Kapıkulunun muhalifliği, o göreve ben layıktım iddiası: Bugün ne anlama geliyor?

“Tabii ki kurul üyeleri arasında Semih Kaplanoğlu gibi işinin ehli insanlar da var. Onları tenzih ediyorum.”

1. Semih Beyin durumu pek tartışmalı, pek icazetli bir durum arz ediyor. Kendileri erken dönem bir peak ardından erken dönem (…) yaşadığı için, şimdilerde AKP ile ilişkilerde anahtar rolünü üstlenmiş durumda.

2. Kendi geçmişiyle pek alakasız bugünkü konumunu tartışmaya açmayalım, sevimsiz (…) oluyor.

3. Derviş Beyin durumuna gelince: başlangıçta sıkı bir atış, sonrasında kullanıldıkça tükenen sabun rolüne pek uygun, güzel kokuyor, ama nihayetinde belirli bir çürüme endeksine girmiş durumda. Kendilerine çok zengin jüri üyelikleri ve muhteşem senaryo dersleri dilerim, bir de kendisi senaryo yazabilse, tam olacak.

4. Zaten çekilmiş filmlere yapım desteği vermek, sektörün büyük bölümünün bilgisi dahilinde olan şeylerin “olmamış” gibi davranılması da tuhaf, çünkü desteklerin en az üçü (???) çekimlerin bittiği filmlere verildi.

5. Çeyrek yüzyıllık sinemacıya zerre kadar kamu menfaati gözetmeden ve hiçbir esaslı toplumsal tarihe göndermesi olmayan filmlere devasa destekler verilmesi, tamamen gayrı ahlakidir. Bakanlık işi hakikaten kapıkullarına verilen arpalıklara benziyor. Öyle olunca kimi zaman sürpriz biçimde Aziller oluyor. Mazüllük de bir payedir Osmanlıda.

6. Diyalektikte parça-bütün, efendi-köle ilişkisi esaslıdır. Arpalığa mahkûm olanların paradoksu, arpalık olmadığında bir anda zılgıt eşliğinde muhaliflik pozlarına bürünmeleri tarihimizin rezilliklerinden birisidir.

7. Sonuçta Paris’te dergi çıkarıp esip gürlerken, Abdülhamit’ten af çağrısı ve İstanbul’a dön emri gelince, tası tarağı toplayıp İstanbul’a gelip, bir de resmi makamı işgal eden, bu arada Paris’teki muhalif arkadaşlarını demoralize eden Jön Türklerimiz var. Şimdilerde bazılarının muhalifliği buna benziyor, yarın bir başka arpalık ile bunu telafi ederler, üzülmesinler! Türkiye’de bakanlık destekleri meselesinde, kimi muhalif ve esastan sanatçı olan arkadaşlar, esasa dair hiçbir şey söylemeden konuşmayı biliyorlar. Söylemleri esastan düzenin ehlileşmiş mi sınavı için şimdiden hazırlıklı olduklarını gösteriyor.

8. Türkiye’de kimse şu andaki sinemacılardan muhaliflik ve sistem karşıtlığı beklemesin! Çünkü bu arkadaşlar, bu sistemin çocuklarıdır ve bu sisteme mahkûmlar. Sözünü ettikleri uluslararası başarıya gelince: kendilerine deniz kabuklarından yapılan madalyalar takıldığında, kimse Avrupa’daki sinemalardan gösterim olanakları ve Avrupalı seyircilerden büyük beğeni vermiyor, samanla sıvanmış o madalyalar, sanat taltifi değil, Avrupalının “bizim çocuk” etiketine benziyor, esas hammaddesi tezektir.

9. Bir düzenin sağlamlığı, yine diyalektik gereği, iktidarın gücüne, doğru kararlarına, meşruiyetine ve iktidarın saydamlığına değil, tam aksine muhalefetin iktidara bağımlı olmasına bağlıdır. Çözümsüzlük ve alternatifsizlik modern dönemde, iktidarın tekleşmesinin ve sürekliliğinin en önemli hal çarelerinden birisidir. Eğer bütün söylemler iktidara yöneliyorsa, muhalefet iktidarın söyleminin bir paraziti haline gelmişse, iktidar-bağımlılığı ve iktidarın söyleminin yalama olması, iktidarın meşruiyetini ve söylem-tekelini güçlendirir.

10. Türkiye’de kimse düzene esastan karşı çıkmıyor, tam aksine, düzenin karşısında esas duruşa geçiyor. Bakın size ne anlatacağım:

Sırrı Süreyya Beynelmilel’i çekmeden önce ilk konuştuğu, akıl danıştığı insanlardan birisi bendim, senaryosunu getirdi, okudum konuştuk. O zamanlar kamuoyunda pek tanınmıyordu, hatta etrafındakiler tarafından inşaatçı olarak biliniyordu. Orada söylediği ve anlattığı bir sahne vardı, çekilmedi o sahne. Onu anlattığında ben filmin bununla başlamasını önerdim.

12 Eylülden sonra, Adıyamanlı Kürt bir köylü odununu kesmiş, toplamış, şehre eşek ve katırlarıyla inmiş, odunu kesip, kendisine erzak alacak. Şehirde ise darbe sonrasının keskin havası var, köylü kırık dökük Türkçe biliyor. Olup bitenden haberi yok. Şehrin merkezinde ise bando takımı var, sürekli şehrin merkezinde çalıp herkesi esas duruşa geçiriyor. Köylü bunları bilmiyor. Tam pazara doğru seyrederken, jandarma bunu dipçikle durduruyor.

Ne var babam?

Esas duruş!

O nedir ki?

(jandarma etraftaki insanları gösteriyor. Köylü şaşkın şaşkın bakıyor, bir dipçik darbesiyle kendine çekidüzen veriyor, duruyor. Ama yüklü eşek ve katırlar, anlamıyor tabi ki.)

Onları da durdur!

(Köylü esas duruşun Kürtçesini söylüyor. Ama katırla eşek anlamıyor tabi ki!)

(Bir kurşun sesi, görüntü kararıyor ve film başlıyor).

Film böyleydi, ama gelin görün ki pek çok yapımcı dolaştıktan sonra, nihayetinde BKM surlarından içeri girdi ve orada da törpülenip, ehlileştirilip, makyajı yüzünden akacak kadar boyandı ve sonra da sanat filmi diye Adana’da büyük ödül alıp ünlüler kervanına katıldı. İşte size sanat filmi!