Çok sayıda Fransız seçmenin oyu faşist Le Pen korkusu yüzünden OHAL savunucusu, emekçi düşmanı iş yasasının mimarı Macron’a gitti

Banker politikacı Emmanuel Macron harikalar diyarında

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimini liberal eğilimli eski banker Emmanuel Jean-Michel Frederic Macron kazandı. Öyle az bir oyla kazanmış değil. Oyların yüzde 65,1’ini aldı seçimlerde. İkinci tura kalmakla önemli bir başarı elde eden rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen’in yüzde 34,9’da kaldığını düşünürsek bu hayli önemli bir oran.

Herkes Macron’un aldığı oyların çoğunun, Le Pen’in Başkan olmasını istemeyen çevrelerden geldiğini biliyor. Yani genç olduğunun altı gereğinden fazla çizilen Macron’un bu başarısı tümüyle kendisinden kaynaklanmıyor.

Seçimlerde merkezde yer alan düzen partilerini (sol/sağ diye tanımlanıyorlar) birinci tura gömmesi başarı sayılabilir belki ama bu yine kendisinden çok söz konusu partilerin çözüm üretememelerine bağlı bir sonuç.

Merkezdeki partilerin özellikle ekonomi politikalarının birbirine yakınlaşması, Macron’da yeni bir enerji görülmesine yol açtı. Ancak, seçime katılımın çok düşük olduğunu, emekçi kesimlerin, Macron’a da, doğal olarak Le Pen’e de oy vermediğini biliyoruz.

Ancak ırkçı faşist Ulusal Parti’nin ikinci tura kalmasıyla durumdan endişe eden tüm kesimlerin oyu Macron’da toplandı. Yani Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı oylarının çoğunun emanet olduğunu unutmamalı.

Çünkü, bir ay sonra genel seçimlerin yapılacağı ülkede işi biraz zor. Parlamentoda desteği olmayan bir lider olarak genel seçim vaatleri arasında söylediği reformları hayata geçirebilmesi kolay olmayacak. Eğer genel seçimlerde başarı kazanamazsa, söz geçiremeyeceği bir kabineyle çalışmak zorunda kalacak. Dolayısıyla bu “emanet” oyları koruyabilmesi için çok çaba göstermesi gerekecek. Bir ay kısa süre ama topluma güven vermek için yine de fena bir süre sayılmaz.

Bunun için öncelikle biraz gerçekçi olmasında fayda var. Çünkü ciddi olarak hayal dünyasında yaşıyor Macron. Ona sorarsanız dünyada yoksulluk azalmış durumda, dünya ekonomisi de büyüyor. Devletlerarası ticaretin genişliğinden de pek memnun. Tüm bunlar doğru ama emekçi için ifade ettiği bir şey yok. Fransa’da emekçi sınıflar ciddi sıkıntı içindeler, kazanılmış bazı hakları son İşçi Yasası ile gasp edildi malum. Bağımsız bir Fransa istiyor mu gerçekten ama NATO’ya, AB’ye büyük değer verdiğine, ülkesinin bu kurumlara ihtiyacı olduğunu söylediğine bakılırsa bağımsızlıktan herkesin anladığını anlıyor değil belli ki.

Sıkı Avrupacı
Fransa’nın geleceğini AB içinde gören bir liberal Macron. Le Pen karşısındaki zaferi de Avrupacılığının zaferi aslında. Yeri gelmişken belirtilmeli; Macron’un başarısı sadece Avrupa yanlılarının değil kamuoyu şirketlerinin de başarısı ya da zaferi sayılmalı. Çünkü seçim sonuçlarına ilişkin tahminleri genellikle doğru çıktı. Yakında gerçekleştirilecek genel seçimler için de anket çalışmalarına başlandı bile. Muhtemelen 11 Mayıs’ta resmi görevine başlayacak Macron. Tüm dikkatini de bu genel seçimlere verecek. 11 ya da 18 Haziran’da iki turlu olarak yapılacak seçimlerde 577 parlamento üyeliği için yarışacak partiler. Yani Haziran seçimleri ilk test olacak Macron açısından. Başında bulunduğu hareketin parlamentoda milletvekili yok, yani parlamento desteği almadan reform yapabilmesi çok zor görünüyor yeni Cumhurbaşkanı’nın. Ancak önde gelen kamuoyu şirketlerinin yaptığı, örneğin OpinionWay-SLPV Analytics’in Haziran seçimleri araştırmasına Macron 249- 286 arası sandalye kazanabilir. Böylelikle aynı anketlere göre 200-210 arası sandalye kazanması beklenen merkez sağ partilerini geride bırakıyor. Sosyalist Sol’un 28-43 arası, aşırı sağ Ulusal Cephe’nin de 15-20 milletvekili çıkarabileceği öngörülüyor anketlerde. Tablo böyle olursa Macron ülkeyi bir koalisyonla yürütmek durumunda kalabilir.

Pazarlar için anlamı
Pazarlar için ne anlama geliyor Macron’un zaferi denilirse öncelikle AB’nin dağılma tehlikesi geçtiği için bir rahatlamanın söz konusu olduğunu söyleyelim. Seçimin Fransa için önemli bir değişiklik getireceğini düşünen varsa yanılır. Çünkü merkezdeki partileri oyunun dışına itse de Macron bu partilerin geleneksel politikalarını izlemeye devam edecek. Yani kim ne derse desin Macron “anaakım” siyasetin aktörü. Emekçilerle ilgili düzenlemeler yapma, vergilerle ilgili reform projeleri var ama bir AB destekçisi olarak emekçilere yönelik konularda AB’nin çizdiği sınırların dışına çıkmasını kimse beklemiyor. Statükoyu koruyucu bir liberal çünkü.

İşsizlik, göçmen sorunları ve devam eden “terör” tehditleri ülke kamuoyunun en temel endişeleri. Macron beş yıllık görev süresi boyunca güven kazanmak zorunda. Fransa toplumunun bölündüğü de bir gerçek, çünkü yüzde 35 gibi hiç de azımsanmayacak oranda seçmen Le Pen’e oy vermiş durumda. Le Pen’i güçlendiren her neyse onunla da mücadele etmesi gerekecek.

Macron’un seçilmesi Fransız sermayesi için bir tehlike değil. Çünkü sermayenin istediği doğrultuda kemer sıkma politikalarını uygulayacak Macron. Belediyelerde ciddi kesintilere gidecek, 150 bine yakın işçiyi işten atacak. Fransa’da tam 5 ay boyunca işçilerin, emekçilerin sokaklarda protesto ettiği iş yasası üzerinde geniş değişiklikler yapacağını belirtiyor Macron. Haziran’daki seçimlerde başarılı olamazsa bunu gerçekleştiremeyecek ama bu bir anlam ifade etmiyor çünkü seçimleri kazandığında da yapacağı değişiklik söz konusu yasayı biraz kazıyarak yeniden yürürlüğe sokmak olacak. Macron’un başkanlığının ilk aylarında ciddi işçi emekçi protestoları ile karşılabiliriz.

Sosyalist Parti’ye 2006 yılında katılan Macron, ilk Hollande kabinesinde 2012-2014 yıllarında Hollande’ın genel sekreter yardımcısıydı. Macron, daha sonraki hükümette Ekonomi Bakanı olarak atandı. Ekonomi Bakanı iken iş çevreleri ile ilişkileri çok iyiydi Macron’un. Öyle ki emekçilerin şiddetle karşı çıktığı iş yaşamıyla ilgili çok sayıda düzenlemede onun imzası var.

AB için ne anlama geliyor?
Macron’un kazanmasıyla AB’nin rahat bir nefes aldığı kesin. Ne de olsa Fransa AB projelerinde yer almaya devam edecek. Eğer Le Pen kazansaydı Brexit benzeri bir durumla karşı karşıya kalınabilirdi. Macron’la birlikte Fransa AB aracılığıyla da dışa dönük politikalarını sürdürmüş olacak. AB yanlısı lideri olan Fransa sayesinde İngiltere ile daha kuvvetli bir biçimde Brexit pazarlığı yapacak AB. Tabii tüm Avrupa’nın gözünün şimdi Eylül’de yapılacak olan Almanya seçimlerinde olduğunu da anımsayalım. Fransa’daki sonuç orada da etkili olabilir Alman seçmen üzerinde.

Fransa seçimleri neden İngiltere’de merak konusu oluyor?
Bu yeni bir durum değil, Fransız seçimleri İngiltere için her zaman önemlidir. Özellikle Fransa’nın Almanya ile birlikte AB’yi yönetmeye başladığından bu yana böyledir bu. Fransa da İngiltere de askeri anlamda bağımsız projelere sahip güçler. Bu nedenle gözleri birbirlerinin üzerinde. Kıtada aşırı sağın yükselişi, Trump döneminde ABD’nin ne olacağı bilmecesi iki ülkenin de politikalarını etkileyebilir. Birbirlerini izlemelerinin nedenleri arasında bu da var. Zincirleme bir etkiden korkuluyor. Haziran’da İngiltere’de de genel seçimler var. Muhafazakar Parti, en güçlü olduğu dönemde güven tazelemek için seçim kararı aldı. İşçi Partisi en güçsüz döneminde, UKIP gibi, Fransız Ulusal Cephe benzeri bir oluşum seçimlerde sürpriz yapabilir. UKIP’in ülkeyi AB’den çıkaran süreci başlatan parti olduğu biliniyor. Fransız seçimlerinin İngiltere tarafından dikkatle izlenmesinin bir nedeni de bu.

Macron özgürlükçü mü?
Halen iktidarda olan “sosyalist” hükümette bakanken Olağanüstü Hal uygulamasını canla başla savunanlardan biri olduğu için buna evet demek bir hayli zor. Zorunlu askerlik savunucusu, savunma harcamalarının arttırılmasından yana.

Yani Fransa’da seçmenin, “denize düşüp yılana sarıldığı” bir seçim yaşandı. Macron, Le Pen karşısında kendisine asla oy vermeyecek olanların da oyunu almış emekçi, işçi düşmanı bir liberal. Fransa’yı sarsan o emekçi karşıtı, işveren dostu yasanın adıda bu nedenle “Macron Yasası” olarak adlandırılıyor zaten.

Dünyada refah çok, yoksulluk azalıyor, tıp da ilerledi teknoloji de diyor Macron.

Harikalar diyarında gerçekten.