı Rusya-Ukrayna arasındaki barışçıl diyalog için hazır olduklarını açıklamış.

Diğer yandan açık açık Türk demokrasisinin yetersizliğinden bahsetmiş. İstanbul’un demokrasiye aç olduğunu, Türkiye’de demokrasinin sakatlandığını, ama ölmediğini, kurumların yıprandığını, Avrupa değerlerine ve demokratik normlara özlemin arttığını ifade etmiş. İstanbul Belediye Başkanı hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiçbir yüz kızarıklığı emaresi göstermeden Türkiye’yi kötülemiş ve kötü göstermiştir. Bu jurnalciliktir, köksüzlüktür, kimliksizliktir, skandal bir rezalettir. Türk milletinin oyuyla seçilen bir belediye başkanının yabancı ülkelerde milletin irade, tercih ve takdirinden şikâyet etmesi kararmış ve fosilleşmiş zihniyetini ele vermiştir.

Üstelik Türk ve Türkiye düşmanlığı aleni olan, PKK ve HDP sevdasını her fırsatta dile getiren devşirilmiş sözde siyasetçi Cem Özdemir isimli şarlatanla fotoğraf çektirip kucaklaşması soysuzluğun ete kemiğe bürünmesidir. Bu Türkiye muhalifi çürümüşle aynı kareye girmek, beraberce gülücükler saçmak PKK’yla buluşmak demektir, HDP’ye zeytin dalı uzatmak demektir, haçlı emellerine ikram demektir, bölücülüğe hizmet demektir, şerefli bir davranış da sayılamayacaktır. İstanbul sorun yumağı olmuşken, Münih’te gezen, siyaset cambazlığına heves eden, destek toplamaya çalışan, kulis yapmaya kalkışan İmamoğlu’nun İstanbullu kardeşlerimin iradesini hiçe saydığı, batının maşalığına talip olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.

İstanbul demokrasiye aç olsaydı, sen ekmeğe muhtaç olurdun. İstanbul demokrasiye aç olsaydı, Münih’in yolunu zor bulurdun. Türkiye’de demokrasi sakat olsaydı, belediye başkanlığı koltuğuna oturmayı ancak rüyanda görürdün. Gittiği yabancı bir ülkede, Türkiye aleyhine tezviratlar yapan bir işbirlikçiye aziz milletimizin ne yapacağını, nasıl bir demokrasi diyetini müstahak göreceğini, kabaran siyasi hesabı hangi vasıtalarla soracağını eninde sonunda herkes görecek ve şahit olacaktır. Bizim gözümüzde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mefluçtur. Dahası yediği ekmeğe, içtiği suya, soluduğu havaya, bastığı toprağa, aldığı maaşa, kullandığı devlet imkanlarına haksızlık yapmış, karşı duruş sergilemiştir. Ümit ediyorum ki, bu haksızlığın, bu vefasızlığın, bu kadir kıymet bilmezliğin cevapsız ve cezasız bırakılmayacağı da mutlaka görülecektir.

HDP’Yİ DAHA FAZLA SAKLAYAMAMIŞTIR

Zillet ittifakının ‘altı artı bir’ formatında planlayıp yuvarlak bir masa etrafında dizilerek gerçekleştirdiği 12 Şubat toplantısı geçtiğimiz hafta boyunca devamlı tartışılmış, bilahare bizim bu toplantıya yönelik isabetli tespitlerimiz haksız ve mesnetsiz eleştirilere uğramıştır. Yuvarlak masanın can suyu olduğunu söyleyenden tutun da o masa umudun masası, o masanın genişliği 780 bin kilometrekare diyene kadar pek çok saçma sapan değerlendirme yapılmış ve son tahlilde bu minvaldeki açıklamalar gürültü kirliliğine yol açmıştır. Mizahi karakteri üst düzeyde olan şu iddiaya bakar mısınız, yuvarlak masa heyecan yaratmış, orada bulunan zillet failleri vatan sevgisiyle bir araya gelmişler. Madem vatan sevgisine sahipsiniz, o zaman ne arıyorsunuz vatan düşmanlarıyla?

Ne yapıyorsunuz vatanı bölmek için mekik dokuyan alçaklarla? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yuvarlak masanın altında yuvarlanan bölücülük odağı HDP’yi daha fazla saklayamamış, en sonunda HDP’nin yok sayılamayacağını, demokrasi konusunda özel bir vurgusu olduğunu söylemek durumunda kalmıştır. İşte bu suçüstü halidir. İşte bu itirafname CHP-PKK-HDP ve diğer zillet partileri arasındaki onursuz ilişkiyi tekraren gözler önüne sermiştir. Zira HDP’lilerin periyodik olarak dile getirdikleri tehditvari beyanları zilletin diğer ortaklarını fazlasıyla uyarmış, dahası uykularını kaçırmış ve masanın altındaki bölücü köstebeğin sisli yüz hattının netleşmesini sağlamıştır.

DAVUTOĞLU TEPKİSİ

12 Şubat yuvarlak masa toplantısı hususunda en sivri çıkışı beklendiği ve tahmin edildiği gibi altılı ganyanın favorisi Kobanili Serok Ahmet yapmıştır. Serok'un akıl sağlığıyla ilgili ciddi endişeler taşıdığımı, bu şahsın derhal tıbbi bir müdahaleyle karantina altına alınması gerektiğini düşünüyor, bunu da acil bir ihtiyaç olarak değerlendiriyorum. Yazık olacak seroka, bu gidişle sefil düşecek, mağdur hale gelecek, Allah muhafaza tedavilere cevap vermeyen acıklı hallere sürüklenecek.

Serok demiş ki, ‘Türkmen diyarı burası, gelenektir yuvarlak masa.’ Doğrudur, burası Türk ve Türkmen diyarıdır. Ancak serok Ahmet’in bu diyarla bağı kopalı çok olmuştur, yuvarlak masanın gelenek olduğuna dair iddiası da kuyruklu yalanlarına bir yenisini ekleyen bayağı bir uydurma olarak hafızalara kazınmıştır. Onların sofrası Halil İbrahim Sofrası, bizim soframız da kurtlar sofrasıymış. Halil İbrahim sofrası mı yoksa hüsran ve zillet masası mı olduğunu elbette milletimiz biliyor, görüyor, lazım gelen değerlendirmeyi de yapıyor.

Bizim soframızın kurtlar sofrası olduğuna gelince, kurdun masası kurt sofrası olur, kurtların olduğu yerde kurtlar sofrası kurulur, Serok dikkat etsin, kurdun gözünü kan bürüdü mü Kobani’ye kaçmakla bile kurtulamaz. Serok Ahmet ayrıca şu hayret ve ibret verici iftirayı hiç utanmadan dile getirmiş: ‘Bu memlekette 28 Şubat’tan son bahsetmesi gereken kişi Sayın Bahçeli’dir. Çünkü 28 Şubat’ın Başbakan Yardımcısı Bahçeli’dir.’ Bizimle ne zaman söz düellosuna girse rezil rüsva olan Davutoğlu bir kez daha şansını denemek için yalan kartlarını açmış, ağzının ayarını kaçırmış, ahlakının buharlaştığını kanıtlamıştır. Bak Davutoğlu, benim 28 Şubat 1997’de Başbakan Yardımcısı olduğumu ispat etmezsen namerdin en önde gidenisin, bu iddianı belgelendirmezsen müfteriliğin, münafıklığın, müzevirliğin, müfsitliğin en ileri, en zirve, en menfur ismi olarak anılacaksın.

Milliyetçi Hareket Partisi 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimden başarıyla çıkmış, 28 Mayıs 1999 tarihinde kurulan 57’inci Koalisyon Hükümetine katılmıştır. 28 Şubat post-modern darbe girişimi ise 1997’de vuku bulmuştur. Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu, tıpkı üzümün üzüme baka baka karardığı gibi, birbirleriyle düşe kalka yalan makinesine dönüşmüşlerdir. Müslüman yalan söylemez, söyleyemez. İnsanım diyen yalana bel bağlamaz, bağlarsa insan olamaz. Ama bunlar serok için geçerli değildir. Kılıçdaroğlu için mesele değildir. Zillete düşenler için önemli görülmemektedir.

"'28 ŞUBAT MAĞDURUYUM’ DEMESİ MASALDIR"

Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun 28 Şubat mağduruyum demesi masaldır, çünkü sahip olduğu zihniyet 28 Şubat’ın azmettiricisi, provokasyon merkezidir. S-400 Hava ve Füze Savunma Sistemi’ni ‘kime karşı kullanacağız’ sorusunu pişkince soran, bu silahın gereksiz olduğunu pervasızca iddia eden Kılıçdaroğlu’nun geldiğimiz bu aşamada şifreleri çözülmüş, devir işlemi tamamlanmış, kullanım kılavuzu emperyalistlerin eline geçmiştir. Dostu tanımayan, düşmanı bilmeyen Kılıçdaroğlu’na ve zillet ortaklarına Türkiye’nin teslim edilmesi fecaate ve milli çözülmeye davettir. Buna da göz yummamız mümkün değildir. İstismar bunlarda, iradesizlik bunlarda, ilkellik bunlarda, itibarsızlık bunlarda, çarpıtma bunlarda, aldatma bunlarda, hayal tacirliği bunlarda, siyasi kalpazanlık da bunların ortak unvanıdır.

TARKAN'IN ŞARKISI

Bildiğiniz gibi Türk müziğinin meşhur yorumcusu Tarkan bir şarkı sözü yazıp bunu da seslendirdi. Akbabalar leşe nasıl üşüşürse bu şarkıya da aynen musallat olanlar çıkmıştır ve hepsi meydandadır. Tarkan ‘geçecek’ diyor, bunu da Anadolu’da yaygın bir ağız şivesiyle söylüyor. Elbette geçecek, zor günler geçecek, zillet geçecek, terör geçecek, sıkıntılar geçecek, salgın geçecek, felaketler geçecek, sorunlar bitecek, Allah’ın izniyle de buna az kaldığı görülecek. (6 rakamını göstererek) 6 rakamına lütfen dikkat buyurunuz, bu rakamı ters çevirdiğimizde tabiatıyla 9 rakamı ortaya çıkar. Mesele bakmak değil, görmek, görüleni tüm berraklığıyla göstermektir.

Biz 6’ya bakınca gördüğümüz 6 oktur, yuvarlak masa çevresinde kurulan tuzaktır, tertiptir, tezgahtır, karamsarlıktır, kumpastır, Türkiye’nin sırtına bindirilmek istenen ağır külfettir. 6’yı çevirip 9 rakamına bakınca da gördüğümüz huzurdur, havaya kaldırılan 9 tuğdur, parlayan 9 Işıktır, sosyal ve ekonomik sorunların süratle geçeceğinin müjdesidir, Cumhur İttifakı’nın 2023’te açık ara öne geçeceğinin simgesidir. Nitekim çoğu gitmiş azı kalmıştır. Tarkan şarkı sözleriyle Covid-19 dönemini kastettiğini söylüyor, hayır diyorlar, iktidarı kastettin, onların gideceğini söyledin dayatmasında bulunuyorlar. Niyet okuyucuları mevzi üstüne mevzie girerek fitne yayıyorlar. Ayıptır ayıp, bu saptırmanın, bu kandırmacanın, bu gafilce inadın kime ne faydası vardır? İktidar şarkıyla kurulmadı, hükümet şarkıyla oluşmadı, velev ki iddialar doğru olsa bile bir şarkıyla yıkılmaz, yıkılamaz, bu tekerlek bu tümsekte kalamaz.

‘Çiçek açar güneş soldursun diye, bende Türklük için kurban doğmuşum, anamdan tanrıya son bir hediye, bende Türklük için kurban doğmuşum; dedem değirmenci, babam kaptanmış, ninem tarlalarda kavrulmuş, yanmış, bir çift ağam yurda sunulan kanmış, ben de Türklük için kurban doğmuşum.’ Bir kısmını paylaştığım bu şiiri kaleme alan, davamızın iftihar burçlarından olan saygın büyüğümüz merhum Fethi Tevetoğlu’dur ve onun kardeş torunu Tarkan’dan başkası değildir.

Buradan zillet ittifakına ekmek çıkmaz. Tarkan’dan zilletin Tarzan’ı çıkartılamaz. Vehme gerek yoktur, kuşkuları provoke etmenin faydası yoktur, bir şarkı sözünden yeni bir kutuplaşma sayfası açmanın hiç kimseye, hiçbir kesime sağlayacağı bir şey yoktur. Her şey geçer, kaldı ki hayat geçiyor, ömür geçiyor, hepsinden önemlisi Allah bizlere Sırat Köprüsü’nden geçmeyi nasip ve müyesser eylesin.

Geçmeyecek olan şeyler de vardır: İhanetin sızısı geçmez, kötü sözün yarası geçmez, şehitlerimizin acısı geçmez, mücadelenin sıcaklığı geçmez, davaya bağlılığımız geçmez, Türk ve Türkiye sevdamız asla geçmez, geçemez, geçmeyecektir. Özellikle bu haftaki konuşmamın geçtiğimiz günlerde provasını yapanlar, Tarkan’ın şarkı sözlerini beka meselesine bağlayacağımı söyleyenler, şimdi dağılabilirler, aynanın karşısına geçip kendi hallerine katıla katıla gülebilirler. Konuşmalarıma bu kadar merak saranlar fazla çırpınmasınlar, kendilerini çok zorlamasınlar, kişiliği olmayanların başkasını taklitle zaman geçireceklerini de akıldan çıkarmasınlar.

Bilsinler ki, karga bülbülü taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırırmış. Tarkan’dan muhalif bir figür üretme peşine düşenler, tavsiyem, önce onun ‘kıl oldum abi’ şarkısını dinlesinler, ya da ‘başkası olma kendin ol’ şarkısına tereddütsüz kulak versinler. Türkiye’nin geleceğini davranışları taklit, düşünceleri satılık, değerleri savruk, siyasetleri kavruk olan asalaklar tayin edemeyecek, Cumhur İttifakı’nın muazzam iradesine pranga vurmaya hiç kimsenin nefesi yetişmeyecektir.”