Barınamayanlar

Dr. H. Tuğça Şener

Üniversitelilerin barınma problemi yeni değil, yıllardan beri öğrenciye ev vermekte direnen ev sahipleri, öğrencilerden sürekli şikâyetçi olan apartman sakinleri var. Ama özellikle pandemi ile gelişen koşullar gençleri içinden çıkılması neredeyse imkânsızbir hale soktu.

Pandeminin ilk zamanları online eğitimin uygulanması sorunları en aza indirecek bir çözüm olarak görülmüştü. Okula gidip gelme derdi yok, trafikte kaybolan zaman yok, başka şehirde ev tutma, ev geçindirme, aileden uzak olma derdi yok. Bu dertler olmayınca öğrencilerin günü 24 saatten 36 saate çıkmış gibi; bir yandan okuldan verilen ödevler ve beklentiler arttı, bir yandan ev halkının “hazır evdeyken şuna bir yardım et”leri, sanki dersler online olunca öğrenmek için göz kırpmak yeterliymiş gibi “napıyorsun bütün gün bilgisayar başında”ları ve hatta “bırak şunu da içeri gel biraz yüzünü görelim”leri başladı. Yıllarca tahta başında, sınıfta ders anlatan hocalar birden bire bilgisayardan ders vermeye hazır mıydılar? Bunca zaman sınıfta, yüzyüze öğrenmeyi öğrettiğimiz öğrenciler ekran karşısında öğrenmeye odaklanabilecek, hem hocalarıyla hem de sınıf arkadaşlarıyla düzgün bir iletişim kurabilecek miydiler? Evin interneti yeterli gelecek miydi? İnternet yeterince hızlı mıydı? Sahi, herkesin bir bilgisayarı, tableti ve hızlı interneti var mıydı? 2 kardeşi olan bir üniversite öğrencisinin kendi başına sakince ders dinleyebileceği bir odası var mıydı? Eskiden okumazsa çalışmaya gönderilmekle tehdit edilen gençler şimdi gündüz aile işine yardımcı olup geceleri kalan azıcık enerjileri ile derslere odaklanmaya çalışıyordu. Eskiden sadece bayram öncesi temizliğe mecbur bırakılanlar şimdi en iyi ihtimalle gün aşırı toz alıp, gün içinde de “yemeği, bulaşığı ve çamaşırı aradan çıkarırsın” diye tembihleniyordu. İki ev işi arasında biraz da hane halkı ile birlikte oturup birer çay içseler, fena mı olurdu? Sıra sınavlara geldiğinde ise aynalı sistemlerle sınavın güvenliğini temin etmeye çalışanlardan, bir kaç dakika geciktiği için bahane dinlemeksizin teslim kabul etmeyen hocalara; bin bir zorlukla karşılaştı sadece Türkiye’nin değil dünyanın birçok yerindeki genç.

Akıl sağlığımızı korumak için yaptığımız sanal partiler, yeniden canlanan mektup arkadaşlıkları, edinilen yeni hobiler ve öğrenilen yeni becerilerle bir şekilde tamamladık bu süreci. Normalin tanımı 1,5 yılda epeyce değişmiş ve unutulmuş olsa da sıra yeniden “normalleşmeye” geldi. Ne yazık ki bu sırada değişenler arasında alım gücü ve toplumun hoşgörüsü de vardı. Şimdi ise yeniden yurtlara ve üniversitelerinin olduğu şehirlere dönmeye çalışan yüzlerce öğrenci “Barınamıyoruz!” diyor, kimileri sokakta yatıyor kimileri eylemlerle arkadaşlarına destek olmaya çalışıyor. Türkiye’nin 7 şehrinde; Ankara, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Diyarbakır, Eskişehir ve Antalya’da, üniversiteli öğrenciler yürüyüşler yapıyor battaniyelerine sarınarak. Parklarda, sokaklarda, kampüslerde yatıyorlar, birbirlerine sarılarak. Başlangıç olarak, geçtiğimiz 7 gün boyunca eylem yaparak kamuoyunun dikkatini üstlerine çekmeyi başaran bu gençler gösteriş için yapılan kısa süreli yardımlar değil kalıcı çözümler, somut adımlar istiyorlar. Ülkemizin üniversite öğrencilerinin barınabilmek adına dört ana talebi var: KYK yurt kapasitelerinin ve burs miktarlarının artırılması, öğrenci evlerinin kiralarının düşürülmesi ve öğrenci evlerine maddi destek fonları oluşturulmasını istiyorlar. Haksız olduklarını kim söyleyebilir? Üniversitede okuyabilsinler diye üniversiteye giriş sınavının baraj puanını dahi düşürenler yine aynı öğrencilerin barınmasını istemiyor olabilir mi?

Eski bir hikâyede karıncaya demişler ya “Bu yangını senin taşıdığın bir kova su söndürür mü sanıyorsun?” diye, o da “Söndüremese bile tarafımız belli olsun” demiş, bilirsiniz. Belki çözüme büyük bir katkı sağlamak mümkün olmaz, belki aranızdan bazılarınızın kısa da olsa durup düşünmesini sağlarız, bilinmez. Ama yine de ben de söylemiş olayım #ÖğrencininTarafındayım