Birkaç hafta sonra grip mevsimine giriyoruz. Bilim insanları, sıradan insanların grip ile Covid-19 virüsünün semptomlarını ayırt edemeyeceği, paniğe kapılan insanların hastane kapılarına dayanacağı, Covid-19 virüsünün griplerin arasında yayılma fırsatı bulacağı uyarısında bulunuyor.

Bütün bu gerçekler bilinir, vakıa sayısındaki artış önlenemez yükselişini sürdürürken ve de iktidar düğün, 5-10 kişinin katılımıyla gerçekleşecek nişan gibi toplu etkinlikleri yasaklayarak virüsü kontrol edemediğini/edemeyeceğini ikrar etmişken 100-150 ve hatta 200 öğretmenin seminer çalışması için bir okulda toplanmasının var mı bir anlamı? Yüz yüze eğitimi erteleyen Milli Eğitim bakanının hiç yapılmasa da eksik kalınmış sayılmayacak, yapılacaksa da uzaktan yürütülmesi tüm toplantılardan daha mümkün seminer çalışmasını iptal etmemesi veya ertelemesi akıl alır gibi değil.

Eğitim Sen Covid'e yakalanmış öğretmenlerin çalıştığı okulların listesini çıkardı. Uzun bir liste, listede Türkiye'nin her bölgesinden okul görmek mümkün. Bakan, önlem alınmamış bu okullarda topluyor öğretmenleri. 120 öğretmenin görev yaptığı iktidar partisinin sendikasına üye bir okul müdürüne alınan önlemlerin yeterli olup olmadığını sordum; yanıtı aynen şöyle: "Hocam okula bugüne kadar pandemi ile ilgili herhangi bir malzeme veya ekipman gelmedi. Okulu kendi imkanlarımızla eğitime hazırlıyoruz. Öğretmenlerden sosyal mesafeye dikkat etmelerini, dezenfektan kullanmalarını ve temastan kaçınmalarını istiyoruz. Öğretmenleri okulun neresinde toplamamız isteniyorsa orada topluyoruz. Öğretmenlerin seminerlere gelip gelmemesi bizim kararımız deği, bizden ne isteniyorsa onu yapıyoruz."

Okul müdüründen gelen bu yanıt, bakanın ikide bir "Okulları birlikte açacağız" demekle ne anlatmak istediğini anlamamı sağladı. Bakan, talimat benden, önlem almak sizden diyor; işbirliğinden, dayanışmadan söz etmiyor. Müdüre sordum, öğretmenlere maske dağıtıyor musunuz diye (Ziya Selçuk okul girişinde maske dağıtacağız demişti). "Hayır" dedi! Mesele tabii ki maske değil, ama alınacak önlemlerin içinde mümkün olan ve en basiti bu. Bir milyon öğretmene maske dağıtmayandan 20 milyon öğrenciye maske dağıtmasını bekleyemezsiniz herhalde.

Hülasa, iktidar ve bakanı altı ay boyunca yan gelip yattı. Yüz yüze eğitimin takvimini açıkladı fakat okulları yüzde eğitimin koşullarına hazırlamadı. Eylülün sonbaharın başlangıcı olduğunu sinekler bile bilip yeni mevsimin koşullarına uygun önlemler alırken ülkenin eğitim bilimci eğitim bakanı zamanını twitterla oynayarak geçirdi.

Eğitim bakanı, biçare bir şaşkınlık içinde debelenip duruyor. Karar alamıyor, aldığı kararı uygulayamıyor. Ve bakan güven vermiyor. Önce uzaktan eğitimi savundu, hazırlığını ona göre yaptı; uzaktan eğitimde ısrar etmenin özel okullara öğrenci kaybettireceğini farkedince okulun aynı zamanda yaşam alanı olduğunu idrak etmiş görünerek yüzyüze eğitimin öneminden söz etmeye başladı. Takvim yaprakları hızla dökülüyor, gün gelip çattı ve eğitim uzaktan mı yoksa yakından mı olacak bakan dahil kimse bilmiyor.

YÖK'ün yalanı ortaya çıktı

Namık Kemal Üniversitesi Şarköy Meslek Yüksek Okulu Şarapçılık Üretim Teknolojisi bölümünün 20 kontenjanına 21 öğrenci yerleşti. Temel yeterlilik puanı 150 olan öğrencilerin kayıt yapabileceği bölümün taban puanı 208.9. Bölüme 355.3 puanla kayıt yaptıran oldu.

Bu şu demek: YÖK'ün tercih edilmiyor, kontenjanı dolmuyor gerekçesi su katılmsmış koca bir yalan. YÖK, hepi topu dört tane olan Şarapçılık Üretim Teknolojisi bölümierinin üçünü kapattırdı, açık olan Şarköy Meslek Yüksek Okulunun 30 kontenjan isteğini ise 20 ile sınırladı. Gelin görün ki gençler YÖK'ün inadına herhangi bir lisans programına rahatlıkla kayıt yapabileceği puanla şarapçılığı tercih etti!