Uzun zamandan beri cezaevlerine pek gitmiyordum. Otizmli Poyraz Ali bebeğin annesi Zeynep ile yaşadığı Bakırköy hariç. Şimdi son ziyaretimden tanıklığımı; Poyraz Ali’yi, kimliksiz mahkûmları, Deniz Seki’yi, annesi de babası da cezaevinde olan çocukları anlatacağım...

Bakırköy Cezaevi’nde bir gün

MELDA ONUR @meldaonur

24. dönem milletvekili olduğum zaman kariyer planımda işe cezaevleri ile başlamak yoktu. Bir vegan mahkûm, Osman Evcan’ı Kırıkkale Cezaevi’nde ziyaret edişim ve onun ardından verdiğimiz “cezaevlerinde vegan yemek” mücadelesi ile cezaevi ziyaretleri sürdü. Ta ki bu işe başka vekil arkadaşlarımız da destek verip iş edinene kadar.
Uzun zamandan beri cezaevlerine pek gitmiyordum. Otizmli Poyraz Ali bebeğin annesi Zeynep ile yaşadığı Bakırköy hariç. 3 yaşındaki Poyraz Ali’nin atipik otizmini yenmek için koşullarının değiştirilmesi mücadelemizde Otizm Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri İrem Afşin ile Bakırköy Cezaevi’nden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a kadar derdimizi anlatmaya çalıştık. Amacımız Poyraz Ali özgür ortamda annesi ve babasıyla yaşasındı; Zeynep için denetimli serbestlik talebindeydik. Ancak bu süre zarfında Poyraz Ali’nin cezaevi koşullarını, halkın yoğun katılımlı kampanyaları, medyanın verdiği destek ile bir hayli değiştirdik, düzelttik. Adalet Bakanı’nın konuya ilgisi, cezaevi müdürünün pozitif yaklaşımını da buraya yazalım.
Evet, Bakırköy dışında uzun süredir ziyaret yapmıyor; Bakırköy’e gittiğimde de Poyraz Ali’nin koşullarına odaklanıyordum. Geçen hafta salı günü bir grup seveniyle birlikte gerçekleştirdiğimiz “Şarkılar Poyraz Ali İçin” etkinliğinin ardından Zeynep Bakır’ı görmek için içeri girdik.

KİMLİKSİZ MAHKÛMLAR
Girişte kimlik işlemi yapılırken, 30 yaşlarında bir erkek geldi. Bir muhatap arayışı içinde olduğu belliydi. Derdine çare ve mümkünse müdürü arıyordu. Karşılamadaki personel müdürün olmadığını söyledi. Ne sorunu olduğunuz sordum:
“Cezaevinde eşim var nüfus cüzdanı yok, pasaportunun da tarihi geçti. Evlenmemiz için vekalet vermesi lazım bana, belediye vekaletsiz işlem yapmıyor.”
“Eşin yabancı mı?”
“Elhamdülillah Türk, Müslüman... Nüfus cüzdanını kaybetmişti, pasaportu kullanıyordu. Onun da tarihi geçti. Evlenmemiz için vekalet lazım.”
“Niye yeni cüzdan çıkarmıyorsunuz?”
(Ceza İnfaz Memuru) “Bize talepte bulunması lazım.”
“E söyle kendisine, talepte bulunsun.”
“Görüşüm yok bugün.”
“Ben söyleyeyim, görüşeyim.”
(Ceza İnfaz Memuru) “Siz milletvekili olduğunuz için cezaevi izinleriniz bakanlık onaylı, bu isme izin alınmamış”
Sekreterimi arayıp ismi verdim ama ne yazık ki o süre zarfında izin çıkmadı ve Fatma Ç. isimli vatandaşa, evlenebilmesi için cezaevi idaresine “nüfus cüzdanı çıkartmak istiyorum” demesi gerektiğini iletemedim. Zaten şunu da anlamış değilim, bu kişiler bütün vatandaşlık haklarını kapıda bırakarak içeri girdiklerine göre, bu eksiklerin tamamlanması işi cezaevlerinin değil midir?

BAKIRKÖY SİLİVRİ'YE
Zeynep ile buluştuğumuzda büyük bir endişe içindeydi. Zira Bakıköy Cezaevi’nin 1 ay içinde Silivri’ye taşınacağı söylenmiş. Bu bizde tam soğuk duş etkisi yarattı. Aylardır milimetrik gelişmelerle bile coşan biz; Poyraz Ali’nin oturmuş, sabitlenmiş koşullarının (bu otizmli çocuk için çok önemli) değişeceğini duymuştuk. Bu konuyla ilgili soru önergesi verdim, fazla girmeyeceğim. Ama Bakırköy Cezaevi aralarında yabancı uyrukluların da bulunduğu kadınların ve çocukların kaldığı; koşulları nispeten iyi olan, ulaşılabilir bir yer. Silivri’de Poyraz Ali için rehabilitasyon merkezi var mı, diğer çocuklar için kampüsteki kreş koşulları nedir diye kafamızda bin bir soru Zeynep’i uğurladık.

DENİZ SEKİ
Doğrusu onca ziyarette aklıma gelmişti ama fırsat bulamamıştım. Deniz Seki’ye de bir “merhaba” demek istedim. Rengarenk bir tişört ve tayt, pembeli turunculu tokalar, kendine özgü makyajıyla odaya giren Seki, renklerle ayakta durmaya çalışıyordu. Yeni bir ameliyat geçirmişti, sağlığı iyiydi. “Benim için ‘Deniz Seki’ye stüdyo kuruldu’ dediler. Yok öyle bir şey. Bir görme engelliler odası varmış, oraya bir bilgisayar koydular, her gün sabah 9:00 – 16:00 arası çalışabileceğim. Tabii sabah sabah beste yapılmıyor. Öğlen gibi gidebiliyorum. Bestelerim ben tahliye olursam ne olacak diye sordum; bir CD’ye yükler sana veririz, dediler” diye anlattı. L-Manyak yazarlarından Kutlu Esendemir, “Ona bir L-Manyak Dergi götürür müsün, yazsısını görebilsin bari, çok geç gidiyor ellerine” dedi. L-Manyak’ta çıkan yazısını ve hatta cezaevinde katıldığı resim kursundaki ilk çizgilerini görünce çok sevindi. Sarıldı dergiye; minik bir teşekkür mektubu kaleme aldı Genel Yayın Yönetmeni Bahadır Boysal için. Seki 10 kişilik memur koğuşunda yatıyor. “Bir zimmetten 18 yıl ceza alanlar var. Bir de bazı koğuşlar çok kalabalıkmış” dedi (Seki haklı, 600 kişilik cezaevinde 900 kadar kadın bulunduğu belirtiliyor). Cezaevinde oy kullanamayacağını duyunca çok üzülmüş. “Neden bu hak tanınmıyor bize?” sorusuna bir cevap veremedik.

BİR UNUTULMUŞ TUTUKLU
Bakırköy Cezaevi’nde görüşmeleri kütüphanede yapıyoruz. Son derece insani koşullar. Ceza infaz personeli ve hükümlü/ tutukluların da insanca buluşabildiği ortamlar. Deniz Seki’yi beklerken bir kütüphane memuresi olduğunu düşündüğümüz genç bir kadınla sohbet ettik. Ancak konuşmalarından cezaevinde kalan biri olduğunu anladık. “Ben 6 yıldır tutukluyum, unutuldum burda, tüm umudumu kaybettim” dedi. Tanınan bir iş kadını olarak Gebze’de emlakçılık yaptığı günlerden bir gün adı bir gasp çetesi davasına karıştırılmış. 2009’da tutuklanmış. “Dosyada gizlilik kararı vardı. Tam 14 ay neyle suçlandığımı bilemeden yattım. 18’inci ayda hâkim karşısına çıktım, savunma yapmadan mahkemeye gelen sanıklar arasında kavga çıktı. Mahkeme iptal oldu. Daha sonraki celselerde benimle aynı suça iliştirilen 5 kişi beni tanımadıklarını, bu konuyla ilgili olmadığımı söylediler.” Kendi ifadesiyle bir polis ve savcının husumetiyle hayatı bitirilmiş. Bu arada hem polis hem savcı şu anda paralel yapı adlı operasyondan tutuklanmışlar. Mine’nin hikâyesi dikkatimizden kaçmış. Dava Ergenekon’la bile ilişkilendirilmiş. 29 yıl hüküm giymiş. Hüküm özlü. Dosyası Yargıtay’da. “4 yaşında kızım 10 yaşına geldi; uzun tutukluluklarda yapılan düzenlemeler sadece ünlü isimlere yarıyor; normal olarak Mustafa Balbay’ın çıktığı gün benim de çıkmam gerekiyordu” diyor. Mine’nin hikâyesi, hayatı, kimliği, yaşamı yok edilen bir Julianne Moore filmini hatırlatıyor.

EVİN YARISI CEZAEVİNDE
Minenin sarsıcı hikâyesiyle cezaevinden ayrılırken avluda bir polisin bir çocuk darbını telefonla anlattığını duyduk. İrem’le kulak kesildik. Zaten duralım mı gidelim mi derken ceza infaz memuru “Sayın Vekilim siz de bakın duruma” dedi.
İki küçük kız kardeşiyle cezaevindeki annelerini ziyarete gelen abla, içeri girmeden kapıda 6 ve 9 yaşlarındaki iki kardeşini fena halde dövmüştü. Çocukları ablalarının elinden zor alan görevliler, ziyaret sonrası çocuklar zarar görmesin diye vermek istemiyorlardı. Korkudan tir tir titreyen iki kız çocuğuna kantinden çikolata verip sakinleştiren görevliler, çocukları sosyal hizmetlere teslim edeceklerini söylediler. Annesini ziyaret eden abla kapıda göründüğünde iki küçük kız ağlamaya başladı. Ablayı bir odaya aldık. 17 yaşındaydı, annesi de babası da cezaevindeydi. “Sen tek başına mı kardeşlerine bakıyorsun” dedim. “Yok abim var” dedi. “4 kardeş misiniz” diye sordum. “8 kardeşiz, diğer 3’ü cezaevinde” dedi. “Ne suçtan” diye sorunca, “ne bileyim her tür suç var işte” dedi. Anne 1,5 ay sonra çıkacakmış. 1,5 ay çocuklara sosyal hizmetlerin bakmasını kabul etti.
Bakırköy Cezaevi’nde bir gün böyle geçti.