Barbaros Şansal: Asıl linç adalete yapılıyor

Meltem Yılmaz

Terzi yamağı Barbaros Şansal, Atatürk Havalimanı apronunda bekleyen güruh tarafından linç girişimine uğramasından Silivri Cezaevi’nden beraatına kadar geçen süreci “Linç” adlı yeni kitabında anlatıyor

» Türkiye’deki linç kültürü her gün farklı bir örnek üzerinden kendini gösteriyor. Siz de, Atatürk havalimanında hafızalara kazınan bir linç girişimine maruz kaldınız. Ne anlatmak istersiniz?

1955 Kıbrıs mitingi sonrasındaki 6-7 Eylül olaylarına bakmak lazım yakın tarihten, Edremit’teki Kürt inşat işçisine de göz atmak lazım. Benim olayımı ben daha çok talimatla gerçekleşmiş bir organize suç örgütünün yasadışı uluslararası operasyonu olarak yorumluyorum. Algı yönetimi ile yaratılan infialin faillerini tek tek biliyorum ve hukukun üstünlüğüne hala inancım tam. Bakın bir bir beraat ediyorum davalardan. Üstelik yıllarca sürmesi gerekirken davlar nedense hızla kapatılmaya çalışılıyor. Hem KKTC hem TC bağları elbette AİHM’e dek gidecektir. Dünya basınından devamlı söyleşi teklifi geliyor ama ben vatanımı şikayet etmem. Mücadelem mağduriyetim için ve başkalarına yapılamasın diye emsal teşkili uğruna. Meslek bıraktım ben! Bu arada lincin faili olan TGS çalışanları hala görevlerindeler. Bazı memurlar hakkında ise soruşturma sürüyor. Asıl linç bence adalete yapılıyor.

» Tanık olduklarımız bize iyi hissettirmedi, peki öfkenin hedefi ve tarafı olarak size ne hissettirdi?

15 temmuzda insanların apronda selfie yaptığı, IŞİD saldırısında 50 kişinin öldüğü uluslararası bir havalimanından bahsediyoruz. Adı ATATÜRK! Üstelik NATO ve ABD askeri uçaklarının lojistik pisti de olan… Uçakta 200 yolcu varken ve devletin polisi sizi kapıda gözaltına almışken, AA, yani devletin resmi ajansı uçuş bilgilerinizi yayınlamışken, TGS üniformalı adamlar bagaj kapısı yerine sizi merdiven başında EGM havalimanı silahlı polisleri olduğu halde onlarcası beklerken. 12 Y park yerinde ve iniş pistinde dokunma noktasına 50-60 metrede… İnsanın hissi kalmıyor. Kırılan dişleriniz, fırlamış ayakkabılarınız, idrardan gelen kan ve videoda görünen saldırganlardan birinin kopan pahalı saatinizi yerden alıp cebine atarken kaydedilip dünyaya servis edildiği 2 kademeli bir linç girişimi. Keşke hissedebilsem .... Yaşam hakkı ve vücut bütünlüğünün korunması mı dediniz?

» Kıbrıs yaşamayı tercih ettiğiniz bir adaydı. Bu olay sonrası kötü bir anıya mekan mı oldu?

İnsan insana kırılır, insan insanı kırdırır ama insan toprağa kırılmaz. KKTC İdare Mahkemesinde açtığımız dava lehimize sonuçlanmak üzere. Bakanlar kurulu kararı olmadan İçişleri Bakanı Kutlu Evren’in imzası olmadan, kendi ifadesine göre sözlü talimatıyla, nereye gitmek istediğim sorulmadan, can güvenliğim olmadığını belirttiğim halde kendi parasını ödediğim önceden alınmış uçak biletimle, şahsi taşınabilir tüm eşyalarıma el konularak, yanımda KKTC polisi olduğu halde… Ama Kıbrıs benim vatanım. 3-5 tetikçi faşiste pabuç bırakmam ben ...

» Biraz da kitabı konuşalım. Kitapta olayları çoğu zaman direkt olarak anlatmıyorsunuz. Hep benzetmelerle anekdot haline getiriyor ve hicivlerle toplumsal hafızamızda bazı çağrışımlar yapmasına sebep oluyorsunuz. Neden?

Sarkastik mizah kaybolalı yıllar oluyor bu topraklarda. Son 15 yıldır da toplumsal hafıza bilinçli bir şekilde silinmeye çalışılıyor. Hatta Osmanlının Hiciv sanatı da... Yerine varsa yoksa Recep İvedik. Oysa komedi trajediden çok daha zor bir sanat, güldürürken düşündürebilmeli ve imge ile simgeyi sorgulayabilmeli insan. Hücreye konduğum gün John Berger ölmüştü. Görme biçimleri önemli ...

asil-linc-adalete-yapiliyor-309737-1.

» Küçücük bir hapishane hücresini bir sanat galerisine çevirerek Andy Warhol’un da yaptığı gibi günlük eşyaları sanat eserlerine çeviren bir hayal gücüyle bize sanatın, edebiyatın sınır tanımazlığını gösteriyorsunuz. Bu keskinlik sizin hayatınız boyunca var olan bir duygu muydu yoksa cezaevinde mi gelişti?

Mesleğim hayallerimde kaybettiğim yerine içimde bulmaya, sahip olmaya hatta bizzat olmaya çalıştığım kadınları çizip biçip provalayıp gerçeğe dönüştürmekti benim. Bunu yapabilmek için hayal gücünüzü mühendislik teknikleri ile inşa etmeniz gerekiyor. Dile ve hafızaya da vahşi kısrak muamelesi yapmak aynı şey zaten. Yaratıcılık asla demokratik değildir. Antidemokratik uygulamalarla dalga geçmeseydim üç adıma üç adım bir güneşsiz ve rutubetli hücrede ve tam tecritte yaşama tutunmak zor olurdu.

» Başınıza gelen olayı mizahi bir formasyona sokarak yazıya aktarıyorsunuz. Bu yaklaşımınız genellikle anı kitaplarında görmeye alıştığımız bir seçim değil. Bu sizin hayata bakış açınız mı?

Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkede yaşıyorsanız 1980 de Selimiye zindanları ve Sansaryan işkenceleri gördüyseniz, 70’lerin sonunda zührevi hastalıklar hastanesine atılıp saçınız traşlandıysa ve trenlerle Eskişehir’e sürüldüyseniz... 2012’de olduğu gibi İBB çöp kamyonu ile paravan yapılıp MKE GATA İTÜ önünde taksimde linç girişimine maruz kaldıysanız ve hala faili meçhulse, alıkonulup taş ocaklarına götürüldüğünüzde soruşturma süreci kovuşturmaya gerek olmadığı gerekçesi ile sonuçsuz kaldıysa bir de suç uydurmaktan yargılanıp beraat ettiyseniz ve de aktivist, sosyalist, eşcinsel, ate bir devrimci sanatkar iseniz , oyuncu, yazar, terzi, öğretmen ve yapımcı şapkalarınız da varsa hayat sizle dalga geçmeden siz onunla dalga geçmeyi başaramazdınız. Kaldı ki benim başıma gelenler diğerlerinin yanında ne ki ? Milletvekilleri gazeteciler tutuklu, çoluk çocuk yurtlarda yanıyor, ya da cinsel istismara uğruyor, kadına şiddet almış başını gidiyor.. Cizre bodrumları asit kuyuları, patlayan bombalar... Ahlaki yozlaşma yorum yapılamayacak düzeye gelmiş.. Sanırım artık hayatın bana göz atmasının zamanı geliyor ...

» Dante de İlahi Komedya’da cehennem gibi korkunç bir yeri tasvir ederken okuyucuyla barışık kalabilmenin yolunun ancak alegoriyle mümkün olduğunu düşünmüştü sanırım. Siz de aynı çıkış noktasından mı hareket ettiniz?

Oligarşinin içindeki alegorik diyelim mi? Otokrasinin içindeki yamukrasi gibi J Tecritte, üstelik gökyüzünüz bile kafeslendiğinde çıkış noktanız mecburen sadece kendi bedeniniz oluyor. Üzerinizde de din ve hukukun hükmedemediği tek varlığınız olan kendi bedeniniz ile baş başa kalıyorsunuz. O zaman telekinezi (!) imdadınıza yetişiyor ve kantinin mürekkebi akan kötü kalemi ve ucuz defterler elinizde ipekli kumaşlara, en güzel ibrişimlere dönüşüyor ve yazıyorsunuz işte.. Gece gündüz parmaklarınız nasır tutana dek. Direniş yumrukları demir kapıları dövdükçe daha da şahlanıyor cümleler. Gece hükümlü ve tutukluların çığlıklarına eşlik eden pervasız infaz memuru kahkahalarının harmonisinde besteliyorsunuz yeniden hayatı. Bu yüzden ruhumu bedenden ayırıp hafıza ve düşlerimi gezdirdim gönlümce hem de özgürce .. Sizler dışarıda daha güvensiz ortamlarda hayatta kalma cabası verirken bizler içeride daha özgürdük bu yüzden…

» Son soru: Adalet yürüyüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hasdal’ın kapısına Ergenekon ve Balyoz davalarında yığıldığımızda benim elimde duran adalet yazan bir pankart vardı: Umutlu olalım. En azından artık yürümeye başlandı. Eminim ki milyonların koşacağı aydınlık günler artık uzak değil.