Geçmişten Günümüze Kooperatifçilik ve Sol adlı yazı dizimizin ikinci gününde Bakırköy Su Ürünleri Kooperatifi’nden Müfit Çıkrıkçıoğlu ile konuştuk.

Bakırköy Su Ürünleri Kooperastifi: Sendika şart

Kararları nasıl alıyorsunuz, üyeler kararlara katılabiliyor mu? Nasıl bir demokrasi, işleyişe sahipsiniz, örgütlenme anlayışınız nedir?

Kooperatifimizde 2 yılda bir yönetim kurulu seçilir. Her yıl mali genel kurul olur. Orada bir bütçe açıklanır ikinci yılda seçime gidilir. Kooperatifin tüm üyeleri bu seçim süreçlerinde karar alma süreçlerine katılırlar ve alınan tüm kararlar şeffaf bir şekilde sunulur. Her üyenin karara itiraz etme ve şerh koyma hakkı vardır.

Hangi ürünleri üretiyorsunuz, üretimde nelere dikkat ediyorsunuz, tüketici sizin ürünlerinizi neden tercih ediyor?

Biz tabi üretim yapmıyoruz balık avlıyoruz. Avcı kooperatifleri olarak geleneksel balıkçılık yöntemi uyguluyoruz. Avladığımız balıkları mezat varsa oralarda satıyoruz. Kooperatifler daha çok ekonomik anlamda sorunları çözmek anlamda var. Fakat bizim sadece mali sorunlarımız yok. Kooperatifler kanunu var, iktisadi mali değerlendirme var, yerellerde zabıtalar var ve özellikle şirketler var. Bu açıdan yerel yönetimlerle ilişkilerimiz iyi durumda. Pazarlama açısından da bir arada olmak zorundasınız. Çünkü yerel yönetimler bizlere satış yeri gösteriyorlar ve mezatlara izin veriyorlar.

KOOPERATİF YASASI TÜKETİCİYLE ÜRETİCİ ARASINDAKİ HALKAYI KIRIYOR

Mevcut kooperatif yasasını nasıl buluyorsunuz, ne tür sınırlar yaratıyor, bu sınırları nasıl aşıyorsunuz?

Mevcut kooperatif yasası oldukça sıkıntılı. Şu anda balıkçılık kooperatiflerine 4-5 tane ayrı bakanlık müdahalede bulunuyor. Balıkçısın teknen var İçişleri Bakanlığı üzerinden sahil güvenliğe bağlısın. Diğer tarafından ruhsat alabilmek adına Tarım Bakanlığı'na bağlısın. Mesela teknelerin ruhsatı için Ulaştırma Bakanlığı'na bağlıyız. Bu çok fazla bakanlığa bağlı olma durumu karışıklığa da yol açıyor. Bu da bize çok fazla problem yaratıyor. Mesela pazarlık ettik ve limana bir yıl için 50 bin TL değer biçildi. Bunun üzerinde limanın tüm gelirlerinin yüzde 10'nu büyük gelirden kesinti yapıyor. Yani limanın kar edebilme şansı kalmıyor. Kooperatifin temel amacı ortaklarına kar payı dağıtmaktır. Bu şekilde herhangi bir kar payı kalmıyor. Dolayısıyla ortaklarda kooperatife balığı vermiyor kendi değerlendiriyor. Orada da tüketiciyle üretici arasındaki halka kırılıyor.

Sözleşmeli üretim için düşünceniz ne?

Sözleşmeli üretim çiftçileri ve balıkçıları şirketlere mahkûm etmek anlamına geliyor. Balıkçıların asla bunu kabul edeceğini düşünmüyorum. Zaten COVİD-19 salgını yüzünden teknelerde tek kişiye izin veriyorlar. Tek başına bir kişinin balığa çıkması imkânsız gibi bir durum.

Sağlıklı gıda üretimi ve erişimi için neler yapıyorsunuz?

Balık zaten kolay bozulabilen bir ürün. Genelde kıyı balıkçıları günlük mezat yapıyorlar veya kendi balıklarını kendileri satarak değerlendiriyorlar. Eğer denizleri kirletmezsek en sağlıklı besin balık. Tek ekolojik gıda.

İklim adaleti ve ekolojik bilinç konusunda ne tür çalışmalarınız var?

Ekolojik bilinç konusunda denizin temiz tutulması gerektiğini ve temiz kalması gerektiğini sürekli vurguluyoruz. Ankara'ya sürekli baskı yapıyoruz ve her konuşmamızda bunları vurguluyoruz. Kirli ve ağır metallerle zehirlenmiş deniz tek ekolojik ürün olan balığı zehirleyecektir ve insana da etkisi olacaktır. Balık çiftlikleri şirketlerin yaptığı şeylerde doğaya aykırı. Balık çiftliklerinin yaptığına eğer üretim denirse, elimizde tek ekolojik ürün olan balığı tutup, yem yapıp balık çiftliklerinde yetiştiriyorlar. Avrupa Birliği bizden çiftlik balığı talep ediyor. Çiftlik balığı talebi olunca doğal olarak yem kaybı oluyor. Yem kaybolduğu için balıklar doğal yaşam alanında beslenemiyor ve üreyemiyor. Bilinçsiz atılan ilaçlar nehirler, yer altı suları ve erozyonla denize taşınıyor ve buralarda ciddi balık popülasyonlarının ölümüyle karşılaşıyoruz. Biz de bunları sürekli dile getiriyoruz.

Kooperatifçiliğin sizlere kazandırdığı nelerdir?

Kooperatifçiliğin ekonomik olarak bize çok katkısı olmasa da birlik ve beraberlik oldu. Birlik olunca bir şeyler kazanıldı mesela en azından limanı kiralayabildik. Öncesinde bunu bile başaramıyorduk. Kooperatifler yine de ekonomik düzelmeyi sağladığı söylenebilir. Fakat kooperatifleri hukuksal alanda savunabilecek bir sendika gerekli. Mesela Çiftçi-Sen onun için var. Balıkçılar olarak çiftçilerle beraberiz ancak süreç olarak aynı şeyleri yaşamıyoruz. Biz kiralamalarımızın tümünü devletten yapıyoruz. Balıkçı kooperatifleri diğerlerinden çok farklı. Bu kooperatifler göbeklerinden devlete bağlıdır. Bizler belli şartnamelerle belli izinlerle barınakları kiralıyoruz ve devlete bağladığımız her kayıktan para ödüyoruz. İhale sürecinde olsun, denetlemelerde olsun bizlerin yani kıyı balıkçılarının üzerlerinde sürekli bir baskı var. Mesela şirketler ve endüstriyel balıkçıların tersine herhangi bir yasağa itiraz etsek anında SGK balıkçıları sıkıştırıyor ve tehdit eder gibi denetleme geliyor. Bu yapıya karşıda bir güç gerekiyor. Kooperatif bunu yapamıyor çünkü limanı kiralamış bir dahaki sefere kooperatife kiralanmayabilir veya kirayı yükseltebilir. Dolayısıyla kooperatif her şeye ses çıkaramıyor. Bunun için sendika gerekli.

Gıda egemenliği Hareketi yaratmak için nasıl bir anlayışa sahip olmak lazım? Anlayışınız nedir ?

Gıda egemenliği hareketi yaratmak için küçük çiftçi desteklenmeli. Küçük çiftçiyi bilinçlendirip, örgütlemek ve desteklemek gerekiyor. Balıkçılık alanında ise, bilim insanlarıyla temel bir Anayasa oluşturulup ona uygun avlanma tarihleri belirlenmeli. Balığın üreme yılı, üreme ayı hesaplanarak o dönemlerde belli yasaklar uygulanmalı. Popülasyonu azalan balıkları avlamak kesin olarak yasaklanmalı. Bu yasak konulduğunda da kıyı balıkçısı kooperatiflerine av yasağı konulan balığı tutmasınlar diye destek verilmeli.