Cezasız bırakılan her suç yeni bir basamaktır, yükseltir, güçlendirir bu sözü: “Bana bir şey olmaz!” Hele bir de nüfuzlu, mevki, makam sahibi bir erkekse sözü edilen; üniformalı ise mesela, “daha önce de yaptım, kimse bir şey yapamadı” der bütün içi doldurulmuş özgüveniyle. Alıkoyar, döver, tecavüz eder, öldürür; olur da bir mahkeme heyetinin önüne çıkabilirse, ceketinin önünü ilikleyip “Bana gönüllü kaçtı” der. “Yüzünü kapıya çarptı sayın hâkim, rızası vardı, eteği kısaydı, kahkahası davetkârdı sayın savcım, erkekliğime küfretti, aldattı, ağzı hayır ama gözü evet dedi”…


***

Erkeğin kadına yaşattığı eziyetin en küçüğünden en büyüğüne, tek bir tanesi bile münferit değildir. Erkek şiddeti, yeryüzünün şahit olduğu, gelmiş geçmiş en örgütlü, en bağlı, en birbirine destek kötülüktür. Bu, Adem’in kendisiyle eşit olduğunu söyleyen ve itaat etmeyi reddeden Lilith’den beri böyledir. Güzelliği, asiliği, aklı, erdemi, bilgisi yüzünden melekmiş, tanrıçaymış, işçiymiş fark etmeden, kadınlar yılan saçlı canavarlara benzetilip katledilmiş, cadı ilan edilip yakılmış, erkeklerden çaldıkları spermlerden şeytanlar, cinler doğurmakla suçlanmıştır.

***

Çağlar boyunca farklı dil, din ve inanca sahip erkeklerin canla başla sahip çıktığı yegane sistem kadını ikinci sınıfa iten ataerkil düzen oldu. Kurallarını ve yasalarını kendilerine göre inşa ettikleri yönetim biçimleri, bugün düne göre daha eşit ve daha özgürse eğer, ancak kadınların bitmeyen direncine çarpa çarpa biraz olsun yontuldukları içindir. Ki bu da her coğrafya için geçerli değil. Savaş politikalarıyla darmadağın edilen bölgelerde kadınlara uygulanan zulüm katlanarak devam ediyor. Dünyanın diğer yarısında eteğinin altına kırmızı pantolon giydiği için, sokak ortasında yere yatırılıp kırbaçlanan, başka bir inanca sahip diye tecavüze ‘uygun’ bulunan, katledilen kadınların dünyanın diğer yarısındaki kardeşleri, onlar için de mücadeleyi kuvvetlendirmeye devam ediyor. Polis bariyerlerine tekmeleri savura savura, uzatılan sahte çiçeklere yüz çevire çevire…

***

Diyeceğim o ki, dünyanın hangi toprak parçasında ekmek yiyip su içiyorlarsa faillerimiz de bir, onlara yardım ve yataklık edenler de… Batman’da kendisini nasıl alıkoyup günlerce tecavüz ettiğini anlatan bir mektup bıraktıktan sonra intihar eden İpek Er’in, biz kadınları şahit yazdığı dava sonuçlandı. Yargı sürecini tutuksuz, sokaklarda gezerek geçiren sanık Uzman Çavuş Musa Orhan, önceki gün mahkeme kararıyla, ‘nitelikli cinsel saldırı’ suçundan 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme heyeti Musa Orhan’a uyguladığı ‘iyi hal’ indirimiyle cezayı 10 yıla düşürdü. Tutuklanmadı. Halin iyi, dendi. Bu ceza sana çok, dendi. Tutuklanmadı.

***

Cezasız bırakılmış bir suç daha, suç olmaktan çıkarıldı. Sıradakilere güç ve cesaret verdi. Düzenin yargısı “bana bir şey olmaz” diyen erkeği de, “olan bana olur” diyen kadını da, bir kez daha haklı çıkardı. Yaşadıklarına sessiz kalmadıysa bile, herkesin susmasına dayanamayan İpek’in intiharı, kural ve kaideleri önceden hesaplanmış bir siyasetin sonucudur. Bir zamanlar amcasının, dayısının, babasının, köşe başlarını tutmuş adamların koruduğu kadın katillerinin, bugün yine kendi çocuklarının amcasına, dayısına, babasına, makam sahibi erkeklerine dönüşmesi işte böyle mümkün olur. Ve dünya Musalar ve İpekler olarak ikiye ayrılır.