BM rakamlarına göre ülke içinde yerinden edilen 7.6 milyon Suriyelinin 4.2 milyonu (kayıtlı olanlar) savaştan kaçarak mülteci oldu. 4 milyonu aşkın mülteci yerinden yurdundan edildi; ailesini, birikimlerini ve yaşamını savaş nedeniyle harabeye dönmüş ülkesinde yerin altına gömdü, mülteci oldu, sığınma hakkını talep etti. Sonuç; en temel inan hakkı olan bu talep karşılanmadı, milyonlarca savaş mağduru insan sığınma talep ettiği ülkelerden zulüm gördü, dışlandı, sürgün edildi. Nereye? Türkiye’ye!
Sürgün yeri Türkiye’de biri çıktı ve dedi ki çalışsınlar ve vatandaşlığa geçsinler. İşin arka planına bakmadan bu fikir, insani duygularını yitirmemiş her insanın vicdanına değebilecek, karşı çıkılamayacak bir fikirdir. Böylesi bir gösteride seyircilere veda edilirken kapanan perdenin ardında ise insanlık dışı bir manzara yatmaktadır. “Entegrasyon”, “sahip çıkma” gibi dekoratif kelimelerle süslenmiş bu gösterinin arkasında sığınma hakkı arayan bu insanların istismarı, bir kırbacı eksik sömürü düzeninde Erdoğan iktidarının elinde oyuncağa dönüşmeleri yer almaktadır.

Günlerdir kamuoyunca tartışılan ve Meclis gündeminde yasalaşmayı bekleyen Uluslararası İşgücü Kanun Tasarısı ekonomik ve siyasi açıdan Erdoğan iktidarını beslemeye dönük birçok düzenlemeyi içeriyor. Ülke demografisinin Erdoğan rejimine uygun hale getirilmesi ve oy tabanının genişletilmesi gibi birçok emel, ülkemizde sayıları 3 milyona yaklaşan mültecilerin son derece yakıcı hale gelen ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının istismarı üzerinden gerçekleştirilmeye çabalanıyor. Ve önümüze insani bir hamle olarak atılıyor.

Oysa sadece ekonomik açıdan bile bugüne kadar yabancı emeğinin AKP yönetimi tarafından nasıl değerlendirildiği, belli başlı emareleri ortaya sermektedir.

AKP döneminde 2004 yılında yabacıya 7 bin 302 adet çalışma izni verilirken, 2014 yılına gelindiğinde bu rakam 52 bin 304’e ulaşmış. Başlangıçta yaklaşık %60 erkek %40 kadın şeklinde olan dağılım 2014 yılında tam tersine %60 kadın %40 erkeğe dönüşmüş.

Eğitim düzeyine göre en fazla çalışma izni lise mezunlarına verilmiş. Yaş grubu bakımından ise en fazla çalışma izni verilenleri 25-29 yaş arası gençler oluşturmuş. Çalışma izninin verildiği kişilerin bağlı bulundukları ülkeler 2014’e kadar en fazla Ukrayna, Rusya, Suriye olarak yer almış.


Kadınların payının ağırlıkta olduğu çalışma iznini alan yabancı ülke vatandaşları Türkiye’de en fazla ev-temizlik hizmetlerinde çalışıyor. Bu sıralamayı turizm ve inşaat alanı izliyor.

Bu arada bugün mültecilerin birçoğunun merdiven altı işlerde kayıt dışı çalıştırıldığının da altını çizmek gerekiyor.
Yani bugün milyonlarca mülteci AKP rejiminin vasıfsız, yoğun sömürüye açık işlerinde çalışmaya hazır, ucuz emek rezervi olarak hem sermayenin hem de iktidarın ağzını sulandırmaktadır. Üstelik mülteci nüfusunun boyutu diğer çalışanların çalışma koşullarını ve ücretlerini etkileyebilecek ölçüdedir ve bu durum hali hazırda taşeron, kiralık işçi vb düzenlemelerle kolları sıvayan AKP açısından önemli bir fırsat olarak görülmektedir.

Böylesi işlerde, böylesi koşullarda çalıştırılmalarına aldırmadan “çalışma hakkı” üzerinden AKP savunuculuğu yapanların “insanca yaşam hakkı”, “barınma hakkı”, “eğitim hakkı” ve “sağlık hakkı” gibi temel meseleleri de sorgulaması gerekiyor. İnsanca yaşamalarına izin verilmeyen, eğitime, sağlığa erişemeyen, kafalarını sokacak bir yer bile bulamayan insanların bu cehennemi çalışma düzeninin tam ortasına atılmaları ne kadar insanidir? Bunu önce sorgulamak gerekiyor.

Bunun ötesinde ortada bir entegrasyondan bahsedilecekse, çocukların işçileştirilmesi ve milyarlara harcama yapıldığı söylenen kamplardaki kız çocuklarının çocuk yaşta satılmalarına göz yumulması vb vakalar üzerinden sığınma arayışındaki insanların AKP rejimine entegre edilmelerinden bahsetmek mümkündür.

Velhasıl ortada vatandaşlık ve çalışma izni üzerinden gayri insani bir oyun oynanmaktadır. AB’nin yaşama güvenliği olmayan, insanca yaşamanın mümkün olmadığı Türkiye’ye ‘güvenli’ diyerek sürgün ettiği insanlar bugün Saray merkezli AKP iktidarının yoğun istismarı altında zorba uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Güvende değillerdir!...