Google Play Store
App Store

Alman istihbaratının takibindeki ülkenin etkili sol gazetelerinden Junge Welt'in yöneticisi Brauns'a göre savaş karşıtı oldukları ve sınıf mücadelesini savundukları için hedefteler. Brauns, “Basın özgürlüğü tehlikede” diyor.

Barış dersen hedefsin
Fotoğraf: JW

Ezgi GÜNEYTEPE / Almanya

Almanya’da aşırı sağ örgütlenmenin önünü açan, kurumsal ırkçılığı besleyen sistem solu kriminalize etmenin peşinde. Anayasayı Koruma Örgütü tarafından takibe alınan sol-sosyalist gazete Junge Welt´in (JW) Genel Yayın Yönetmen Vekili Nick Brauns Soğuk Savaş sırasında komünistlere yönelik baskılar ve 1970'lerde RAF'a yönelik saldırılardan bu yana ifade özgürlüğüne yönelik en şiddetli saldırıları yaşadıklarını anlattı.

Junge Welt'in Almanya Anayasayı Koruma Örgütü tarafından izlendiği bildirildi. Bu gazete için ne anlama geliyor? Sizin için ne gibi sonuçları olabilir?

Günlük tirajı 20 binin üzerinde olan ulusal günlük gazete Junge Welt, 2004’ten bu yana Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın yıllık raporunda “aşırı solun en önemli ve en yüksek tirajlı yayın organı” olarak gösteriliyor. Siyasi partilerden, şirketlerden, kiliselerden vs. bağımsız olan Junge Welt, yayıncısı 8.Mai GmbH ve ana sahibi 2775 okuyucu tarafından desteklenen kooperatif, yıkıcı hedefler peşinde koşan “aşırı grup” olarak görülüyor.

Nick Brauns

Ne ile suçlanıyorsunuz?

Bu saçma gizli servis kurgusu, gazetenin Marksist yönelimi ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor. “Kapitalizmin temelden eleştirisi” ana dertlerinden birisi. Gazetemizin Marx, Engels, Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'e atıfta bulunması ve Küba hakkında olumlu haberler yapması hedef gösteriliyor. Ayrıca Latin Amerika'da ya da Ortadoğu'da hükümet tarafından terörist olarak görülen örgütleri gerilla ya da kurtuluş hareketi olarak tanımlamakla ve temsilcilerine röportajlar yapmakla suçlanıyoruz. Kısacası, Alman hükümeti gazetemizin bazı içeriklerinden hoşlanmadığı için bir devlet otoritesi tarafından hedef alınıyoruz.

İstihbaratın bu tavrı Junge Welt için reklam ve gazetenin dağıtımı açısından önemli dezavantajlara neden oluyor. Örneğin, anayasayı koruma raporunda belirtildiği üzere, tren istasyonlarındaki reklam panolarının kiralanmasına ya da kamu radyosunda ücretli reklam spotlarının yayınlanmasına izin verilmiyor. Yazarlar ve röportaj yapılan kişiler işbirliği yapmaktan caydırıldığı ve kurumlar bilgi vermeyi reddettiği için editoryal çalışmalar da engelleniyor.

Basın özgürlüğünün bu şekilde kasıtlı olarak ihlal edilmesi, federal hükümetin gazetenin erişim alanını sınırlama niyetini ortaya koyuyor. Federal hükümet, Mayıs 2021'de Federal Meclis'teki Sol Parti parlamento grubunun bir soru önergesine verdiği yanıtta, amacın Die junge Welt'in “etkinliğini” sınırlamak olduğunu açıkça itiraf etti. Sonuç olarak, 8.Mai GmbH yayınevi, Eylül 2021'de federal hükümete bir dizi temel hakkı ihlal ettiği gerekçesiyle dava açtı. Berlin İdare Mahkemesi'ndeki duruşma 18 Temmuz 2024 tarihinde gerçekleşecek.

Bir diğer husus da Junge Welt'in antisemit olmakla suçlanması. Bu tür suçlamaların kaynağı nedir ve bu basın özgürlüğüne bir darbe olabilir mi?

Bu suçlama henüz anayasanın korunmasına ilişkin raporlarda ya da istihbaratın devam eden davalardaki savunmalarında yer almadı. Ancak 2022 raporu önümüzdeki haftalarda yayınlanacak. Bununla birlikte, gazetemiz İsrail'e koşulsuz destek veren Alman “varoluş nedenine” uymayı reddettiği için JW'ye yönelik iftiralar bir süredir ortalıkta dolaşıyor. Ortadoğu'daki çatışmanın 7 Ekim 2022'de başlamadığını, Siyonist sömürgeciliğin bir sonucu olduğunu gösteriyoruz. Uzun zamandır İsrail'deki ve işgal altındaki topraklardaki ayrımcılık yapıları, yerleşimcilerin terörünü ve İsrail ordusunun Gazze'deki savaş suçlarını haberleştiriyoruz.

Bu noktada, Marksist ve anti-faşist bir günlük gazete olarak her zaman anti-semitizm ve Yahudi nefretiyle mücadele ettiğimizi vurgulamak isterim. Ancak İsrail politikasını eleştirmek, Filistinlilerin uluslararası hukuk çerçevesinde meşrulaştırılmış kendi devletlerine sahip olma haklarını savunmak anti-semitizm değildir. Bu nedenle jW, Nisan ayında Berlin'de düzenlenen ve polis tarafından önce taciz edilen, ardından da yasaklanan Filistin Kongresi'nin medya ortağı oldu. Kendi görüşlerini oluşturabilmeleri için sansürlenen içeriği kamuoyuna sunmak amacıyla, daha sonra en önemli katkıları jW'nin bir ekinde yayınladık.

Kısa bir süre önce Tagesspiegel'in haberine karşı Alman Basın Konseyi'ne bir şikayette bulunduk. Gazete ocak ayında Junge Welt tarafından Berlin'de düzenlenen Uluslararası Rosa Luxemburg Konferansı'nın Hamas'ın tecavüzlerinin inkar edildiği bir “İsrail düşmanları toplantısı” olduğunu delilsiz bir şekilde iddia etmişti. Los Angeles'taki Simon Wiesenthal Merkezi'nin (SWC) Tagesspiegel'in makalesine atıfta bulunarak konferansı “Yahudi karşıtı bir nefret festivali” olarak tanımlamasının ardından, aynı Tagesspiegel gazetecisi SWC'nin “Yahudi karşıtı patlamalar” sonrasında konferansı kınadığını bildirebilmiştir. Tagesspiegel böylece kendi başlattığı bir alıntı karteli aracılığıyla kanıtlanmamış iddialarını görünür gerçeklere dönüştürmüştür. Bu şekilde kurgulanan antisemitizm suçlaması daha sonra Junge Welt hakkındaki Wikipedia girdisinde de yer bulmuştur.

Bir gazetenin Anayasayı Koruma Örgütü tarafından izlenmesi halinde bunun ifade özgürlüğüne karşı bir koz olarak kullanılabileceğini düşünüyor musunuz?

Günlük bir gazetenin anayasayı koruma raporunda adının geçmesi basın ve düşünce özgürlüğünü kesinlikle tehlikeye atmaktadır. Federal Anayasa Mahkemesi 2005'ta aşırı sağcı bir haftalık gazetenin davasında dönüm noktası niteliğinde bir karar vermiş ve bu nedenle gazetenin adının raporda yer almasına artık izin verilmedi. Bu durum Junge Welt için de geçerli olmalı.

Marksist bir gazete olarak sınıf mücadelesini savunmamız federal hükümet ve istihbaratına göre anayasanın ihlalidir. Eğer mahkeme bu saçma değerlendirmeyi kabul ederse, o zaman burjuva sosyal bilimciler, solcu sosyal demokratlar ve sendikacılar da anayasaya düşman olmakla zan altında kalacaklardır.

Berlin İdare Mahkemesi bile Mart 2022'de acil başvurumuzu reddederken, Junge Welt'in anayasa koruma raporuna dahil edilmesiyle basın özgürlüğünün ihlal edildiğini kabul etti - ancak mahkemeye göre gizli servis tarafından sağlanan “aşırılık” göstergeleri nedeniyle gazete bunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu gerekçe, 18 Temmuz'daki duruşma için en kötüsünden korkmak için sebep veriyor.

Şu anda, hükümet politikacılarının da ifade ettiği gibi, Almanya'yı “savaşa hazır” hale getirmek için devletin hızla gerici-militarist bir şekilde yeniden örgütlenmesine tanık oluyoruz. Bu bağlamda, NATO'nun Ukrayna'da Rusya'ya karşı yürüttüğü vekalet savaşı ve Gazze'deki savaşın arka planında bu var. 1950'lerde Soğuk Savaş sırasında komünistlere yönelik zulümden ve 1970'lerde RAF ile devlet arasındaki çatışmadan bu yana Almanya'da ifade özgürlüğüne yönelik muhtemelen en şiddetli saldırıları yaşıyoruz. Bugün İsrail ile koşulsuz dayanışmanın “varlık nedeni”ne alenen karşı çıkan herkes işini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu sadece kamu medyasındaki gazeteciler için geçerli değil, sosyal hizmet uzmanları bile Filistin Kongresi'ne katıldıktan sonra işten çıkarıldı. Berlin Hür Üniversitesi’nde bir Filistin kampının polis tarafından boşaltılmasını protesto eden açık bir mektup yazan profesörler, Eğitim Bakanı tarafından anayasa karşıtı olmakla suçlandı.

Bu saldırı ve ihlallere karşı nasıl örgütlenebilir?

Junge Welt olarak Türkiye'de özgür basına yönelik devlet saldırılarını, gazetecilere yönelik saçma sapan davaları, hapisteki medya çalışanlarını, yasaklanan gazeteleri ve kapatılan yayın kuruluşlarını düzenli olarak haberleştirdik. Junge Welt şu anda yasaklanma tehdidi altında değil. Ancak hükümet, gizli servisin yardımıyla Junge Welt'in “etki alanını ortadan kaldırmak” istediğini açıkça ilan etti. Yurtdışındaki medyanın bu konuda haber yapması, Almanya'da fikir ve basın özgürlüğünün savunulmasına da yardımcı oluyor. Ne de olsa Alman hükümeti kendisini dünya çapında bir demokrasi ve özgürlük feneri olarak sunmaya çalışıyor. Dava konusı gelecekte başkalarını da etkileyebilecek fikir ve basın özgürlüğüne ilişkin temel meselelerle ilgili. Her halükârda Verlag 8.Mai GmbH, Federal Anayasa Mahkemesi'ne ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar tüm mercilerde haklarını savunmaya kararlı. Ancak, bu çok pahalıya mal olacak - yaklaşık 100.000 avro olduğunu tahmin ediyoruz. Özgür basın ve bağımsız haberciliği önemseyen herkesin dayanışmasına ihtiyacımız var.