Balıkçıların karadan ayrılmasıyla gündem yine denizlerin durumu oldu. Balık stokunun tükendiğini belirten Prof. Dr. Sarı: “Balık bu sene olsa seneye olmaz. Ekolojik, sürdürülebilir bir politika benimsememiz gerekiyor”.

Balık stoku tükeniyor
Fotoğraf: Depo Photos

Gökay BAŞCAN

Av yasağının kalkmasıyla birlikte gözler yine denizlere çevrildi. 31 Ağustos gecesi yeni umutlarla ‘vira bismillah’ diyen balıkçılar kontak çalıştırdı. Sezonun açılmasıyla birlikte tüketici, üretici ve satıcı balık bolluğun ve çeşitliliğini merak etmeye başladı.

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı ile av sezonun açılması, denizlerdeki balık durumunu ve Türkiye’deki balıkçılığı konuştuk.

40 YILDA YARI YARIYA DÜŞTÜ

Sözlerine "Bu sene umut ederiz ki balıkçılar umduğunu bulur” diyerek başlayan Prof. Dr. Sarı, “Her sezonun başında balıkçılar, av sezonu açılıncaya kadar 'bu işaret balığın çok olacağını gösteriyor, şöyle sürü yavru gördük' diye anlatırlar. Balığın çok çıkmasını umut ederler. Burada iki yaklaşım var. Öncelikle her sene temmuz ayından itibaren her yıl bu yapılır. Sezon öncesi kendi aleyhine düzenleme çıkmasını istemez. Dolayısıyla 'balık çok olacak' diyerek işaretlerden bahsederler.Ama biz olaya bilimsel noktadan sezonluk bakmayız. Bazı dönemler, bazı türler çok avlanır, bazı yıllar balıkçılar ihya olduk derler fakat uzun yıllar verilerine baktığımızda bize başka bir şey söyler. 1980'li 600 bin ton balık avlıyorduk. Bugün bu sayı 300 bin tona geriledi ve 40 yıl içerisinde yarı yarı düştü. Sezonluk balığın artışı ya da azalışının bir değeri kalmıyor” dedi.

Sürekli olarak balık stoklarının azaldığını belirten Prof. Dr. Sarı, “50 yıl öncesi teknolojiyle, teknelerin gücü, balık bulucu cihazların potansiyelleri, balıkçının teknik donanımları kullanma kabiliyeti ve kapasitesi çok arttı, buna rağmen avladığımız miktarı artmadı. Çünkü balık kalmadı, balık stoklarımız kalmadı. Balık stokları sadece avcılık yüzünden değil; kirlilik, iklim değişikliği, yanlış kıyı kullanımları, habitat tahribatı gibi birçok etkenden dolayı tükettik. Ama en büyük paylardan bir tanesi balıkçılık. Umarım balıkçılar bu sene umduklarını bulurlar ama bu sene bulsalar önümüzdeki yıllarda istedikleri kadar balık bulamayacaklar. Bol balık çıktı diye bir iki hafta mutlu olacaklar. Kasım ayına geldiğimizde 'eyvah balık çıkmadı, mazot parası çıkmadı' diye balıkçıların yakınmaları kamuoyuna yansıyacak. Sezonluk değil, bir bütün olarak uzun vadeli bakalım” ifadelerini kullandı.

AVDA BÜYÜK PAY TROL VE GIRGIRLARIN

Balıkçıları sadece doğayla dost olan ve olmayan diye ayırmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. “Endüstriyel, küçük ölçekli, amatör, profesyonel olarak sınıflandırıyoruz. Herkes kendi gücü nispetinde denizden yararlanmaya çalışıyor. Bizim 18 bin 500 civarında balıkçı gemimiz var kayıtlı. Bunun sadece 700-800 tanesi endüstriyel trol ve gırgır balıkçısı. Onun dışındaki yüzde 91'e yakını küçük teknelerden oluşuyor. Ama trol ve gırgır balıkçıları toplam avın yüzde 90'ını karaya çıkarıyorlar. Bu küçük tekneler sahip olanlar oran olarak yüzde 90'lar ama denizden aldıkları pay yüzde 10 civarında. Yani balıkçıları ayırmak yanlış. Yasalara uyan, doğayla dost olan balıkçı, sürdürülebilirliği esas alan balıkçı; yasalara uymayan, doğayla dost olmayan balıkçıları ikiye ayırabiliriz.Yapmamız geren şey Türkiye'de balık stoklarından daha iyi yaralanmak istiyorsak, daha çok balık avlamak tüketiciye bol balık yedirmek istiyorsak sürdürülebilirlik prensiplerini esas alan bir balıkçılık politikası benimsemek zorundayız. O yüzden de rotayı değiştirmek gerekiyor” diye konuştu.

Balıkçılıkta ekolojik esaslı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Sarı, “Biz 50 yıldan fazladır balıkçılığı kapalı alan uygulaması -yani şurada avla, burada avlama-, sezon uygulaması gibi teknik uygulamalarla yönetmeye çalışıyoruz. Bu yaklaşım bizim stoklarımızı tüketti. Yeni ekolojik esaslı bir yaklaşım benimsememiz lazım” dedi.

ÖNCE MARMARA’YI KURTARMALIYIZ

“Türkiye'nin balıkçılığında Marmara Denizi'nin özel bir önemi vardır” diyen Prof. Dr. Sarı, Marmara'nın toplam balıkçılığımız içindeki oranı payı yıldan yıla değişir. Bazen yüzde 6'lara inmiştir, bazen yüzde 13'e çıkmıştır. Koskoca Marmara Denizi'nde 2021 yılında 14 bin 400 ton balık avlandı. Marmara'nın Türkiye'nin balıkçılığındaki oranını düşük görüyoruz, bu çok yanlış. Bizim balıkçılığımızın yüzde 70'i Karadeniz'de yapılır. Ama Karadeniz'de hamsi dışındaki türlerin çoğunluğu Marmara ile ilişkilidir. Mesela palamut, herkes şuan onu bekliyor. Tüketici de balıkçı da satıcı da bekliyor. Palamut aslında Karadeniz ile Marmara arasında sürekli hareket halinde olan bir balıktır. Hatta Marmara'dan geçip Ege'ye, Akdeniz'e kadar iner. Kışı boğazlarda ya da Marmara'da gecikir, ilkbaharda havalar ısındığında orada yumurtlar ürer, beslenir ve yavrular büyür. Sonbaharda havalar soğumaya başladığında tekrar Marmara'ya gelir. Lüfer, kolyoz, uskumru da öyle. Marmara olmaz hem Ege Denizi'nde hem de Karadeniz'de balıkçılığımız büyük zarar görür. Marmara Denizi biyolojik bir koridor. Bu biyolojik koridor ise burada balığın bol olması lazım” ifadelerini kullandı.

Marmara Denizi’nde görüle müsilajı ve yarattığı tahribatı hatırlatan Prof. Dr. Sarı şu ifadeleri kullandı: Koridorun kapılarının yani İstanbul ve Çanakkale boğazlarının açık olması gerekiyor. Şuan boğazlarda avcılık serbest. Boğazların her türlü avcılığa kapatılması lazım. Marmara Denizi'ni kurtarmadıkça Türkiye balıkçılığını kurtaramayız. Marmara Denizi'nde kurulan ağlar ve tekneler bunlara mutlaka sınırlama getirilmesi gerekiyor. Savaş gemisi gibi gemiler avuç içi kadar Marmara'da ne avlayacaklar. Bunların yeri açık denize yönlendirelim, uluslararası sulara gönderelim. Hem kendileri daha çok kazanmış olur hem de ülkemize döviz katkısı sağlamış olurlar.”

BALIKÇILARA DESTEK OLUNMASI ŞART

Son olarak balıkçılara destek olunması gerektiğini belirten Sarı şöyle konuştu: “Mazot, gemi bakım onarım fiyatları çok arttı. Balıkçılığı desteklememiz, süspanse etmemiz gerekiyor. Çünkü balıkçı, balık fiyatını geçen seneye göre 3 kat artırmayacak. Balıkçıyı desteklemezsek kısa süre içerisinde balıkçılar 'biz balık avlayamıyoruz, kurtarmıyor, kontak kapatıyoruz' diyecekler. Ya da denizde küçük büyük ne varsa sömürecekler. İllegal yola başvuracaklar, denizi talan edecekler. Talanın önüne geçmek için balıkçıyı mutlaka süspanse etmemiz gerekiyor.”