Bahçeli: Meclis komisyonu İmralı’ya giderek yüz yüze görüşme yapmalıdır
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Meclis komisyon üyelerinin İmralı'ya giderek Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Bahçeli, CHP'nin yasama yılı açışını protesto etmesine de tepki gösterdi. Bahçeli, 1 Ekim resepsiyonundaki fotoğrafına dair "1 Ekim fotoğrafı Türkiye'nin yansımasıdır. O fotoğraf Türkiye'nin fotoğrafıdır" yorumunda bulunurken MHP'li avukat Serdar Öktem'in öldürülmesine ise değinmedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yasama dönemin ilk grup toplantısında CHP'yi hedef alarak başladı.
Bahçeli, bugün (7 Ekim Salı) partisinin grup toplantısında konuştu.
Bahçeli, CHP'nin yeni yasama yılı açılışını protesto etmesine tepki gösterdi.
MHP Genel Başkanı, "Meclis açılışına katılmamak millete saygısızlıktır. CHP yanlışı savunmayı tercih etmiştir. CHP yine baltayı taşa vurmuştur" dedi.
1 Ekim resepsyonuna da değinen Bahçeli, kamuoyunda sıkça tartışılan fotoğraf karesine dair "1 Ekim fotoğrafı Türkiye'nin yansımasıdır. O fotoğraf Türkiye'nin fotoğrafıdır" yorumunda bulundu.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına dair de konuşan Bahçeli, Filistin'in Birlemiş Milletler tarafından tanınması gerektiğini belirtti.
Bahçeli, komiyon üyelerinin İmralı'ya giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğini söyledi.
PKK mensupları hakkında da konuşan Bahçeli, "Suça karışmamış olanlar gelip ailesine kavuşmalıdır" dedi.
SERDAR ÖKTEM'E DEĞİNMEDİ
Bahçeli, grup toplantısında MHP'li avukat Serdar Öktem'in öldürülmesine değinmedi.
Bahçeli, grup toplantısının ardından da Öktem'e dair konuşmadı.
MHP Genel Başkanı toplantı çıkışı muhabirlerin sorularına yanıt vermedi.
Bahçeli, bir muhabiri de eliyle tersledi.
Sinan Ateş suikastının sanıkları arasında yer alan Öktem, dün İstanbul'da uğradığı silahlı saldırıda öldürülmüştü.
Öktem'in Sinan Ateş suikatına ilişkin soruşturmada davası ve dosyası ayrılmıştı.
Özgür Özel'den Bahçeli'ye sert cevap:
— BirGün Gazetesi (@BirGun_Gazetesi) October 7, 2025
"Sayın Bahçeli, kimle konuştuğunuzu, nasıl konuştuğunuzu bileceksiniz. Ankara'nın ortasında vurulan MHP'li, vurup da yargılananlar MHP'li, azmettirilenler MHP'li, serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP'li, susturan MHP'li.… pic.twitter.com/K2F9nWpNIO
"O FOTOĞRAF TÜRKİYE’NİN FOTOĞRAFIDIR"
Bahçeli'nin grup toplantısındaki konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:
"1 Ekim 2025 tarihinde Meclis’in açılışı münasebetiyle yapılan özel oturumun hemen ardından TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un davetine icabet eden parti Genel Başkanlarının yan yana oturmaları cepheleşmeden mustarip milletimizi gerçekten umutlandırmıştır.
İktidarıyla muhalefetiyle birlikte teşekkül eden tek kare fotoğrafa milli iradenin özlemleri yansımıştır.
Her parti, her milletvekili, her siyaset insanı Türkiye sevdasının ortak paydasında buluştuktan sonra üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur.
Görüşlerimiz farklı olabilir, fikirlerimiz ayrı olabilir, bunları temin ve teşmil eden siyasetlerimiz de başka olabilir; ama hepimiz Türk milletinin evladıyız, mensubiyetinden de onur ve şeref duymalıyız.

Gerektiği ve şartlar öyle geliştiği takdirde sesimizi değil yalnızca sözümüzü yükseltmeliyiz.
Yapmak varken yıkmanın ne manası vardır?
Kucaklaşmak varken kutuplaşmanın kime ne faydası olacaktır?
Yapıcı olmak duruyorken yakmanın, kırmanın, diyalog köprülerini havaya uçurmanın, sorarım sizlere getireceği ve sağlayacağı nelerdir?
Karakter, hem kendi arzu ve amaçlarımıza hem de başkalarıyla kurduğumuz münasebetler ağına yüklediğimiz etik değerdir.
Bu değerin müşterek noktalarıyla eklemlenecek bir doğru siyasetin kaynaşma kulvarını inşa edecektir.
Hayatları yükselme tutkusu üzerine bina edilmiş menfaatperest siyasetçiler vardır. Nimet elde ettikçe böbürlenmeleri adeta bir kuraldır.Bunlar nimeti alasıya kadar munis ve mutedil, aldıktan sonra da münasebetsiz ve müfrittir.
Emek, enerji, mesai ve gayret sarf etmeden mevzi ve mevkii kazanmaya alışmışlardır. Sorumluluk üstlenmek yerine önüne geleni kapan, ardına düşeni tepen yine onlardır. İnsan gövdesinin salgıladığı açgözlü safranın siyasi ihtiras olduğunu en iyi gösteren ve kanıtlayan bu kategoride yer alanlardır. Bütün bunları dikkate alan bir terkip ve tefsir hüneriyle söyleyecek olursak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyaseti mefluç ve meşruiyet zaafıyla malul sakat bir siyasettir.
Bu ağır siyaset kusurunun milletimize vereceği hiçbir şey de yoktur. Özgür Bey’in Meclis’teki malum o fotoğraf karesiyle ilgili günlerdir süregelen söz, değerlendirme ve temelsiz eleştirileri esasen içten içe derinleşen bir kıskançlığın, gittikçe ağırlaşan nedamet psikolojisinin alegorik şifresidir.
Samimiyetle ifade etmeliyim ki, o fotoğraf Türkiye’nin fotoğrafıdır.
İLK GRUP TOPLANTISINDA CHP'Yİ HEDEF ALDI
Her şeyden evvel Cumhuriyet Halk Partisi’nin sürüklendiği çıkmaz sokağın, içine girdiği korku tünelinin, çırpındıkça battığı rüşvet ve yolsuzluk çamurunun elbette siyasi sonuçları olacaktır.
Özgür Bey’in Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili sözde meşruiyet sorunu imal ve icat etmek yerine partisinin ve şahsının ne kadar meşru bir çizgide durduğuna kafa yorması akıbeti ve mahiyeti bakımından akla en yatkın seçenektir.
Egemenliğin ve meşruiyetin yegane kaynağı büyük Türk milletidir.
Söz milletindir, karar milletindir, irade milletindir, hüküm milletindir.
Eğer millet haricinde meşruiyet arayışlarına tenezzül edip teşne olabilecek mandacı siyasetçilerin izini sürmek isteyen çıkarsa tavsiyem ve temennim doğrudan CHP’ye bakmaları, orayı kurcalamalarıdır.
Zira kurcaladıkça Mavi Vatana masal ve safsata diyen işbirlikçiler çıkacaktır.
Kurcaladıkça Karabağ zaferinden rahatsız olan devşirmeler görülecektir.
Kurcaladıkça yabancı medyaya Türkiye’yi şikayet eden, yabancı ülkelerden aman dilenen, niye bizi görmüyorsunuz diye çığlıklar atan ciğersizlerin eşkâli belirlenecektir.
Camdan evi olanların komşuya taş atmadan evvel çok iyi düşünmeleri, makus bir hesap hatasından uzak durmaları gerekmektedir.
Özgür Bey’in, Sayın Cumhurbaşkanımız ABD’de Türkiye’yi onurla ve takdir edilecek boyutlarda temsil ederken İsrail’in sesi olması, ülkemizi kötüleme yarışına tevessül etmesi kelimenin tam anlamıyla çarpıklıktır.
Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Kürsüsünü vicdan mahkemesine dönüştürüp mazlumların tercümanı olurken, Özgür Bey’in Netenyahu’yla kayıkçı kavgası yapıyorlar sözü unutulmayacak siyasi bühtandır.
“Trump’tan randevu dilenenlerin Filistin’in kardeşi olamayacaklarını” söylemesi ayıptır, günahtır ve yalandır.
Özgür Bey’in nasıl bir dolduruşa getirildiği, kimlerin tuzağına düştüğü az çok malumumuzdur.
Nitekim kendisine ve partisine yazık etmiştir.
Birleşmiş Milletler 80’inci Genel Kurulu’nda dünya Türkiye’yi konuşmuşken, Özgür Bey ve CHP yönetimi freni boşa almış, şarambole yuvarlanmıştır.
Siyonist-Emperyalist esaretin altına giren CHP’dir. Hep dedim, yine diyorum, bu CHP’den hiçbir halt olmaz, olamaz. CHP’nin mahkeme kapılarına yüz sürmesi öncelikle kendi iç meselesidir. Ne var ki bu partiyi kasıp kavuran siyasi kriz günbegün çıta yükseltmektedir. Mahkeme kararları, YSK’nın çıkışları, karşılıklı suçlamalar bölünme aşamasına doğru kayan bir CHP tablosunu gün yüzüne çıkarmaktadır.
İtirafçı CHP’lidir, iddia sahibi CHP’lidir, müşteki CHP’lidir, fail CHP’lidir. Ne tuhaf, CHP’de kılıçlar çekilmiş, ortak akıl kaybolmuştur. CHP yönetiminin her önüne geleni suçlaması doğru ve omurgalı bir tavır değildir. Aynada başka bir şey görmek istiyorlarsa aynayı değil aynanın karşısındaki görüntüyü değiştirmeleri en makul tercihtir.
"TÜRK YARGISINA GÜVENİMİZ TAMDIR"
CHP’nin istikrarsızlığı, tarihsel çizgisinden derin kopuşu Türk siyaset ve demokrasi hayatını olumsuz etkileyecektir. CHP’nin içinde bulunduğu kaos Türk siyaseti, bu partinin geleneği ve geleceği açısından esef vericidir, yürek yaralayıcıdır.
Ancak CHP’nin hesabını vermesi gereken, hatta yüzleşmesi kaçınılmaz olan korkunç nitelikli rüşvet ve yolsuzluk iddiaları vardır ve ortadadır.
Özgür Bey’in savcı ve hâkimlerimizle uğraşması, her vahim iddiayı siyasileştirerek karalaması, meydan meydan dolaşarak zehir aşılaması suçluluk psikolojisinin yansımasıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi rüşvet ve yolsuzluğun pençesinde, eko-sistemin esareti altındadır. Yüzleşmek için özgüven, gerçekleri kabullenmek için de siyasi ahlak ve dirayet gerekmektedir. CHP’nin belediyelerde dönen gayri meşru ilişkilerin hesabını vermesi şarttır. Türk yargısına güvenimiz tamdır, iddianamelerin süratle ikmal edilerek adil yargılama sürecinin derhal başlaması da samimi dileğimizdir.
"HAMAS TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR"
Hamas bir terör örgütü değildir. Terör yöntemlerini kullanan İsrail'in kendisidir. Hamas ülkesini savunan bir direniş örgütüdür.
İsrail, hem insanlığın hem de barış umutlarının karşısındadır. İsrail'in masada durdurulaması,
Vakit vicdan vaktidir. Türkiye-Irak-Mısır başta olmak üzere kurulabilecek Kudüs Paktı önem kazanmıştır.
Siyonist barbarlık Batı Şeria'dan çekilmelidir.
Akan kan durmalı. İki devletli çözümden başka yol kalmamıştır. Filistinü, Birleşmiş Milletler'e üye yapılmalıdır.
Türkiye yüzyılı, barış, kardeşlik yüzyılıdır. Bu hedef ulaşılmasıyla kazanan Türk milleti olacaktır.
Milletimiz Terörsüz Türkiye'nin arkasındadır.
Karanlık kampanyalar inşallah tasfiye edilecektir.
"SİLAHLI EYLEMDE BULUNMAMIŞ KİM VARSA AİLESİYLE KUCAKLAŞMALIDIR"
Türkiye’nin biteviye devam edegelen kısır döngü çemberini muazzam kaynaşma ve kucaklaşma azmiyle kırması gerekmektedir.
Terörsüz Türkiye, kucaklaşmanın sadırdan satıra, kuvveden fiile, retorikten pratiğe, düşünceden eylem ve erdem safhasına geçişini simgelemektedir.
Türk ile Kürt arasına saçılmak istenen emperyalizm menşeli nifak tohumlarının çürütülmesi, bu kutlu kardeşlik hukukunun arasına dikilmek istenen ayrımcılık bariyerlerinin yıkılıp atılması “Terörsüz Türkiye” hedefinin asıl ve esas amacıdır.
Nitekim amaç hasbidir, harbidir, haysiyetlidir ve hakikat temeline dayalıdır. Bakınız, Kürt kardeşlerimin terörle uzaktan yakından bağ ve bağlantısı yoktur. Farklı saik ve sebeplerle aldanıp kandırılan, fakat suça karışmamış, silahlı bir eylemde bulunmamış kim varsa gelip ailesiyle kucaklaşmalıdır.
"SİLAHLARIN TAMAMI YAKILMALIDIR"
Silah varsa siyaset yoktur. Siyaset olacaksa, siyaset yapılacaksa silahların tamamı yakılmalıdır. Bizim kaybına göz yumacağımız, heba ve israf edeceğimiz tek bir insanımız yoktur. Türkiye Cumhuriyeti haşmetlidir, bunun yanında şefkatlidir.
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında milli birlik ve dayanışma ruhumuzun gücüne güç katmamız gerekmektedir. Nitekim Kürt kardeşlerimin fazilet ve feraseti iç ve dış komploları püskürtecek seviyededir. Biz hep birlikte Türkiye’yiz, hepimiz Türk milletiyiz. Ayrılıkçı emeller, ayrımcılığı tahrik ve teşmil eden entrikacı hevesler çöpe atılacaktır. Bu coğrafyada var olmanın, hür ve müstakil yaşamanın gerek ve yeter şartı da budur.
Enginde yolunu şaşırmış, zahiresi tükenmiş, üstelik güvertesi su almaya başlamış bir geminin yolcuları olmaya ne niyetimiz ne de merakımız vardır. Unutulmaması gereken bir husus da şudur: Durmadan taşan ve kaynayan bir ruha malik aziz milletimizin kanının döküldüğü her yerde yeni bir dünyanın filizleri yeşermiştir. Millet olmak demek; mihnet ve melanete yüz çevirmek, kültür, demokrasi ve tarih sacayağında bayraklaşmak demektir.
Türk’üyle Kürdü’yle, Alevi’siyle Sünni’siyle Türk milleti çok şükür bunu başarmıştır. Kürt kardeşlerim terörün en fazla ceremesini çeken, bedelini en çok ödeyen, ağır sonuçlarına ziyadesiyle katlanan hazin ve hüzün dolu bir maziye sahiptir. Bu maziyi parlak bir gelecekle tamir ve telafi etmek öncelikli sorumluluğumuzdur.
"KOMİSYON, İMRALI İLE GÖRÜŞMELİ"
Eğmeden bükmeden söylemeliyim ki, PKK’nın kurucu önderliği elini taşın altına koymuştur. 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hitamında PKK 12 Mayıs’ta silah bırakmış ve örgütsel varlığını lağvetmiştir.
11 Temmuz’da bir grup PKK’lı silahlarını yakmıştır.
Ne var ki Suriye’nin kuzey doğusunda tesir alanı bulunan SDG/YPG henüz silah bırakmamış, 27 Şubat İmralı çağrısına riayet etmemiştir.
Halbuki İmralı’nın çağrısı PKK’nın yanı sıra bölücü terörün tüm bileşenlerini kapsamaktadır. En azından bizim anladığımız böyledir, yorumumuz bu doğrultudadır.
Beklentim şudur: PKK’nın kurucu önderliği SDG/YPG’ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir.
Esad rejiminin devrilmesinden sonra ilk kez yapılan Halk Meclis’i seçimlerinin demokratik istikrar içinde yeni dönemin, yeni siyasi ve toplumsal mekanizmanın ağırlık merkezi olması yönünde fikir birliği hasıl olmuşken; Rakka, Haseke ve Süveyda’nın bunun dışında kalması 10 Mart Mutabakatının ruhuyla çelişmektedir. Gerekirse Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda görev yapan milletvekillerinden bir grup İmralı’ya giderek yüz yüze görüşme sağlamalı, mesajlar ilk ağızdan alınmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bunda çekinilecek bir husus görmüyorum.
Bizi bağlayan açıklama 27 Şubat İmralı açıklamasıdır.
Bu açıklamanın güncellenerek daha detaylandırılması ve çerçevesinin genişletilmesi hayırlı gelişmelere yol açacaktır."



