Barış Doster BirGün TV’ye değerlendirdi: Kandan beslenen bu unsurlar daha çok baş ağrıtacak
Bu yaşananlar elbette ki sürpriz değil. Uzunca bir zamandır Türkiye’nin Soçi sürecinin, Astana platformunun bir bileşeni olarak barış eli uzatmak zorunda kalacağını hepimiz görüyorduk. İktidarın kendi ideolojik, tarihsel, politik, sınıfsal tercihlerinden bağımsız olarak koşullar bunu dayatıyordu.
Mart 2011’den bu yana emperyalizm tarafından karıştırılan ama direnen Suriye’nin direncinin yanında, Türkiye’nin dinamiklerinin, gücünün, devlet kapasitesinin Suriye’de iktidarın istediği bir değişikliği yaratamamasından kaynaklanan koşullar da bunu dayatıyordu. Ayrıca bölgesel dinamikler; Rusya’nın topu tüfeğiyle, silahıyla Suriye’ye destek vermesi, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik bütün emperyalist saldırılarından bölgesel bir aktör olarak nüfusunu arttırarak çıkan İran’ın varlığı ve Hizbullah’ın sahadaki mukavemeti bunu dayatıyordu.
HALKI HAZIRLIYORLAR
Uzun bir zamandır, hem ana akım medyada hem de iktidarı destekleyen medyada Suriye ve Türkiye arasında alt düzeyde temasların olduğu, istihbarat düzeyinde temaslar olduğu yazılıp çiziliyordu hatta birkaç yıl evvel Moskova’nın Rusya’nın ev sahipliğinde Türkiye’nin ve Suriye’nin istihbarat örgütleri başkanları görüşmüşlerdi. Şimdi gelinen aşamada alt düzeydeki temasların daha yukarı düzeylere çıkarılmak istendiğini görüyoruz.
İletişimde hep şunu söylerler “Kamuoyu yoktur, oluşturulur” belli ki bir kamuoyu oluşturma çabasının tam içerisindeyiz. Belli ki kamuoyu buna alışsın diye bu işin alt yapısı uzun bir zamandır dış işleri bakanlığı, istihbarat örgütleri mutfağında pişirilmiş. Dış işleri bakanının bunu paylaşması tesadüf olamaz. Bundan birkaç hafta önce Tahran ev sahipliğinde gerçekleşen zirvede de zaten İran Türkiye Rusya bu muhakkak konuşulmuştur. Hemen onun ardından Erdoğan’ın Putin’in misafiri olarak Rusya’ya gittiği ve yaptıkları ikili görüşmede de bu muhakkak konuşulmuştur. Bu zamanlama açısından tesadüf olamaz.
Özgür Suriye Ordusu’nun Türkiye karşıtı eylemlere, kalkışması, ay yıldızlı bayrağımızı yakacak kadar pervasızlaşmaları şunu gösteriyor: Demek ki onlar da Türkiye-Suriye arasındaki bu temaslardan ÖSO bileşenleri de haberdar.
EMPERYALİZMİN TAŞERONLARI
Bu grupları ABD emperyalizmi onun yancısı olan Avrupa emperyalizmi ve onların bölgesel müttefikleri özellikle Suudi Arabistan liderliğindeki körfez rejimleri kullanıyorlar mıdır? Evet kesinlikle kullanıyorlardır.
AKP hükümetinin bu gruplara uzun zamandır verdiği destek yanlıştı. Bu grupların içerisinde büyük güçlerin ve bölgesel aktörlerin istihbarat örgütleri cirit atıyor.
En önemlisi kanın artarak akmasını isteyen bu grupların tamamı, etnik mezhepsel unsurlardan yani orta çağ kalıntısı zihniyetten besleniyorlar. Bu cihatçı, tekbirci gruplar ABD emperyalizminin bölgedeki varlığı için adeta mühürlü davetiye işlevi görüyorlar.
Nasıl ki başından beri ABD, Ukrayna’daki savaşın sürmesini istiyor, Amerikan silah sanayisi, NATO bu durumdan memnun, bunlar da benzer şekilde memnunlar.
Bu cihatçılar, unsurlar bizim başımızı ağrıtacaklar. Bunlar büyük bir sorundur, bir ulusal güvenlik, beka sorunudur. Bildikleri tek iş savaşmak ve kafa kesmek. Bu nedenle bu sorunu asgariye indirmek, bunların elinden silahlarını alıp yargı önüne çıkarmak için Ankara’nın olağan üstü bir çabası ve Türkiye ile Suriye’nin iş birliği gerekir.
DOĞRUDAN TEMAS ŞART
2011’den bu yana Suriye’de yaşananlardan da ABD emperyalizmi memnun memnun. İsrail siyonizmi memnun memnun. ABD’nin bölgesel müttefikleri memnun memnun.
Ancak şu bir gerçeklik ki, Şam yönetimi direndi ve kazandı. Bunu Fransa lideri Macron da söylüyor, Amerikalı generaller ve kongre üyeleri ile Alman istihbaratı da kabul ediyor.
O yüzden Türkiye’nin 911 km sınıra sahip olduğu bir devletle artık Rusya üzerinden değil, artık İran üzerinden değil doğrudan yüz yüze birinci elden konuşmasının zamanı gelmiştir, hatta geçmiş bulunmaktadır. Gerekli öz eleştiri verilerek, gerekli dersler çıkarılarak bir an evvel Ankara ve Şam ile doğrudan temas kurulmalı. Çünkü Suriye devletinin bağımsızlığı, egemenliği, bütünlüğü demek aynı zaman da Irak’ın, İran’ın, Türkiye’nin de bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği birliği demektir.
ABD emperyalizminin ve Avrupa emperyalizminin bu coğrafyaya müdahale etmesini engellemenin yolu da, bölge ülkelerinin, uluslarının doğrudan konuşmasından geçer. Biz aramızdaki diyalogu zayıflatırsak ABD gelir.
Ne ABD’nin devlet kapasitesinin ne Türkiye’nin devlet kapasitesinin Suriye’de Esat’ı deviremediği görüldü, bu çok net. Kısa vadede, Türkiye’nin hem iktisadi durumu hem dış politikadaki durumu, hem de seçim sürecine girmiş olması sebebiyle kurumsal düzeyde diplomatik olarak belli adımların atılmasını bekleyebiliriz. Ama kısa vadede yeniden Esat’la bir araya gelmek “komşum”, “kardeşim”, “dostum” demek gerçekçi olmaz. Çünkü arada büyük bir gerilim söz konusu. AKP önderliği böylesi bir fotoğraf vermeyi kendi tabanına ve kamuoyuna izah edemez.