Futbol oyununun bir tarzı vardır. Bunun temelini ‘ekol’ oluşturur. Eğer tarzınız yoksa sürekli başkalarından rol kapmaya çalışısınız ya da gelenin rolüne esir olursunuz.

“Gelişmenin yolunun İspanya veya İtalya’da yapılanları kopyalamaktan değil, önce kendine bakmaktan geçtiğini gösterdiler. Kendine bakmaksa becerilerini saptamak ve eksiklerini gidermek demektir. Bir Alman’dan Hollandalı gibi oynaması gerektiği talebinde bulunamazsınız. Ya da bir İtalyan’dan olmaz. Öyleyse onlara bakmayacaksınız. Önce kendinizi anlayacaksınız. Baştan beri felsefem buydu. Mesele daima temel niteliklerle ilgilidir ve kimse çıkıp bana bugünlerde Hollanda’da ve Ajax’da veya milli takımda temel niteliklerin bulunmadığını söylemeye kalkmasın”

Hep futbol üzerine yapılan yanlışlıkların temel unsurlarını tartışmaya açmaya çalıştığımda Johan Cruyff’un ‘Benim Oyunum’ kitabını elime alıp, içinde altını çizdiğim yerleri tekrar ederek sürecin nasıl sağlıklı yürümesi üzerine tespitlerine bakarım. Belki de nedeninin kendi söylemin de saklı olduğu içindir

“Bugün futbola dair söylediklerimle yirmi sene önce söylediklerim aynı”

Kulüplerimizin başında bulunan başkan ve yöneticileri futbolun içinde gelmemeleri ile ortay çıkan büyük sorun ile birlikte; bir de kendi altlarında profesyonel kadro kurmaya dair bir prensiplerinin olmaması işi esnaf boyutuna taşınmasına neden olmakta. Çünkü altında başka seçenekler çıkmakta!

“Bayern Münih’e bakalım. İspanya, İtalya ve İngiltere’deki üst düzey takımlarla aralarındaki uçurumu kapatmayı başardılar. Her zaman bilgi ve tecrübe birikimine sahip kişilere bel bağlamamız gerekecektir. Hangi makamda bulunursa bulunsun herkes kendi niteliklerini hizmete sunmalı ve diğerleri karşılığını vermelidirler.”

Biliyorsunuzdur Bayern Münih kendi takımında top oynayan oyuncular üzerlerinden yönetilmektedir. Eski futbolcularından Kral-Heşnz Rummenige başkan olduğu gibi Oliver Khan direktör olarak görev yapmaktadır

Belki de bizim için elzem olan fakat sürekli engellenen bu sürecin temel dayanağını, yani gerekçesini de öğrenmek gerekir diye düşünüyorum.

“Pek çok CEO ve yönetici, altlarındakileri kontrol etmeleri gerektiğini düşünmüştür ama işin aslı, tam tersi olmalıdır. Daha iyi bilenlerin yol göstermesine izin verilmelidir. Böyleleri, işin nasıl yapacaklarını bilmemelerine rağmen şişkin egolarının esiri olurlar.”

Özellikle başkanlık makamında oturan kişilerin, bugün için işin içinden çıkamamalarının temel dayanağı sanırım bu yorumda çok net açıklanıyor.

“Böylelerini herhangi bir alanda soru sorulduğunuz anda görürsünüz. Yanıtı veren, sizi kendisinin haklı, çözümünse tek çözüm olduğuna ikna etmeye çalışan biridir.”

Taktir edersiniz ki bizde sadece başkan ve diğerleri vardır. Futbolu bilmemelerine rağmen, futbol ile ilgili her alanda söz sahibi olduklarını iddia ederek tek olmaya çalışmaları zaten sürecin sakatlanmasının tek sebebidir.

“Görev dağıtan patron olmak değil, konularda daha iyi olanların işlerini iyi yapmalarını sağlamakla ilgiliydi. Maalesef böyle çalışacak açık denli açık fikirli yönetici az. Yöneticileri, işleri başkaları hallederken sıklıkla öne çıkma hevesinde görürüsünüz.”

Bizim için en önemli sorun siyasetin futbolu araç haline getirerek kendine hareket alanı yaratmasıdır. Bunun dayanağı genel kurullarda başlayarak, statlara kadar ilerleyen beklenti ve ‘rant’ üzerine kurgulanan beklentiler ve bu beklentiler içinde yer kapma mücadelesidir. Çünkü biz de futbol amaç değil araçtır. Futbolun siyaset ve rant için araçsallaştırılması genel kurullarda başlamaktadır.

“Sonunda siyasiler takımımıza gittikçe daha fazla dikkat kesilince üzerimize büyük bir siyasi yük bindi. Ama işin spor tarafını asla gözden kaçırmamak lazımdı. Stadyumlar Katalanlarla dolacaktı ama sadece bayrak aşkıyla değil, futbol için de gelmeliydiler. Kısaca siyaset, ancak işin sportif tarafı iyiyken önem taşırdı.”

Siyasetin gözü önünde hiçbir kontrol mekanizmasına maruz kalmadan futbolun araç haline getirilmesiyle birlikte, borç girdabı içine sokulan kulüplerdeki ‘rant’ kurgusu, hiyerarşik bir şekilde yukarıdan aşağıya kadar gelen bir saadet zinciri oluşturmuştur.

Her kulüp başkanı, yöneticisi ve genel kurul üyeleri kulüp çıkarlarından söz ederken, sanırım gözden kaçırdıkları şey; kendi beklentileri üzerine oturttukları bir kulüp çıkarından söz etmeleri olmasıdır. Ve tüm tavır davranışları bu beklentinin etrafında şekillenir.

“…itiraz ettiğimde kulüp idaresi medyaya Ajax’ın çıkarlarının her şeyden önce geldiği açıklamasını yaptı. İyi ama Ajax’ın çıkarlarının ne olduğuna kim karar veriyordu? Kararlar bana gösterilen keyfiyetle alınıyorduysa bayıldığımı söyleyemem.”

Bizim için olması çok zor gözükse de son açıklaması üzerine bir ütopya yaratarak süreci bitirmek, en azında onun kurgusu üzerinden tadı damağımızda kalacak bir geçmiş ve gelecek tasarımı hikayesi oluşur.

“…Futbolun sahadan soyunma odasına, ta yönetim kuruluna kadar futbolcuların kontrolünde kalması gerekir. Belki ilkel bir görüş ama benim bakışım bu ve bu yüzden onca yöneticiyle gırtlak gırtlağa geldim. Yöneticiler, sahada neler olacağına yönetim kurulu odasında kara vermek isterken ben, yöneticilerin ne yapacağına sahadakilerin karar vermesi gerektiği kanısındayım. Yöneticilerde bugüne dek en sık gördüğüm şey tepede bakma tavrıdır. Alttan yukarı doğru düşünülürse alışmadıkları şeylerle karşılaşırlar ve roller değişir. Yöneticiler size bir şeyler açıklayacağına, siz onlara açıklamaya başlarsınız. Sorunlar genelde burada başlar. Zırvaladığınızı zannederler çünkü böyle öğrenmemişlerdir.”