Bakan, Binali Bey’den neden rica etmiyor?

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, dün Akşam gazetesinde yer alan haberde müjdeliyordu: “3 bin gemi, Türk bayrağına geçti.”

KDV oranının yüzde 1’e indirilmesi ve ÖTV’nin sıfırlanmasıyla, “Türk sahipli olmasına karşın yabancı bayraklı” 6 bin tekneden yarısının Türk bayrağı taşıma kararı almasını gururla açıklıyordu. Bakan’ın gözü, diğer 3 bin gemideydi:

bakan-binali-bey-den-neden-rica-etmiyor-296935-1.
Kaynak:Cumhuriyet

“Yakın zamanda 6 bin teknenin tamamının Türk bayrağına geçmesini bekliyoruz, denizlerimizi ay yıldızla donatıyoruz.”

Bakan Arslan, bu hedefini tutturmak için çok kararlı görünüyor. Başbakan Binali Yıldırım’ın Ulaştırma Bakanlığı yaptığı dönemde sağ kolu olan Arslan, yeni koltuğunun hakkını verme peşinde. Ama bu konuda bir desteği, yıllardır birlikte çalıştığı Binali Yıldırım’dan alabilir sanki.

Hani “Türk sahipli olmasına karşın yabancı bayraklı” kalan diğer 3 bin gemi var ya… Onlardan 11’i, Başbakan Yıldırım’ın oğluna ait. Hollanda ve Malta’da kurulu ‘off-shore’ şirketlerine kayıtlı 11 gemi.

Sayın Bakan, Başbakan’dan rica etse de, onlar da Türk bayrağı taşısa artık. Hani, kalan Türk bayraksız 3 bin gemiden 11’i “ay yıldızla donatılmış” olur belki.

bakan-binali-bey-den-neden-rica-etmiyor-296936-1.

Saray’a değil Fenerbahçe Cumhuriyeti’ne

2019’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına çıkacak aday adayları ile ilgili her kafadan bir ses çıkıyor. Kimisi “şimdiden adayımızı belirleyip kampanyayı başlatalım” diyor. Kimisi, “aday erken çıkarsa karalamaya erkenden başlarlar” çekincesiyle, meseleyi zamana yaymanın daha iyi olacağı görüşünde.
Bu tartışma sürerken köşe yazılarında aday isimleri uçuşuyor. Hemen hemen her yazıda farklı isimler var ama neredeyse hepsindeki ortak isim, işadamı Ali Koç. Çok gerçekçi gelmemesine rağmen ismi sıklıkla telaffuz ediliyor. Bu mesele Koç’un canını sıkmış olmalı ki, dünkü Fenerbahçe Mali Kongresi’nde adaylığını açıkladı. Ama Saray için değil, Fenerbahçe Cumhuriyeti için. Hem de daha önce yaptığı adaylık açıklamasını yineledi. Şimşekleri üzerine çekmeden, cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili spekülasyonlara noktayı koymuş oldu.

bakan-binali-bey-den-neden-rica-etmiyor-296934-1.

Kabataş müfterileri yine görev başında

Son haftada, Türk matbuatında çok da yabancısı olmadığımız bir hastalık yeniden nüksetmeye başladı. Aniden bir meseleye dair ortak köşe yazıları döşenmeye başlandı.

Kabataş müfterisi onlarca köşe yazarının aynı gün, aynı başlıkla yazdığı “Diliniz KABA, Vicdanınız TAŞ” kadar pespaye olmasa da, bir meseleye aynı açıdan bakan köşe yazıları çıkıyor. Tesadüf olmaktan epey uzak.

Son dönemin “ortak” meselesi, 15 Temmuz günü darbenin 14.20’de ihbar edilmesine ilişkin her yazıyı, neredeyse darbe işbirlikçiliğiyle eş tutmak. Hükümete yakın Yeni Şafak’ın manşetine taşıdığı binbaşı O.K.’nin itiraflarından hareketle “Darbe neden engellenemedi?” diye sormak, meseleyi bulandırmakmış.
Yıllarca cemaatin devleti ele geçirdiğini yazan gazetecileri tutuklamak mesela, meseleyi bulandırmak değil! Ama 250 yurttaşımızın can verdiği korkunç darbe girişimindeki olası ihmalleri didiklemek, “meseleyi bulandırmak”mış.

Belli merkezlerden değil, tek bir merkezden aldıkları emirle 15 Temmuz’u araştıran gazetecilere gözdağı vermek isteyenlere yanıt İsmet Paşa’dan gelsin. Hani ağzı bozuk, anayasa profesörünün evirip-çevirdiği şekile değil, orijinal haliyle gelsin:
“Hadi canım sen de…”

bakan-binali-bey-den-neden-rica-etmiyor-296937-1.

Benim gibi olmayana su bile yok” rejimi

Dünkü gazetelerdeki en çarpıcı haberlerden biri, BirGün’ün başarılı muhabirlerinden Uğur Şahin’in imzasını taşıyordu. Özel habere göre, TCDD trenlerinde ramazan boyunca yemekli vagonlarda servis yapılmıyormuş.

Adı üstünde “Yemekli vagon.” Hani oruç tutanların karşısında yemeğini yiyen de yok. Yemek isteyenlerin geldiği bir vagon. Seferi olduğu için oruç tutmayanları, çeşitli sebeplerle tutamayanları, hasta ve çocukları düşünen de yok elbette.

Hani, ekonomik gerekçelerle servis kaldırıldı derseniz… O da mantıksız. Geçen seneden bu yana, oruç tutanların sayısında bir patlama olmuş değil. Böyle bir gerekçeyle yemek servisi yapmak, ekonomik olarak zarar da yazamaz.

Geriye bir tek “Benim gibi olmayana su bile yok” ideolojisi kalıyor.

Gerek birlikte yaşama kültürünün, gerekse sürünen turizm sektörünün tabutuna bir çivi daha çakanlara selam olsun. Delik deşik edilen Anayasa’nın 10. maddesi de, Türk bürokrasisine armağanımız olsun:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”