Şimdi, en yabani bakışımızı takınmanın ve dimdik iktidara bakmanın zamanı. Aklıma Nietzsche’nin “hayır” diyen aslanı geliyor

Bana öyle bakma ya da bak!

Yerin yüzü, dikmiş gözlerini bize bakıyor. Yeryüzünün milyarlarca gözü var. Dağların, taşların, bulutların gözleri; bitkiler ve hayvanların; mikroorganizmaları da ekleyin; gözleri saymakla tüketemezsiniz. Bakışları tehdit edici. Kendimizi tutarlı özneler olarak kurmaya çalışsak da bakışları bizi yerimizden ediyor, kabuğumuzu kırıyor, tutarımızı bozuyor, yekûnumuzu eksiltiyor. Hep yeniden kurmak zorunda kalıyoruz kendimizi.

Nesnelerin delici bakışları var. Lacan’ın “bakış” derken kastettiği de, nesnelerin bize bakmasıdır zaten. Gençliğinde Normandiya kıyılarında, bir balıkçı teknesinde konserve kutusunun tehdit edici bakışıyla karşılaşmıştı. Nesnelerin kem bakışı öylesine güçlüdür ki elimizi çabuk tutmazsak bizi ele geçirebilir, hatta öldürebilir bile. “Kem göz büyülenmedir, hayatı durdurma ve kelimenin tam anlamıyla hayatı öldürme gücüne sahip olan budur.” Medusa’nın taşa dönüştüren bakışı. Ve öznenin nesneye bakması ile nesnenin özneye bakışı arasındaki çatışmayı özne lehine sona erdirmek için bir evcilleştirme yüzeyi, “imge perdesi”ni icat ettik. Hızlı davranıp nesneyi imge perdesinde kıskıvrak yakalayamazsak, nesnenin bakışı yakalayacak bizi. Özne ile nesne arasına yerleştirilen imge perdesinin işlevi, geçici de olsa bakışı evcilleştirmektir (bkz Hal Foster, ‘Yeni Kötü Günler’ Koç Üniversitesi).

İçeri aldığımız imgeler

Yeryüzünün bakışından korunmak için imge perdesiyle çevirdik etrafımızı ve sadece, bu perdede evcilleştirdiğimiz imgeleri aldık içeri. Yeryüzünün yabani bakışını çaldık ve bir süse, imgelerin sıradan dünyasında herhangi bir imgeye dönüştürdük; yetmedi, kültürel ve toplumsal olarak kodladık, sınıflandırdık. Ve süreç devam ediyor:

yeryüzünü, nesneleri resmedip fotoğraflıyor, katalogluyoruz durmadan. Sanat ürünleri de nesnelerin kem bakışından korunmak için ürettiğimiz birer imge perdesidir, tablolar mesela. Kem bakışlar kabuğumuzu çatlatmasın diye duvarları tablolarla, nazar boncuklarıyla donattık. Lacan demişti: “Bazı tablolar birer göz aldatmacası iken, bütün tablolar bakışı ehlileştirmeyi amaçlar.” Ve imge perdesiyle çevrili korunaklı, tutarlı evcimen özneler dünyası yarattık. Zaman zaman tehdit edici bakışlar perdeyi aşıp bize ulaşmaya çalışsa da hemen bertaraf ediyoruz. Ve evcil imgelerden hiyerarşik babil kuleleri örüyoruz, kendimizi yerleştirdiğimiz. Evcilleştirilmiş bakışlar arasında tutarlı özneler olarak, elimizi kolumuzu sallayarak dolaşabiliyoruz.

Tüm engellemelere rağmen yabani bakışlar içeriye sızabiliyor ve bizi tuzağa düşürebiliyor bazen: Yoksulların, ezilenlerin, mültecilerin bakışları. Aman! Elimizi çabuk tutalım; daha fazla fotoğraf, daha fazla tablo üretelim; yabani bakışlar mutlaka evcilleştirilmeli. Üretilen her imge sadece ve sadece bakıştan korunmaya yarıyor bizi. “Aylan bebek”in kumsalda cansız yatan, içimize işleyen bakışının her ortamda evcilleştirilmesi gibi. Ya da aramızda “Les fauves”, yabani hayvanlar peydah oluyor bazen, Henri Matisse’in dahil olduğu sanat akımı. Ya da 70’lerin punk’ları gibi. Punk grubu Sex Pistols’ın konserlerini hatırlayalım: Ortaya koydukları performans, öznenin evcilleştirici imge perdesi kurmasına izin vermeyen ve sadece bakışıyla değil, davranışıyla da özne konumunu yerle bir eden bir performanstı. Seyirci konumunda, nesnesini evcilleştirmeyi düşünen özneler, özne konumlarını yitirmekle kalmıyor, nesne ile özne ayrımının silindiği bir kavganın ortasında buluyorlardı kendilerini.

İktidarın kolay lokmaları

Sonra ne mi oldu? En yabani olanı, imgeye dönüştürüp evcilleştirdik ve sonra da yabanilerin evcilleştirilmiş imgeleri, “post”ları çıktı ortaya. Yabani bakış imge perdesinden süzülüp içeriye, merkeze alındığında modaya dönüşmüştür çoktan, yıkıcılığından arındırılmış tüketim imgeleri. Şimdi “post-punk”lar var, punk’ın yumuşatılmış, nezihleştirilmiş, tüketime hazır, evcil imgeleri; kolaylıkla sindirebilirsiniz. Ya peki bizler? Bizler de iktidarın imge perdesinde birer evcil imgeye dönüştürülmedik mi? İktidar için kolay lokmalara. Bir oturuşta mideye indirebileceği hazmı kolay işlenmiş besinlere. Ama şimdi, en yabani bakışımızı takınmanın ve dimdik iktidara bakmanın zamanı. Aklıma Nietzsche’nin “hayır” diyen aslanı geliyor.