Bakur/Kuzey filmine sansür olayı nedir?

ZAHİT ATAM - TURGAY SEÇKİN SERPİL

Bakanlık 5224 sayılı kanuna dayanarak, tescil belgesi olmayan; Gerillaların bizzat yaşadıkları mekanlarda, geçen yaz ve sonbaharda çekilen, niçin PKK’ya katıldıklarından, mücadeleden ne beklediklerine, siyaseti nasıl gördüklerine kadar doğrudan konuştukları belgeselin İFF gösterimi öncesinde, özel olarak bir hatırlatma yaparak gösterimi engelledi.

Festivalde yalnızca Bakur değil, yaklaşık 30 civarında eser tescil belgesi olmayan, ya da henüz alınmamış film vardı. Bakur yarışmaya dahil değildi, ama sanatsal ve toplumsal özellikleri nedeniyle festivalde Pazar günü saat 16:00’da gösterimi yapılacaktı. Ama sinemaya gelenler iptali öğrendiklerinde, dünyadan bihaber oldukları anlaşıldı, çünkü internet kanalıyla haber yayılmıştı. Tarihin garip bir cilvesi olarak, Zeki Demirkubuz aynı saatlerde, şimdiye kadar festivalin yaptığı sanatçıların halkla buluşması konuşmalarında, en yüksek katılımla yapıldığı sıralarda haber yayıldı. Demirkubuz, ilk önce bir rol çalma olayı sandı, ama süreç içinde anlaşıldı ki olay ciddiydi, siyasi bir sansürdü, bizzat Bakur ekibi olayı bir çözüme kavuşturmak için festival ekibiyle işbirliği yapmıştı.

Festival direktörü Azize Tan’a göre, olay yalnızca üzülecek, çağdışı diye nitelenecek bir özelliğe sahip değil. Çünkü yasa keyfi biçimde uygulanmakta, festivaller sanatsal niteliğeni bakıp filmi seçmekte, bakanlık izinlerini şart koşmamaktadır. Bakanlık tarafından özel olarak “sansür amacıyla” festival komitesine başvurulmuştu. Dolayısıyla, sinemacıların birlikte hareket etmesi, bu sansür olayının bir mücadele sürecinin ardından, özel halden  çıkarılarak genel düzeyde, yeni bir kanun düzenlenerek, festivallerin tümden Bakanlık denetiminden çıkarılması amaçlanıyor. Bu anlamda eğer mücadele sonucu kanun değiştirilirse, varolan ve genelde uygulanmayan kontrol edici nitelikteki yasanın festivaller için “Demokles’in Kılıcı” gibi kullanılmasına karşı yasal bir zafer elde edilemezse, asıl o zaman üzülmemiz gerekir.

Yönetmenleri bile şaşırtan olay, bu sansür vakası karşısında, Festival yönetiminin tümüyle aktif ve bilinçli olarak sanatçıların yanında ve sansürün karşısında yer alması, bizzat sanatçıların örgütlenmesinden, tepkinin şekline kadar belirleyici olması.

Festivalin genel direktörü, Uluslararası, Ulusal, Belgesel Yarışma Jürisi toplu olarak basın toplantısına katılarak ortak açıklama yaptı. Söz konusu sansürün planlı ve bilinçli olduğunu anlıyoruz. Türkiye’de seçim dönemine yaklaştıkça, gündemde olan her şeyi belirli bir plan dahilinde alt üst ediyorlar. Bu anlamda sanatla en barışık olan

Festival Kurumu İKSV’nin buna karşı tepkiyi örgütlemesi olağandır.

Konu hakkında Zeki Demirkubuz’un açıklamaları tam da kendisinin 1978 kuşağının bir üyesi olduğunu ispatlar nitelikteydi:

“Bu olayın arkasında, Türkiye’nin destabilize edilmesi var. Katırların öldürülmesinden, Ağrı’daki olaylara, festivaldeki sansürden, futbolda yaşanan ve takım kaptanlarına “ayağınızı denk alın” uyarısına, Türkiye’de merkezi iktidar kendini gösteriyor.

Bu anlamda sinemacıların örgütlü biçimde hareket etmesi, “parayı veren, düdüğü çalar” mantığının egemen olmasına karşı net bir cevap üretilmesi iyi olurdu. Bu tip olaylar 1980-2000 arasında sık olurdu, herkes de boynunu eğip, olup bitenlere katlanırdı, şimdi bir örgütlü tepki olursa, süreç değişebilir. Ama sistem içinde iktidarın bu kadar merkezi, keyfi ve konjonktürel hareket etmesi hepimizin varlık nedenini de; maneviyatını da fena halde bozuyor.”