Bakanlığa bağlı sanatçılar 30 yıldır kadro sıkıntısı yaşıyor. Eserlerde yer alan oyuncular, kâğıt üzerinde ‘büro personeli’ olarak gözüküyor. Kültür Sanat-Sen’den Evci, bu ihmalkârlığın kurum hafızasını da zedelediğini söylüyor.

Bakanlık sanatçısı 30 yıldır misafir
Fotoğraf: Depophotos

Işıl ÇALIŞKAN

Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda görev alan oyuncu, müzisyen ve yaratıcı ekip, sanatçı statüsü yerine sözleşmeli olarak çalışmanın sıkıntısını yaşıyor. 1970’ten bu yana bir yasaları olmadan görev alan sanatçılar, kağıt üstünde büro personel ya da bilgisayar işletmeni olarak gözüküyor. Talepleri, sanatçı statüsünde görev almak ve özlük haklarına sahip olmak. Son 30 yıldır kadro bekleyen sanatçılar özlük hakkı arayışında. Kültür Sanat-Sen Genel Hukuk ve TİS Sekreteri Ahmet Rıza Evci, sahnede oyuncu olarak yer alan oyuncuların bir bölümünün kurum kimliğinde görev unvanı olarak “büro personeli” ya da “bilgisayar işletmeni” gibi unvanların olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Bu durum kurum açısından da sıkıntılar yaratıyor.” Evci’nin yanı sıra Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürü usta oyuncu Tamer Levent, Devlet Opera ve Balesi Eski Genel Müdürü Rengim Gökmen ile konuştuk.

KASITLI DEĞİLSE İHMALKÂRLIK VAR

Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürü usta oyuncu Tamer Levent, ülkedeki temel sorunun sanatçı diye bir meslek tanımının olmaması olduğunu söylüyor. Levent, “Bir kısır döngünün içerisinde çözüm aramadan o problemi sanki kader gibi yaşıyoruz. Hem idari hem siyasi kademede bulunanlar hem de bürokratik alanda çalışan arkadaşlarımız bunu çözümsüz bir olay gibi görüyorlar” siteminde bulunuyor.

Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürü Oyuncu, Tamer LeventDevlet Tiyatroları eski Genel Müdürü Oyuncu, Tamer Levent

1310 sayılı kanunun çıkmasından itibaren bu sorunun yaşandığını ifade eden Levent, şöyle anlatıyor: “657 sayılı kanunun birinci maddesinde Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Senfonik Orkestralar geçiyor. Bunların yanında bir yıldız işareti var. Yıldız işareti dipnot demek. Dipnotta, “Bu kurumlar kendi özel kanunlarını yapıncaya kadar 657’ye tabiidirler” yazar. Yani misafirler. 70’lerden bu yana hâlâ özlük haklarıyla ilgili kimse çalışma yapmamış! Eğer kasıtlı değilse burada bir ihmalkârlık söz konusu. Sorunlar halının altına süpürülüyor ve kir orada birikiyor.”

“Neden çözüm bulunmuyor?” diye sorduğumuzda Levent, “Devlet Tiyatroları 5441 sayılı yasayla kurulduğu zaman o günkü şartlarda oraya bağlı oyuncu olan bizler bir milletvekili maaşına eşdeğer maaş alıyorduk. Daha sonra bu mesleğin tanımı yapılamadı” diye konuşuyor. Ve şöyle devam ediyor: “Bu belirsizlik çerçevesi içerisinde özlük hakları tanımı da yapılmadığı için ödenekli tiyatrolardaki 657’ye geçici olarak bağlanmış ancak özlük haklarında yine 657 kapsamında bulunan mühendislere denk gibi görünen oyunculuk yapan kadrolar hiçbir zaman Fikri Mülkiyet Hakkı Kanunu’nun özüne uygun değerlendirilemiyor. Kurumlara kadrolu eleman da alınmıyor. Dolayısıyla 4/C gibi esasında kendi kadrosunu temsil etmeyen geçici kadrolar oluşturulmaya çalışıyor bu nedenle ortaya bunalım çıkıyor. Ödenekli tiyatroların kurum hafızası bozuluyor. Kimlik sorunu yaşanıyor. Ekonomik diye bir sorun yoktur sorun kültüreldir.”

SİSTEM ÇALIŞMA BARIŞINA AYKIRI

Devlet Opera ve Balesi Eski Genel Müdürü Rengim Gökmen de aynı işi yapan sanatçıların farklı istihdam sistemleri içinde bulunmasını çalışma barışı açısından doğru bulmadığını söylüyor. Gökmen, “Ülkemizde konservatuvarların opera ve bale bölümlerinden mezun olan sanatçı adaylarının mesleklerini icra edebilecekleri yegâne kurum Devlet Opera ve Balesi’dir. Bu alanların bir meslek olarak korunabilmesi için kadro sisteminin varlığının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle genç ve yeni sanatçıların kazanılabilmesi için kadrolu sanatçı istihdamı çok önemli” diyor.

Devlet Opera ve Balesi Eski Genel Müdürü Rengim GökmenDevlet Opera ve Balesi Eski Genel Müdürü Rengim Gökmen

Öte yandan kadro sisteminin de sanatçının kendini geliştirmesine açık şekilde olması gerektiğine vurgu yapan Gökmen, “Liyakata ve görevin zorluğuna göre değerlendirme yapılmalı, rekabetçi ve başarıyı teşvik eden, ödüllendirilen bir performans sistemi getirilmelidir düşüncesindeyim” ifadelerini kullanıyor.

GÜNÜ KURTARACAK YAKLAŞIMLAR

Kültür Sanat-Sen Genel Hukuk ve TİS Sekreteri Ahmet Rıza Evci, bakanlık bünyesinde yer alan sanat kurumlarındaki kadrolu istihdamın gün geçtikçe erimesinden rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Evci, yaşanan sıkıntıları şu sözlerle özetliyor: “Günü kurtaracak yaklaşımlarla 4/B’li, adı 4/B olan ama diğer 4/B’nin haklarına sahip olmayan ya da Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü bünyesinde çeşitli unvanlarla işe alınan sanatçılarla sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Sahnede beğenerek izlediğiniz sanatçıların bir bölümünün kurum kimliğinde görev unvanı olarak “büro personeli” ya da “bilgisayar işletmeni” gibi yapılan işle alakasız unvanların olması trajikomik bir durum olarak karşımıza çıksa da on on beş yıl hatta daha fazla süredir yaşanması artık bu konuyu sadece trajik olarak adlandırmamıza neden oluyor.”

Bu sıkıntıların kurum hafızasına da zarar verdiğini belirten Evci, “Artık kurumların geçmişlerini, yapılan etkinlikleri, ortaya konan repertuarları bilen çok daha az kişi var ve bu kişilerin sayıları da her geçen gün azalıyor. Her sanat kurumunun geçmişten gelen bir yolu bulunuyor; devamlı yapılan değişimler, geçici çözümler sanat kurumlarını popüler kültür, siyasi, ticari bakış açısı gibi nedenlerin arasına sıkışması, geldikleri yolu kaybetmesine hatta unutmasına neden oluyor” diye konuşuyor.

Kültür Sanat-Sen Genel Hukuk ve TİS Sekreteri Ahmet Rıza EvciKültür Sanat-Sen Genel Hukuk ve TİS Sekreteri Ahmet Rıza Evci

Sahne arkasında görev yapan emekçiler için de söz konusu sıkıntıların yaşandığını ifade eden Evci, şöyle devam ediyor: “Boşalan kadroların doldurulmaması sonucunda bu birimlerde görev yapan sanat emekçileri insanüstü bir çabayla çalışıyorlar. Turneden dönen teknikteki arkadaşlarımız yasal izin yapamadıkları gibi hemen çalışmaya devam etmek zorunda kalıyorlar. Akşam görevleri olan arkadaşlarımız sabah iş yerine koşmak zorundalar çünkü yapılacak çok iş var; fakat yeterli personel yok. Sahne makinisti piyano taşıyor ya da orada o anda teknik personelden kim varsa her türlü iş yükleniyor. Arkadaşlarımızın yasal olarak yapılan görev tanımları böyle bir çalışma sistemi içerisinde anlamsız kalıyor bu da farklı sorunlara yol açıyor.”