Bu “Tam Gün” hakkaten “Tam Güm” oldu, Sağlık Bakanı’nın elinde patladı sonunda...

Bu “Tam Gün” hakkaten  “Tam Güm” oldu, Sağlık Bakanı’nın elinde patladı sonunda.

Yüzüne gözüne bulaştırdı.

Devlet hastanelerinde çalışan doktorların yüzde doksan yedisi daha önceden muayenehanelerini kapatmıştı zaten.

Geriye kalan yüzde üçle…

Üniversitelerdeki, sayıları yüzleri geçmeyen hekimin muayenehanesini kapattırmayı üç yıldır beceremiyor.

Son olarak Kanun Hükmünde Kararname’yle halletmeye çalıştı, sessizce.

Ama heyhat!..

Öyle bir iş yaptı ki, Zati Sungur’a şapka çıkarttırır.

Part-time çalışan öğretim üyeleri sabah sekizden akşam beşe kadar odalarında oturacak…

Ve fakat polikliniğe inmeyecek, ameliyathaneye girmeyecek, hastaya el sürmeyecekler!..

***

KHK çıkalı iki aya yakın zaman geçti, sular durulmuyor.

Hem de bu sefer hekimler ve TTB’den çok hastalar ve kamuoyuyla karşı karşıya geldi.

Gazetelerde hemen her gün “Tam Gün mağduru hasta” haberleri…

Televizyonlarda hemen her akşam yüksek reytingli “Tam Gün” programları.

Dahası…

TTB’nin muhalefetini “ideolojik yaklaşıyorlar, politika yapıyorlar” diye geçiştirmek kolay da…

Şimdilerde AKP’li doktorlar da, korkudan seslerini yükseltemeseler bile, sağından solundan tweetliyorlar!

***

Üstelik bir de Anayasa Mahkemesi meselesi var.

Bileşimi ne kadar değişmiş olsa da…

Tam Gün dosyası tekrar önüne gelirse, geçen yıl verdiği karara takla attırıp icazet vermesi çok zor.

O zaman iş hepten sarpa saracak.

Bakan Bey, bu nedenle CHP’ye fevkalade muhtaç olduğunun farkında.

Kâh uçakta yanına oturduğu Kemal Kılıçdaroğlu’ndan rica ediyor…

Kâh kamuoyu basıncı oluşturmaya çalışıyor…

Aman dava açmasınlar diye.

Böyle yapmakla da şöyle demiş oluyor…

Yaptığımın hukuka aykırı olduğunu aslında ben de biliyorum…

Onun için de kimsenin mahkemeye gitmesini istemiyorum.

Apartmana kaçak kat çıkan açıkgözün, karakola şikayet etmesinler diye komşularını tehdit etmesi gibi.

***

Bir yandan da doktorlara yüklenmenin dozunu iyice arttırmış vaziyette.

“Eskiden şöyleydi.” demiş, geçen gün…

“Dedeniz ameliyat olacak, ya da karınızın ameliyatı var. Köyünüzde öküzünüzü satar, gider, işinizi yapardınız. Erzurum’da bir doktor arkadaşımız vardı, adı ‘öküz sattıran falanca’ya çıkmıştı.”

Şimdi, “Arkadaşını söyle bana… Kim olduğunu söyleyeyim sana” diye lâf çakmanın tam zamanı…

Üstelik TTB’ye her fırsatta belden aşağı vuran bir siyasetçi bunu fazlasıyla hak ediyor da…

Orasını geçelim.

***

Yalnız merak ettim…

Bakan Bey’imize göre, bu “muayenehanecilik” denilen şey bu kadar kirli, bu kadar çirkin, bu kadar gayri ahlaki bir şey madem…

Kendileri de bir tıp doktoru, çocuk hematoloji profesörü, biliyorsunuz.

Politikaya girmeden önce, Erzurum’da hem Üniversite’de çalışıyor hem de muayenehanecilik yapıyordu, bilmiyorsunuz. (Hiç bahsetmiyor çünkü.)

O muayenehaneyi, “paracı” olduğundan değil de…

Lösemili çocuklar fakülte hastanesinde bir türlü tedavi olamıyorlar…

Muayenehaneme gelsinler de ben onları iyileştireyim diye mi açmış acaba?

***

Immanuel Kant’ın kategorik imperatifi, koşulsuz kesin buyruk diyelim, nasıldı sahi?..

Aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyeceğin bir maxime göre hareket et!..

Bakan Bey ahlak felsefesiyle hiç ilgilenmiş midir…

Tıp doktoru değil de felsefeci olsa nasıl bir kategorik imperatif benimserdi bilemem de…

Siyasette, Türk sağının o sığ sloganını düstur edindiği açık…

Dün dündür, bugün bugündür!