Derse yetişir gibi sabahın körü koştur koştur otobüse yetişiyoruz. Ne? Cezaevine gidiyoruz. Akademisyenler sabahları yoklama vermesin diye.

30 Mart Salı sabahı: Barış İçin Akademisyenler, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzalayıp üstlerinde oluşan baskıya rağmen sözlerinin arkasında olduğunu söyledikten sonra tutuklanan üç akademisyen; Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy için özgürlük nöbeti tutmaya Kaya ve Ersoy’un bulunduğu Silivri Cezaevi’nin önüne gidiyoruz.
Yıllarca kapağında üniversite kapılarının fotoğrafları olan test kitaplarına gömüldükten sonra, akademisyenler için hapishane kapısına gidiyoruz.

Otobüste muavin mikrofonu, edebiyatçı - doktor Ayşegül Tözeren’de; “arkadaşlar Vatan’da kısa bir mola vereceğiz…” Yol uzun, lakin bu mola fikri kimseye sıcak gelmediğinden molasız gitme kararı alıyoruz. Mikrofonu eline alan bir başka arkadaş, türkü söylüyor…

Ocak ayında pek çok akademisyen, ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bir bildiri yayınladı. Savaşın karşısında duran bu bildirinin ardından, akademisyenlere yönelik pek çok baskı uygulandı. Soruşturmalar, görevden uzaklaştırmalar…
Pek çok meslek grubu ve oluşumdan Barış İçin Akademisyenler’in yanında olduklarını belirten açıklamalar geldi.
10 Mart’ta bildiriyi imzalayan akademisyenlerden dördü, bildirideki sözlerinin arkasında olduklarını belirten bir açıklama yaptıktan hemen sonra evlerine polis baskını yapıldı. Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy mahkemeye sevk edildi ve tutuklandı. Akademisyenlerden Meral Camcı yurt dışındaydı.

Biz bu üç akademisyene özgürlük nöbeti için Silivri’ye giderken, Meral Camcı’dan gelen, Türkiye’ye döneceğini ve hala sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen mektup, otobüsün muavin mikrofonundan okunuyor. Biz Silivri’ye giderken Camcı da tutuklanıp Bakırköy Cezaevi’ne gönderilme ihtimaline rağmen Paris’ten İstanbul’a uçuyor.
Bize bir dipnot gösterenin 40 yıl yoldaşı oluruz! Barış İçin Herkes oluşumunun çağrısıyla; sanatçılar, gazeteciler, avukatlar, tutuklu akademisyenlerin öğrencileri, çoğu işinden olmuş akademisyenler ve daha pek çok oluşumdan gelen insan aynı otobüste. Çoğumuz birbirimizi tanımıyoruz. Ama hep birlikte üniversite kantini havasında bir otobüs yolculuğu yapıyoruz.
Silivri Cezaevi önüne varıyoruz. Öğrenci eylemi başlangıcı gibi bir atmosfer, akademisyenler pankart dağıtıyor, afiş açıyor, açık kürsü kuruluyor… Düzenlenen forumda, özgürlük nöbeti için gelenler bir kez daha ifade özgürlüğü ve barış talebinin altını çiziyor.
Barış diyen akademisyenlerin özgürlüğü için olduğu gibi barış deme özgürlüğümüz için de nöbet tutuyoruz.
Nöbet esnasında insanlar birbirlerine “nerelisin?” der gibi soruyor;
- Sen nerden atıldın?
- Filanca üniversiteden…
“Neresinden” der gibi soruyor;
- Hangi bölümden?
- Sosyoloji…
Mevzu akademisyenler olunca, insan daha kallavi, akademiye yakışır cümleler kurma ihtiyacı duyuyor ama… Konu akademik alt yapıya hacet bırakmıyor. Yalınkat sözlük bilgisiyle bakıldığında bile tüm sürecin zıt anlamlılıklar üzerine kurulduğu açıkça görülüyor. Başka dillerde konuşanları yargılayanlar, Türkçe’ye biraz daha hâkim olsa, akademisyenler bugün yargılanmıyor olurdu.
Akademisyenler; bir suça karışmak istememekle yargılanıyor. Bu suça ortak olmak istemiyoruz dedikleri için cezaevindeler. Barış diyorlar lakin terörle mücadele kanunuyla yargılanıyorlar. Barış isteyen akademisyenlere savaş açıldı.
Uçurtmayı Vurmasınlar filminde bir sahne vardı; cezaevi müdürü, bir görevliye koğuşta bulunan bir kitabı yakmasını söylüyor. Sonra birini daha görevlendiriyor, git yakılıp yakılmadığına bak. Birini daha görevlendiriyor, git yakılıp yakılmadığına bakılıp bakılmadığına bak…
Mevzu başka bir gidiş yoluyla da olsa bu sisteme evriliyor. Barış diyen görevden uzaklaştırılıyor. Barış dediği için görevden uzaklaştırılan, sözümüzün arkasındayız demesinin ardından bu kez tutuklanıyor.
Eminiz ki içerdeki hocalar, sınav kâğıtlarında sırf sonuca değil gidiş yoluna da bakarak not veren hocalar. Lakin bu gidiş gidiş değil…
Silivri Cezaevi’nin hemen yakınında bir okul var. Oradaki öğrencilerin takribi 10 yıl hazırlanacağı üniversitedeki müstakbel hocaları, hemen yanı başlarındaki hapishanede. Devletin fırsatı ayağa getirme anlayışı…
Barış diyen akademisyenleri üniversiteden uzak tutmak istiyorlar. Şimdilik kreşlerde barış demek serbest…
Ben bu yazıyı yazarken, akademisyen Meral Camcı, Çağlayan Adliyesi’nde…
Barış diyen hocaların dersi boş geçmiyor. Hoca gelemezse, öğrencileri onun olduğu yere gidiyor. Silivri ve Bakırköy’deki özgürlük nöbetleri devam ediyor. Tutuklu akademisyenler 22 Nisan’da mahkemeye çıkacak.
Barış diyen akademisyenlere özgürlük!