Bakkal televizyonu

> ALEV KARADUMAN karadumanalev@gmail.com

Basit insan ilişkisidir; çok da tanımadığınız biriyle bir şeyler konuşabilmek için önce bir şeyler paylaşılır. Sinema olabilir, maça gidebilirsiniz, efendime söyleyeyim sokaklarda gezebilirsiniz... Tek ihtiyacınız olan üzerine iki laf edebilecek bir dataya sahip olmak değil mi? İşte bu ihtiyacı ta en başından görmüş ve bizi bu çileden çıkarmayı kafasına koymuş şeydir bakkal ve televizyonu!

Bu televizyon öncelikle göz hizasından uzakta tavanın dibinde bir yerlerdedir. Belki de sırf yukarıda diye bütün bunlar... Hepimizin dizayn harikası olduğunu düşündüğümüz evlerimizin en büyük hatası; televizyonun ana vatanı tavanın tam altı bence! Markası modeli değişebilir ama 37 ekranlığı bakidir. Evinizde isterse 'home cinema' olsun yine de izlemeyeceğiniz şeyler, bakkaldan içeri girdiğiniz anda sizi etkisi altına almaya başlar, öyle ki dünyayı kontrol edebilecek yegane araç işte bu diye düşünürsünüz çıkarken... Saatlerdir o ekranın karşısındaki bakkal zaten çoktan etki altındadır, birbirinize siparişleri zor verir alırsınız; para üstü faslında ise mutlaka ya müşteri ya da bakkalın eli havada kalır malum televizyonun büyüsünden ötürü... Aslında biraz da komşunun tavuğunun kaz görünmesi misali, esrarı yanındakinin gazetesini okuma merakında gizli. Bu televizyonlarda gündüz vakti genellikle evlilik programı, Aşk-ı Memnu ya da Akasya Durağı tekrarları izlenirken, prime time'da tam bir Yeşilçam şenliği yaşanır. Öyle ki bazen aynı gecede hem Tosun Paşa hem Süt Kardeşler'e rastlayabilirniz; hatta yeri gelir Keloğlan ve Cankız bile artık o kadar itici değildir. Yeşilçam yaşıyorsa bakkallar onu yaşattığı için demek yanlış olmaz herhalde. Ancak tabii ekranda maç olmadığı günler için geçerlidir bu Türk filmi ziyafeti... O günlerde ise mahallenin gençleri ve dükkanında televizyonu henüz olmayan esnafı ile coşkulu saatler yaşanır bakkalda...

O küçücük televizyon nedense hepimizde bakkalımızın bir elinin yağda diğerinin balda olduğu çağrışımını yapar. Hangimiz dükkandan çıkarken içimizden "ne güzel hem işinin başında hem de açmış televizyonunu, “ooohhh" diye geçirmeyiz ki... Bakkal abiye bu minvalde yüklediğimiz başka saçma anlamlar da vardır... Nedense kendilerine CNN muhabiriymiş gibi davranmak huyumuzdur; içeri girer girmez önce bir ekrana bakıp "Abi maç kaç kaç? Koalisyon görüşmesi ne oldu? Ne ölü sayısı 300'e mi yükselmiş?" gibi sorular sormaktan nedense hiç çekinmeyiz! Bu sorulardan sonra muhabbetin varacağı yer ise bellidir; bakkal abi "Millet çıldırdı, Allah hepsinin belasını versin, dünyanın çivisi çıktı!" gibi şeyler söyler ve söz orada biter. Ama haberleri ona sormak da anlaşılır iş aslında, İkiz Kuleler mi bombalandı, çatışma mı çıktı, deprem mi oldu, hepsinin haberini nedense bakkalda alırız. O yüzdendir ki birbirimize gündemi anlatırken de ilk referansımız "Bakkalda televizyonda gördüm" olur utanmadan, sanki başka haber ağı kalmamış gibi(!)

İşte tüm bu sebeplerden dolayı bakkalımız da, televizyonu da gözümüzün nurudur. Bir cafe bar televizyonuyla bir tutulmaya çalışılsa da, onu büyülü yapan iki lafın belini kırmadaki mutluluk, bakkalımızla aramızdaki sıcacık komşuluktur. Bu haftanın neco'su işte o küçücük 37 ekran, gözleri ekrana takılı bakkalımız ve birlikte güzelleştirdikleri herhangi bir günümüzdür...