ABD’deki banka iflası sonrası küresel ekonomide bir panik havası yaşanırken Türkiye’de de gözler bankalara çevrildi. Türkiye’de risk nedir, benzer bir durum yaşanabilir mi?

Bankacılığın faiz riski
Fotoğraf: AA

ABD’de Silikon Vadisi Bankası’nın portföyündeki devlet tahvilleri ve Hazine garantili menkul kıymetlerin fiyatlarının düşmesinden dolayı iflas ettiği anlaşıldı. Çünkü ABD Merkez Bankası FED’in seri faiz artırımları tahvil fiyatlarını aşağı çekti. Küresel ekonomide bir panik havası yaşanırken, Türkiye’de de gözler banka bilançolarındaki tahvil portföyüne çevrildi. Çünkü Saray rejiminin ekonomik modeli çeşitli karmaşık düzenlemelerle bankaları devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) almaya zorluyor, bunu bir cezalandırma mekanizması olarak kullanıyor. Bu yazıda olası faiz artışlarıyla, diğer bir ifadeyle faizlerin normalleşmesiyle bankacılık sisteminin karşılaşacağı riskleri analiz etmeye çalışacağız.

Öncelikle kamunun Ocak 2023 itibarıyla 4.178 milyar TL borcu bulunuyor. Bunun 2.199 milyar TL; 116,7 milyar doları dış borç. İç borçlar ise 1.979 milyar TL. Bizi burada daha çok TL cinsinden borçlar ilgilendiriyor. 1.448 milyar TL’lik bu borçların 775,5’i sabit faizli, 273,6 milyar TL’si değişken, 399,6 milyar TL’si TÜFE’ye endeksli tahviller.

TL CİNSİ SABİT FAİZLİ OLANLAR RİSKLİ

Banka bilançoları açısından risk oluşturabilecek kategori TL cinsi sabit faizli olanlar. İç borç stokunun elinde bulunduranlara göre dağılımında bankacılık kesimi yüzde 77,2 payla öne çıkıyor. Bu toplamın yüzde 35,9’unu kamu bankaları, yüzde 22,8’ini özel bankalar, yüzde 11’ini ise yabancı bankalar oluşturuyor. Banka dışı kesim DİBS’lerin yüzde 17,3’ünü, TCMB ise yüzde 4,7’sini satın almış durumda. 2012 yılında DİBS piyasasının yüzde 23,2’sini portföyünde bulunduran yabancılar ise yatırımlarını azalta azalta yüzde 0,8’e kadar çekmişler.

Bankaların faiz riskini değerlendirebilmek için bir varsayım yapıyoruz. Toplamın yüzde 77,2’sini elinde bulunduran bankaların sabit faizli enstrümanlardaki payının da aynı olduğunu kabul ediyoruz. Böylelikle 598,5 milyar TL rakamına ulaşıyoruz. İç borç stokunun vadeye kalan süresi nakit varlıklarda 42.2 ay olarak veriliyor. Faiz oranlarının artışının sabit faizli tahvillerin değerini düşüreceği açık. Faizlerin yüzde 5 yükselmesinin portföyün değerini yüzde 9,5 veya 56,8 milyar TL düşüreceğini, yüzde 10’luk bir faiz artışında ise yüzde 17,5 ve 104,7 milyar TL’lik bir zarar ortaya çıkacağını hesaplayarak buluyoruz.

HESAPLAMA VE MERKEZ BANKASI UYUŞUYOR

Merkez Bankası Kasım 2022 Finansal İstikrar Raporu’nda 500 baz puanlık olası bir faiz artışında bankaların özkaynaklarının yüzde 6,3’ü kadar bir risk olduğu ifade ediliyordu. Şu anda özkaynaklar 1.450 milyar TL. Bu hesapla riski 91,3 milyar TL bulabiliriz. 2022 Haziran itibarıyla bankacılık özkaynakları 1.028 milyar TL idi. 2022 yılında bankalar 433 milyar TL rekor kâr elde ettiler. Bu sayede özkaynaklar 1.450 milyar TL’ye çıktı. Büyük olasılıkla yüzde 6,3 risk oranı şimdi yüzde 5’lerin altına indi. Eğer öyleyse bizim hesaplamalarımızla Merkez Bankası raporu büyük ölçüde örtüşüyor.

yüzde 5’lik faiz artışının getireceği 56,8 milyar TL’lik, yüzde 10’luk faiz artışı sonucu ortaya çıkacak 104,7 milyar TL’lik zararlar oldukça yüksek rakamlar. Ancak 1.450 milyar TL’yi bulan özkaynakları göz önüne alırsak, sektör tarafından absorbe edilecek bir maliyet gibi görünüyor. Sabit faizli tahviller kamunun borç stokunun sadece yüzde 18,5’ini oluşturuyor. Geri kalan yüzde 83,5’luk borcun; döviz cinsi olanların döviz kuru riski, değişken faizlerin faiz riski, TÜFE’ye endekslilerin enflasyon riski hep Hazine’nin, dolayısıyla sade yurttaşın boynunda.

2023 Ocak ayının ilk Enflasyon Raporu’nda, Merkez Bankası’nın 896,5 milyar TL para takası işlemi yoluyla, 127,5 milyar TL ise Açık Piyasa İşleme yöntemiyle fonlama yaptığı belirtiliyordu. Bu sayede yüzde 8,5 faizle kaynak temin eden bankalar büyük kârlar yazıyorlar, “devlet tahvili al” talimatlarına pek hoşlarına gitmese de riayet ediyorlardı.

Özetle, faizlerin artışı tahvil fiyatlarının düşüşü nedeniyle banka bilançolarına kayda değer zarar verse de, sektörü sarsacak nitelikte olmaz. Çünkü AKP’nin çarpık ekonomi anlayışı finans kapitale aşırı kârlar sağladı. Olsa olsa geçmiş kârların bir kısmından vazgeçmek zorunda kalırlar.