Cumhuriyet Halk Partili bir aileden geliyorum. Soyadı kanunu sırasında büyük dedemiz CHP ambleminde yer alan ve Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önderimizin devrimlerini simgeleyen altı oku ailemizin soyadına taşımayı seçmiş. O yıllardan bu yana ailemiz bu soyadını onurla taşır. Hatta dedem Süleyman Altıok’a Demokrat Parti döneminde soyadından ötürü bedel ödetilmiştir. Annemin ailesinde de benzer tercih, gazeteci olan anneannem Bihin Anter’in CHP üyesi olarak aktif siyaset içinde kadın kollarının kuruluşundan itibaren görev almasıyla gözlenebilir. Annem ve babam sosyalisttir. Onlar idealist iki genç olarak Türkiye İşçi Partisi’nde Mehmet Ali Aybar ile birlikte ülkemize eşit ve adil bir düzen getirmek için çalışmışlardı. Annem Füsun Akatlı da Altan Öymen’in genel başkanlığı ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılarak Cumhuriyetimizin kazanımlarını güçlendirmek, sağ iktidarın karşısında CHP’nin aydınlanma devrimlerinin izinde yeni bir solukla güçlenmesi için parti programına katkı sunmak ve değerli genel başkana destek vermek için katılan aydınlarımız arasındaydı. Bunları zaman zaman kimi söyleşilerde anlattım, yazdım. Bugün sizlere yeniden hatırlatma sebebim başka.

Seçmen olarak tercihimi ailemin izleğinde ve dünyaya bakışım çizgisinde kullanmakla birlikte benim Cumhuriyet Halk Partisine üye olarak katılmam başka bir öyküdür. Benim siyasetle yolumun kesişmesi yaşamımı kaplayan büyük karanlıkla, acı bir kayıpla başlayan adalet arayışıyla şekillendi. Bunu biliyorsunuz zaten. İnsan hakları savunusu için attığım adımlar ve çalışmalarımı bireysel bir duruş tercihiyle ve sivil toplumla kol kola yürütüyordum. Benim partili olma öyküm “bay Kemal” ile başlar. O parti içi hiziplerle mücadelesiyle, siyaseti amaç olarak değil araç olarak görmesiyle, toplumun faydası için kendisini ön plana atmak yerine samimi, mütevazı, ahlaklı ve dürüstlüğüyle alışılmışın dışında farklı bir lider, sessiz bir güçtü. Bay Kemal ile başlayan değişim benim siyasete ve “siyatesçilere” mesafeli tercihimde kırılma yaratmış ve o dönem il başkanı olan Oğuz Kaan Salıcı’nın yönetim listesinde yol arkadaşım Canan Kaftancıoğlu’yla birlikte yer almayı kabul ettiğimde kırgın bir gönül bağı öyküsü umutlu bir ortak mücadele öyküsüne dönüşmüş oldu.

Bizim ülkemizde siyaset genç Cumhuriyetin tüm kazanımlarını kullanarak aydınlanma ile mücadele eden çıkarcı sağ iktidarlar ve onların kolaylaştırıcılığında yapılanan, güçlenen gericilerin kirlettiği uzun ve çamurlu yol öyküsü olarak görülebilir pekâlâ. Halk için emek veren iyi niyetli idealistlerle hangi partide olursa olsun düzenin çarkları arasında kendi yerini korumak isteyenler arasında savruluyor ülkemiz siyaseti. Cumhuriyetle, demokrasiyle derdi olan kinci, gerici, saltanat meraklısı, cemaatçi, rantçı, çıkarcı - adına ne derseniz artık- aktörler ama boşlukları doldurarak, ama fırsatlardan faydalanarak önümüze tarifi olmayan kayıplar derin kederler koydular. Yoksulun yoksulluğundan, ezilenin yılgınlığından, mağdurun yalnızlığından, ötekileştirilenin aidiyet özleminden, umut arayışından faydalanarak palazlanan ve istediği rejimin başına geçenle birlikte ülkemiz geçmişten bu güne yoksullaşma, azalma ve gerileme sürecinde ve önemli bir kırılma noktasına geldi. Bildiğim tek şey Atatürk’ün büyük bir idealizm ve vizyonla kurduğu genç Cumhuriyet’in erken kaybettiği büyük liderin boşluğunda tam yerleştirilemeyen devrim yasalarının eksikliğiyle savrulurken bizi hâlâ ayakta tutanın Cumhuriyetin mayası oluşudur.

Pazar günü Balıkesir’deydim. Tam da bu anlattığım tablo içinden Balıkesir’de benim gördüklerimden bahsetmek istiyorum size. Elbette mitinge komşu illerden yakın illerden de katıldık. AKP trollerinin hızlıca devreye soktuğu meydanı kalabalıklaştırmak için Balıkesir’e otobüslerle insan taşındığı yönündeki iddialar, yani panikleri anlatacaklarımın teyidi olabilir sadece. Kendi yöntemleriyle algı yaratmak, artık yönetilmeyen ülkede kendi seçmenini de her anlamda mağdur eden iktidar için nafile bir çaba. Zira Urfa’dan, Kayseri’den Kars’tan otobüsler yoktu. Ama her yöreden gelenlerle uzun zamandır görmediğim inanılmaz bir coşku vardı meydanda. Örgütümüzün kararlılığı, inancı mitinge katılım sağlayan halkın coşkusuyla büyüdü. Orada Soma’dan gelen emeği sömürülen maden işçileri, Ege’nin kazancı, toprağı çalınan çiftçileri, işsiz gençleri, atanamayan öğretmenleri, doktorları, EYT’liler, kısaca her sınıftan halk vardı. Sıcağa, güneşin yakıcılığına rağmen omuz omuza, hınca hınç meydandan yükselen kararlılık vardı. Sesini duyuran, sesi duyulan binlere seslendi Kemal Kılıçdaroğlu. Saraydakinin beğenmeyerek, yetersiz gördüğü için onu “bay Kemal” diye nitelendirmesine neden olan tüm içtenliği, hesapsızlığı, en önemlisi de sorunlar için vaatleri ve verdiği sözlerle seslendi. İktidarın işbirliği içindeyken hesaplaşma haline düştüğü mafya babalarına, uyuşturucu baronlarına, tetikçileri, şantajcılara meydan okudu. Temiz bürokrasi, temiz ve dürüst siyaset için seslendi. Hedef alınan Cumhuriyetimizi savunurken ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı için yola çıkarken benim en önemsediğimse Cumhuriyetin ilk yüzyılında başarılar da kazanıldığını, acılar da çekildiğini belirterek "Başbakanlar, bakanlar idam edildi, gencecik evlatlarımız idam sehpalarında hayatlarını kaybettiler. 'Bir sağdan, bir soldan olsun' dediler, gencecik evlatlarımızı astılar. 'O ailelerle oturup konuşmak, helalleşmek zorundayız' dedim. Artık kucaklaşma zamanı" sözleriyle vurgulanan ve en çok ihtiyacımız olan kucaklaşma mesajı oldu. Suçluyla hesaplaşırken ayrıştırılan, mağdur edilen, adalet arayanlarla, haksızlığa uğrayanlarla kucaklaşmak çok önemli. Farklı yaşamların, farklı düşüncelerin tümünü duymak, eşit görmek en çok ihtiyacımız olan yaklaşım. Gücünü kadim kültürümüzün zenginliğinden, halkların kardeşliğinden alan adil ve bağımsız yargıyla, bir arada yaşama kültürüyle, aile sigortasıyla, sosyal devletle, sosyal adaletle ve eşit yurttaşlıkla kurulacak bir barış düzeni için “bay Kemal” kürsüyü kendisinden önce yurttaşlarımıza bıraktı. Ve onların sözlerini milyonlara duyurdu. Liderliği güç ve algıyla bir tutmuyor. O içimizden biri, bizden biri olarak meydanlarda seslenmekle de kalmıyor. Dün emekli maaşlarına zam, bugün KYK borçları, yarın ÖTV indirimi için adım atıyor. Yozlaşmış kurumların önüne gidiyor. Somalı madencilerin çayını içiyor, evine gidiyor. Onları tekmeleyenlerin, Sivas’ın katillerinin ülkemizi en üst düzeyde temsil için onurlandırıldığı düzende haklıdan yana gerçek bir kucaklaşma için, yeni bir yönetim anlayışı için çalışıyor. Ben Balıkesir’de işte bu samimiyetin coşkusunu gördüm. Bay Kemal olmak vicdan işi, namus işi.

Kendi gibi olan geliyor. Bay Kemal haykırmıyor, şatafat aramıyor. O dinliyor, düşünüyor, çalışıyor.