Savaş karşıtı olmayı, barıştan yana olmayı, ateşten gömlek bellettiler bize, şahinler hüküm sürerken, güvercin kalabilmek, zor olan buydu, olması gereken de buydu. Çünkü tarafgirlik yoktu, onlar savaşsın, bunlar savaşmasın değildi mevzu, istisnasız herkese söyledik sözümüzü, çatışmayın, kana kan katmayın, acıtmayın diyerek.

Barış demek suç mudur?

Alper Turgut

Karşılıklı kadeh tokuşturdular, fondip dedi biri, sağlığınıza diye kükredi diğeri, sonra kıkır kıkır güldüler, sokağa kurulu masalarında. Ardından akıllı telefonlarına uzandılar, trend hayli önemliydi, sosyal medyada herkes çoktan savaşa başlamıştı bile, iki kahramanlık tiviti attılar, bir de vatan sağ olsun, hoppp görev tamamlanmıştı. Huzur ne güzeldi, huşu içerisinde eğlencelerine döndüler. Senaryo mu yazıyorum şimdi sizce, kurgu mu bu, yooo, gayet doğru, asri zamanlara özgü sanal özgürlük böyle bir şey. “Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür” demişti Jean Paul Sartre, elbette haklı, lakin eklemek istediğim bir şey var, savaşı en çok uzaktaki çıkartıyor, yakındaki ölüyor. Iraktaysan sallaması pek kolay, havan mermisi kafana düşmüyor haliyle, gönül rahatlığıyla şamataya devam edebiliyorsun, yapacağın tek şey, çoğunluğa uymak ve arada gazlamak, o kadar!


Savaş karşıtı olmayı, barıştan yana olmayı, ateşten gömlek bellettiler bize, şahinler hüküm sürerken, güvercin kalabilmek, zor olan buydu, olması gereken de buydu. Çünkü tarafgirlik yoktu, onlar savaşsın, bunlar savaşmasın değildi mevzu, istisnasız herkese söyledik sözümüzü, çatışmayın, kana kan katmayın, acıtmayın diyerek. Dinleyen de yok hani, kendi kendimize konuşur gibiyiz, tüm bu yüksek perde uğultunun tam ortasında. Zaten mesele, savaş koşullarının oluşmaması için gayret etmek idi, iktidarın yapacağı biricik şey de buydu. Dünyanın en militarist devleti ABD’nin gazına gelip, Suriye’yi savaş alanına çevirme planını iştirak etmek, korkunç bilançoyu da beraberinde getirdi, oysa bambaşka olabilirdi her şey, olamadı.

Peki, Fırat Kalkanı’nı bir kenara bırakıp, sormak isterim, Hayata Dönüş, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, bu operasyon ve harekatların isimleri, ironi olsun diye mi konuldu? Havan saldırılarından onca sivil, tatlı canından oluyor, bu katil silahın menzili belli, sınır yakınındaki yerleşim yerleri, harekât sebebiyle boşaltılamaz mıydı? Bebekler, çocuklar can veriyor, ne büyük bir insanlık dramıdır, tarifi yok!

Deprem vergileri nerede sorusu ne çabuk unutuldu, giderek derinleşen ve genişleyen ekonomik kriz, anımsanmaz mı oldu, işsizlik hatırlanmıyor mu artık?

Amacın dışarıyı kontrol altına almak değil, içeriye şekil vermek olduğu besbelli değil mi? Recep Tayyip Erdoğan’ın “Adı Millet İttifakı ama milletten nasibini almamış ittifakın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli” sözleri, gerçeğin ilk ağızdan dillendirilmesi değil mi? Klavye militarizmi basit seçenek, saksıyı çalıştırmak ise harbiden meşakkatli bir yol, ne diyelim, taarruz edebiyatını içselleştirenlere akıl ve izan dilemekten başka.

Yoksa, elbette kimse kent merkezlerinde patlayan bombaları, akan kanları, yiten canları unutmadı, hanginiz en suçlu, hanginiz en masum değil ki ana mevzu, kamplaşma olmadan, kan davası olmadan, kin, nefret, şiddet, intikam olmadan, yegâne ömrümüzü tamamlamak, başkaca ne derdi olabilir ki insanın?

ABD Başkanı Donald Trump, “Kürtler İkinci Dünya Savaşı’nda bize yardım etmedi” diyebilen bir herif, meczup bile böylesi tuhaf bir cümle kurmaz yahu, düşünün, dünyanın en büyük askeri ve mali gücünün başında bu trajikomik tipleme var, mevcut halimizin özeti gibi bir şey bu. Nasıl bir test içerisinde insanlık, modern zamanlarda, al işte tastamam ortada. “Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir” demiş dahi Albert Einstein, adam haklı beyler!

Hah! Suriye’de sekiz ayrı kamp ve cezaevinde, eşleri ve çocuklarıyla birlikte, yaklaşık 70 bin İŞİD’li tutuluyor. BBC haber yapmış, Avrupa ülkeleri, kendi vatandaşları olan bu vahşi ve kanlı katilleri kabul etmeyince, öylece kalakalmışlar. Haberin videosunda, aynı sülaleden 18 kişi, batıdaki bir ülkeden birlikte yola çıkmış ve insanları yakan, binalardan atan, kafalarını kopartan bu pisliklere katılmış. Şimdi ne istiyorlar peki? İnsan hakları, adalet falan filan. Bu dünya aslında kocaman bir şaka, size de öyle geliyor mu?

Sosyal medyada ünlüleri sıkıştıralım, istediğimiz iletileri yazsınlar diye, beğendiklerimiz varsa şayet, yere göğe sığdıramayalım, beğenmediklerimizi, dibe çekelim, üstünü örtelim. Sonra ihbar edelim, misal 121 kişiyi gözaltına alsınlar, bazılarını tutuklasınlar, hücreler atsınlar, içimizin yağları erisin. Ardından açalım aptal kutusu televizyonu, çoğu vasatlık belgesi dizilere akalım, yarışmaları, programları, abuk subuk oturumları seyre dalalım, oh ne rahat, mis gibi hayat! Dürüstlük, samimiyet ne değerli hasletlerdi oysa, mahrum kaldık, epey zamandır hani.

Şimdi Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali geliyor desem, birileri aman ne söylüyor senin dilin, sırası değil kuzum sanat sepetin diyecek, lakin Recep İvedik 6 filminin fragmanını seyredip, kıs kıs gülecekler, Konya yerine Kenya’ya gitmeyi komik bulup, ardından vizyona girse de izlesek diye daha şimdiden plan yapacaklar, demedi demeyin.

Kültür işlerini harekât koşullarında dayanılmaz bulan elemanlar, at yarışları için buna ne gerek var şimdi demeyecekler, altılı ganyan peşinde koşturacaklar, futbol maçlarını erteleyelim gibi bir fikir, akıllana dahi gelmeyecek. Muhabbetlerini, kahramanlık serüvenleri arasına, bize taç çizgisi hizasında akan sol bek lazım, forvetimiz hiç yırtıcı değil, pres yapmayı niye ıskalıyoruz gibi öznel futbol beyanatlarını serpiştirecekler, kaç ocağa ateş düştü, kaç hane derinden sarsıldı, onları hiç ırgalamayacak, anında zihinlerinden silecekler, gündelik hayatlarına tam gaz devam edecekler.

2013 Kasım ayında El-Kaide denilen insanlık düşmanı yapı, beş gün arayla düzenledikleri çifte saldırılarla İstanbul’u kan gölüne çevirmişlerdi. O gece İstiklal Caddesi’ne çıktım, haber yapmak için, şimdiki Taksim de değil ha, hayatın merkezi o vakitler, in cin top oynuyordu. Korku iliklere işlemiş, herkes evine çekilmişti. Başta dedim ya, yakınına geldikçe savaş, çatışma, terör, saldırı ne demek anlarsın, uzaktan her şey, sanki masal!