Fotoğraf çekmek yani bir anlamda ânı belgelemek şimdi akıllı telefonlarla çok kolay. Ama iş binlerce, milyonlarca, milyarlarca ışık yılı uzaktaki gök cisimlerini çekmeye gelince değişiyor.

Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede

Ümit Kartoğlu

Eskiden bu kadar ışık kirliliği yoktu gecelerde, kentlerde bile kafanı kaldırdın mı görürdün yıldızları... Çocukken özellikle gece yatağımda gözlerimi balkon kapısının camına çevirdiğimde yıldızlara bakar öyle dalardım uykuya.

Şimdi, kentlerden uzaklara gitmeniz gerek karanlıklara kavuşmak için. Uygar Mitat da öyle yapıyor. Uygar, uzayın derinliklerini fotoğraflamak için her türlü ışık kaynağından uzakta, karanlıkta çalışıyor. Karanlıkta ışık arıyor yani. Ne zaman başladığını soruyorum bu karanlık sevdasının. Çocukken de gözünün hep göklerde olduğunu söylüyor, “Ancak şimdiki çocuklar kadar bilinçli ve bilgili bakmıyordu gözlerim. Astrofotoğrafçılık ilgisi kiminde fotoğrafçılıktan evirilerek gelişiyor, kiminde de astronomi tutkusundan geliyor. Ben daha çok birden fazla hobimi birleştirerek astrofotoğraf çekmeye başladım. Doğada olmayı ve kamp yapmayı çok seviyor ve sessizlikten huzur buluyordum. Bir yandan teknolojiyi ve fotoğraf endüstrisini de sıkı takip ediyordum. Uzaya olan ilgim ise hep vardı ancak gelişmeye açıktı. Tüm bunları bir araya getirerek samanyolu fotoğrafı çekmeye niyetlenerek gözlem etkinliklerine katılmaya başladım. Orada gördüğüm teleskoplar ve ritüeller beni derin uzay fotoğrafçılığını araştırmaya itti ve gözlemevi kurmaya niyet edecek bir sürecin içinde buldum kendimi.”

Fotoğraf çekmek yani bir anlamda ânı belgelemek şimdi akıllı telefonlarla çok kolay. Ama iş binlerce, milyonlarca, milyarlarca ışık yılı uzaktaki gök cisimlerini çekmeye gelince değişiyor. Uygar son olarak 52 milyon ışık yılı uzaklıktaki galaksinin fotoğrafını 3 günde çektiğini söylemişti. Bu 3 günü özetlemesini istiyorum. Uygar, teleskop ile çekim yaparken ne kadar uzun pozlarsa o kadar ayrıntı içeren ve kaliteli bir görüntü elde ettiğini söylüyor. Yani gündüz fotoğrafçılığında saniyenin onda biri, yüzde birini konuşuyoruz ya, Uygar astrofotoğrafçılıkta pozlama için saatleri konuştuklarının altını çiziyor. Peki, diyorum, teleskop ve kameranı kurup vur kafa yatıyor musun? “Hayır” diyor Uygar, “Fotoğrafladığım objelerde genellikle 5 veya 10 dakikalık pozlar çekiyorum ve bu pozları daha sonrasında üst üste istifleyerek daha detaylı ve görsel zevki yüksek bir görüntü meydana geliyor. Yani görülen bir fotoğrafın altında aslında 5 dakika boyunca pozlanmış onlarca fotoğraf olabiliyor. Özellikle yaz akşamlarında geceler kısa olduğu için yeterli poz sayısına ulaşmak bir gecede mümkün olmayabiliyor. O zaman havanın açık olduğu başka bir gece tekrar çekime gidiyor ve aynı kadrajı tekrar pozlayarak fotoğraf için yeni datalar elde ediyorum.” Uygar, teorik olarak teleskobun tüm ayarlarını yapıp gece boyunca çekim yapmasını sağlayarak uyumanın mümkün ancak bunun pratikte mümkün olmadığını hatırlatıyor, “Çünkü çekim sırasında sorunlar meydana gelebiliyor ve müdahale etmem gerekebiliyor. Mümkün olduğunca çekimleri ertesi gün dinlenebilmek için cuma veya cumartesi gecesine denk getirmeye çalışıyorum ancak bir sebeple hafta içinde çekim yapmam gerekirse tüm ayarları yapıyor ve uyuyorum. Böyle zamanlarda bazı geceler verimli olurken bazı geceler ‘sağlık olsun’ dedirtebiliyor.”

Fotoğraf için ânı tespit ediyor diye biliyoruz ya, bu astrofotoğrafı için geçerli değil. Evren sadece 13,8 milyar yaşında ve biz, ışığın bize ulaşması 10 milyar, hatta 13 milyar yıl sürecek kadar uzak galaksileri görebiliyoruz. Ama örneğin 15 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir galaksiyi evren 13,8 milyar yaşında olduğundan göremeyeceğimizi de biliyoruz. Uygar’a bugün bir anlamda senin rekor fotoğrafın NGC3718 Galaksisi’nden yola çıkarsak 52 milyon yıl öncesinin fotoğrafını çektiğini söyleyebilir miyiz diye soruyorum (Işık yılı bir zaman değil, uzaklık ölçümü ve bir ışık yılı, bir ışık huzmesinin tek bir Dünya yılında kat ettiği mesafe ve bu yaklaşık 9.7 trilyon kilometreye eşit.) Yani, diyorum, bu galaksi 504 trilyon kilometre uzaklıkta ve sana göz kırpıyor. Nasıl bir duygu bu?

“Son fotoğrafımdaki galaksinin 52 milyon ışık yılı uzaklığı ön plana çıktı ama aslında benim için o uzaklıktaki bir galaksiyi hakkıyla fotoğraflayabilmek için harcadığım zamanın, paranın ve emeğin bir simgesiydi. Çoğunlukla 5-10 bin ışık yılı uzaktaki Bulutsu (nebula) yapıları fotoğraflamak için dizayn edilmiş teleskoplarım vardı. Ardından gözümü uzak galaksilere diktim ve bu doğrultuda yatırımlar yaparak 8 inç çapında aynası olan bir teleskop satın aldım. Diğer teleskoplarımın tümü mercekliydi. Aynalı bir ekipmanla ilk defa fotoğraf çekecektim ve gerçekten zordu. Yeni teleskobum için bir kamera daha almam gerekti, ardından tornacılarda bağlantı ekipmanları yaptırdık, ardından takip sistemini yenilemem gerekti derken bir buçuk yıl boyunca sadece para ve emek harcayıp tek kare fotoğraf çekemedim. Nihayet NGC3718 Galaksisi’nin 52 milyon ışık yılı uzaktan gelen fotonlarını teleskobum ve fotoğraf makinem aracılığı ile hapsederek bu emeğin ödülünü almış oldum.”

Astrofotoğrafçılığın aynı zamanda bir çeşit zaman yolculuğu olduğunu söylüyor, Uygar. Örneğin Ülker Yıldız Kümesi’ni (Pleiades) fotoğrafladığınızda 440 yıl geçmişe gitmiş olursunuz diyor, “Çünkü bu yıldızların ışıkları 440 yıldır dünyamıza gelmektedir. Bu nedenle bizler sürekli geçmişe bakarız. Ekrandaki her bir fotoğraf kabaca 1580 yılından gelmektedir. Gözlerinizi kapatıp uzaklara baktığınızda İstanbul’dan gelen top sesleri duyarsınız. 1580 yılında halkın galeyanı ile bilim üretmeye çabalayan bir gözlemevi yıkılmaktaydı.” 1575 yılında Osmanlı bilgini Takiyuddin’in Tophane sırtlarında kurduğu gözlemevinin yıkılışı bu. Salgın hastalıklar ve deprem gibi felâketlerin sorumlusu olarak gözlemevinin tutulması ve halk ayaklanması sonucu III. Murat denizden top atışı ile gözlemevini yıkmak zorunda kalıyor. Uygar da Pleiades‘e her baktığında bu top seslerini duyuyor.

baktikca-cogalir-yildizlar-gecede-1012582-1.
Uygar Mitat

Uygar’a her gece oluşan yeni bir gökyüzünden, bu devinimden söz etmesini istiyorum. Uygar da bunun doğru olduğunu ve sonu olmayan bir değişimi takip etme heyecanıyla yaşadığını söylüyor. Hayatını da aynı zamanda gökyüzünün gözlemleyebildiği kadarını yıllık takvimine işleyerek şekillendiriyor. “Gelecek yaz fotoğraflamak istediğim rengârenk bulutsuların heyecanıyla yaşıyorum. Bir kuyrukluyıldız çıkagelir mi diye düşünüyorum…”

Can Yücel’in Yeşil Şiir’i geliyor aklıma. Baktıkça çoğalır mı yıldızlar gecede diyorum Uygar’a. Uygar, gökyüzü fotoğrafçılığına merak salan herkese ilk söylediğinin bu olduğunu aktarıyor: “Işıklardan uzak bir yerlere gidip gökyüzüne bakın” diyorum herkese, “Bakın, çünkü baktıkça çoğalır yıldızlar gecede.”

Uygar bizim gördüğümüz yıldızlardan çok daha uzak noktaları bize getiriyor. Üstelik geçmişin sesleriyle birlikte... Aynı Yeşil Şiir’deki gibi...

“Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede

Parmaklarınla sayılmaz;

Kimi duyulur, kimi duyulmaz,

Dinledikçe çoğalır gecede,

Sesler gelir,

Ya hızlıdan, ya yavaştan.

Her şey kendi dilince konuşur;

Karanlık örtse de üstünü

Gecede devam eder renk

Ağacın dalında, rüzgârda;

Her şey kendi rengince konuşur.”