2017 değişikliği ile “siyasal sorumluluk” kavramı Anayasa’dan çıkarıldı: bakanlar kurulu ve hükümet lağvedildi; yürütme yetkisi, Cumhurbaşkanı’na verildi; bakanlar, birer hizmet birimine indirgendi. TBMM dışına çıkarılan bakanlar ile Cumhurbaşkanı (CB) arasına politika kurulları yerleştirildi. Üç bakanın istifa gereği kalktı: TBMM genel seçimlerinden önce, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları çekilir (md.114). Aslında, 2017 Anayasa düzenlemesine göre, bakanlar, […]

2017 değişikliği ile “siyasal sorumluluk” kavramı Anayasa’dan çıkarıldı: bakanlar kurulu ve hükümet lağvedildi; yürütme yetkisi, Cumhurbaşkanı’na verildi; bakanlar, birer hizmet birimine indirgendi. TBMM dışına çıkarılan bakanlar ile Cumhurbaşkanı (CB) arasına politika kurulları yerleştirildi.

Üç bakanın istifa gereği kalktı: TBMM genel seçimlerinden önce, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları çekilir (md.114).

Aslında, 2017 Anayasa düzenlemesine göre, bakanlar, büyük ölçüde siyasetin dışına çekildi; sadece siyasal kararlar değil, teknik nitelikteki kararları bile CB alıyor veya açıklıyor, soğan ve sarımsak fiyatlarına kadar. Görev ve yetki bakımından siyasal karar mekanizması dışında tutulan bakanlar, siyasetin olmazsa olmazı seçimlerin bağrında. Bunun anlamı şu: atanmışlar, seçim yarışında taraflar. Öyle ki, Bakan, konuşmalarına tepki gösteren yurttaşı gözaltına aldırabiliyor (“Soylu’ya tepkiye anında gözaltı”, cumhuriyet, 16 Mart). Parti genel başkanı olarak değil, CB unvanı ile seçim kampanyasının yürütülmesi ise, Serbest yarış ilkesini (Any., md.67) askıya aldı.

ANKARA GARI VE YENİ ZELANDA

Yeni Zelanda’da cami katliam ve vahşetini en sert biçimde lanetlerken, Ankara Garı önündeki toplu katliam, yöneticilerimizin tavrı bakımından bellekte canlanıyor: kameralar karşısında gülümseyen bakanlar, açıklama bile yapamayan başbakan, “kokteyl terör” nitelemesi, vahşeti sıradanlaştırma gayreti değil mi idi? Büyükelçilerin katliam yerine karanfiller koyması, “yerli ve milli!” sorumluları benzeri bir davranışa yönlendirmemiş mi idi? Buna karşılık, Yeni Zelanda saldırısı ve vahşeti nedeniyle bir tür devlet çıkarması yapmakla yetinmeyen Ankara, “Yeni Zelanda sormazsa hesabını sormasını biliriz” (CB) tehdidini savurdu… O sırada, Yeni Zelanda Büyükelçimiz, Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıyor; tehditvari sözlerin sahibi için, “ignoble” ve “irrefléchi” gibi rahatsız edici nitelemeler yapılıyordu.

TERÖR/BEKA VE KANKA

2017 Anayasa değişikliğine “hayır”, terörle eş tutuldu; 24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı “beka” sorunu ile meşrulaştırılmak istendi; “terör/beka ve kanka” kokteyli eliğinde yürütülen 31 Mart seçim kampanyası ise, çok tehlikeli bir zemine kaydırılıyor. M. Akşener’e “kaçacak delik” ve M. Yavaş’a “hapishane yolu” gösteren Erdoğan; “Tank palet fabrikasının mülkiyeti Katar’a geçmedi” diyerek CHP Genel Başkanı’nı tehdit ediyor. Yürütme, mahkemelerde görülen davaları, “terör sopası” ile etkilemek için kolektif çaba gösterirken, TBMM iradesini ipotek altına alma yönündeki münferit çabalar (MSB Akar’ın askerlik sistemi çıkışı örneği) da süreklilik taşıyor. Dış tehdit algısı için, Türkiye’yi Venezuela ile kıyaslayan(29.01.19) Bahçeli, bu kez, Yeni Zelanda’daki saldırıyı, -Dünya geneline yaymak için- imdadına yetiştiği müttefiki, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi benzeri bir yaklaşımla, bunu da fırsata çevirmeye çalışıyor, vahşeti seçim meydanlarına taşımak suretiyle.

ASKERİ VE SİYASAL AYAK

Cumhur İttifakı için kanka nitelemesi yapan Bahçeli, FETÖ terör örgütü için; “askeri ayak Sincan’da, siyasal ayak nerede?” diye sordu: “15 Temmuz yurtta sulh konseyi mensupları hapiste; 15 Temmuz siyasi kanadı, ne olursa olsun 31 Temmuz akşamından itibaren bulunmalı, gündeme getirilmeli…” Bahçeli’yi rahatsız edecek başka sorunlar da az değil. Örnek: MHP, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kavramının öncülüğünü yaptığı halde, yandaş medya, “başkan” nitelemesinde ısrarlı.

ÇANAKKALE VE ANADOLU

Çanakkale Zaferi’nin 104. yılını anarken, bu zafere borçlu olduğumuz Anadolu’yu yerel seçimler vesilesi ile adeta “savaş alanı”na çevirme çabası, pek acı verici. Bu acının kana dönüşmemesi için, son on günü çok iyi değerlendirerek, iktidar sarhoşlarına seçimlerin savaş değil, demokrasi anlamına geldiği dersini vermeliyiz.