Balkondan sarkan kablo: Elektrikli araç devrimi apartmana sıkıştı

Dr. Efe Yamaç Yarbaşı - @efeyarbasi - Araştırma Mühendisi Michigan Üniversitesi Ulaşım Araştırma Enstitüsü (UMTRI)
Hayalinizdeki elektrikli arabayı aldınız; sessiz, çevreci ve teknolojik... Ancak her akşam sizi tanıdık bir kâbus bekliyor: Beşinci kattaki bir balkondan otoparka uzanan tehlikeli bir kablo ve ‘‘Yeter artık!’’ diyen komşularla yaşanan gerginlikler... EPDK verilerine göre 2025 Şubat itibarıyla trafikteki elektrikli araç sayısı 208 bini bulurken, şehirlerimiz bu sessiz devrime neden ayak uyduramıyor? Cevap, maalesef yine aynı yerde gizli: Plansız kentleşme ve altyapıdan önce kârı düşünen zihniyet.
Avrupa ve Kuzey Amerika’da müstakil evlerin garajlarında rahatça şarj edilen araçlar hayal edilirken, Türkiye’de nüfusun çoğunun yaşadığı apartman gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu binaların ortak otoparkları ve eski elektrik tesisatları, birkaç aracı aynı anda şarj etme fikrine bile isyan ediyor.
Sorunun Kökü: Kâr Hırsı Kentleşmeyi Esir AlDI: İstanbul ya da Ankara gibi metropollerde inşa edilen yeni sitelerde dahi elektrikli araç şarj altyapısı bir lüks olarak görülüyor. Müteahhitler otopark alanlarını sadece ‘‘satılabilir metrekare’’ olarak görüp, şarj altyapısı yatırımından kaçınıyor. Çünkü bu tür altyapılar, doğrudan satılabilir bir değer olarak görülmüyor ve inşaat maliyetini artırıyor; kısa vadeli kâr, uzun vadeli planlamanın önüne geçiyor. Raporlar, trafoların çoğunun zaten kapasite sınırında olduğunu gösteriyor. Bu durum, sadece artan elektrikli araç sayısından değil, aynı zamanda yıllardır ertelenen genel şebeke yatırımlarından ve artan enerji talebinden de kaynaklanıyor.
Kendi imkanlarıyla şarj ünitesi kurmak isteyen araç sahipleri önce komşularının çoğunluğunun onayını almak zorunda. Yeni yönetmelikle onay eşiği salt çoğunluğa indirilse de ‘‘kim ödeyecek?’’, ‘‘ortak gider mi?’’ tartışmaları bitmiyor. Çoğu zaman apartman yönetimlerinin bu konudaki teknik bilgi eksikliği de doğru ve güvenli çözümlerin hayata geçirilmesini zorlaştırıyor. Çözümsüzlük tehlikeli yollara itiyor.
Kablolar Havada Uçuşuyor Tehlike Kapıda Bekliyor: Çaresiz kalan kullanıcılar balkondan otoparka kablo sarkıtıyor. Bakanlık yönetmeliği, bağlantıların elektrik sistemini değiştirmemesini ve ortak alanları etkilememesini şart koşuyor, ancak denetim yetersizliği tehlikeli uygulamaları yaygınlaştırıyor. Yapılan kurulumların belirlenen teknik standartlara uygun olup olmadığının ve periyodik kontrollerinin düzenli olarak yapılması hayati önem taşıyor.
Ülkemizde -zaten yetersiz olan- yangın yönetmelikleri çoğunlukla kâğıt üzerinde kalırken, binalar da yeterli önlemlerden yoksun. Apartmanlarda acil çıkışların eşyalarla kapatıldığı, yangın merdivenlerinin depo olarak kullanıldığı bir ortamda, kontrolsüz elektrikli araç (EV) şarjı felaketlere davetiye çıkarıyor. Mevcut yangın yönetmeliklerimiz, bu yeni teknolojinin getirdiği özel riskleri tam olarak karşılamaktan uzak. Dünya genelinde yaşanan EV yangınları, bu konudaki eksikliklerin önemini gösteriyor. Türkiye’de de bina otoparkları için özel yangın güvenliği standartları ve EV şarj mevzuatı geliştirilmesi şart.
Norveç’te elektrik altyapısını güçlendirmek için devlet destekli özel krediler sunulurken, Almanya’da yeni binalarda her park yerine şarj hattı çekilmesi zorunlu. Bu düzenlemeler, sorunu baştan çözüyor ve komşuları karşı karşıya getirmiyor. Bu ülkelerdeki başarı, sadece düzenleme yapmakla kalmayıp, aynı zamanda denetimi ciddiye almalarından ve geçiş sürecini kamu politikasıyla desteklemelerinden kaynaklanıyor.
ÇÖZÜM MÜMKÜN: AKILLI
Şebekeler ve Kamusal İrade: Türkiye’de de benzer adımlar atılabilir. EPDK’nın teşvik ettiği ‘‘akıllı şarj’’ uygulamaları, aracın şarjını elektriğin ucuz olduğu saatlere kaydırarak hem şebekeyi rahatlatıyor hem de kullanıcıya ciddi tasarruf sağlıyor. Türkiye, EV şarj istasyonları konusunda son yıllarda ilerleme kaydetse de, hızla artan elektrikli araç kullanımı için daha fazla altyapıya ihtiyaç var. Otoparkların üzerine güneş panelleri kurup mikro-şebekeler (yani sitelerin kendi küçük enerji üretim/dağıtım ağları) oluşturmak, sitelerin enerji ihtiyacını temiz yollarla karşılaması için önemli fırsat. Güneş enerjili park alanları elektrikli araçların şarj ihtiyacını sürdürülebilir kaynaktan sağlayabilir ve ev ile işyerleri için de kullanılabilir.
Sadece Teknik Değil, Sosyal Adalet Meselesi: Elektrikli araç şarj altyapısı, sosyal adalet meselesidir. Yatırımlar sadece özel sitelere bırakılırsa, elektrikli araç dönüşümü yalnızca yüksek gelir grubunun ayrıcalığı olur. Bu durum, hem şehirler arası hem de aynı şehir içindeki farklı gelir grupları arasında yeni bir enerjiye erişim uçurumu yaratma riski taşıyor. Bugün Anadolu’nun birçok kentinde halka açık şarj istasyonu bulmak çok zor. EPDK’nın birim enerji maliyeti fiyatlandırması ve mobil uygulamaların yaygınlaşması olumlu adımlar olsa da, belediyelerin küçük ve orta ölçekli kentlerde de şarj noktaları kurması gerekiyor.
NE YAPMALI? POLİTİKA ÖNERİLERİ:
Çözüm için çok yönlü bir yaklaşım gerekiyor:
Yeni Binalarda Zorunluluk: İmar planlarında yeni binalarda belirli sayıda park yerine şarj hattı çekilmesi zorunlu olmalı.
Eski Binalara Devlet Desteği: Mevcut binaların elektrik altyapısını güçlendirmeye düşük faizli kredi veya hibeler sağlanmalı.
Kamusal Alanlarda Yaygınlaşma: Belediyeler halka açık otoparklar ve AVM’lerde şarj istasyonları kurmalı.
Akıllı Yönetim: Ortak alanlarda sayaçlı, rezervasyonlu akıllı sistemler standart hale getirilmeli.
Şeffaf Karar Süreçleri: Apartmanlarda şarj altyapısı ve maliyet paylaşımı için adil yönetmelikler geliştirilmeli.
Denetim ve Güvenlik: İzinsiz, tehlikeli şarj uygulamaları denetlenmeli, kurulumların standartlara uygunluğu kontrol edilmeli ve caydırıcı cezalar getirilmeli.
Sonuç: Rantı Değil, Geleceği İnşa Etmek: Türkiye’nin 2030’a kadar 3 milyonu aşkın elektrikli araç hedefine ulaşabilmesi için altyapı sorunlarını hızla çözmesi şart. Kısa vadeli kâr hırsını bırakıp, uzun vadeli, planlı çözümlere odaklanmadan, elektrikli araç devrimi gerçek bir kazanıma dönüşemez. Yetersiz altyapı sorunu, ancak kamusal irade, akılcı planlama ve sosyal adalet anlayışıyla çözülebilir. Aksi takdirde ne temiz bir gelecek ne de adil bir şehir yaşamı mümkün olacaktır.