Türkiye’de insanların birbirleriyle tartışmayı bilmediklerini artık kabul edelim. Bunun en temel nedenlerinden birisi insanların “çok bilmesi”, hatta her şeyi bilmesi!

İnsan her şeyi bilebilir mi? Elbette ki hayır! Ama bizim solcularımızda ve İslamcılarımızda gördüğümüz temel özellik nedir? Her şeyi biliyor gibi her şeyin üzerine aynı şablonu oturtmaları! Peki liberallerimizin özelliği nedir? Onların da özelliği iktidara yaranmak için her önüne gelene el vermeleri! Liberaller kadar harama düşkün bir kesim olmadı bu ülkede.

O zaman ne oluyor? Kısırdöngü devam ediyor, insanların büyük bölümü her biri kendi esas yalanına dayanarak aynı laflarla dünyayı açıklıyor, Türkiye’yi açıklıyor, insanı açıklıyor, sanatı açıklıyor… Adam konuşunca soruyorsun, bu öyle değil, sen o dediğini nereden çıkardın? Adamın yanıtı hazır: biliyorum işte, herkes biliyor! İyi ama nereden biliyorsun? Adamı imtihan etmek güzel bir şey değil diyorlar, sıkıcı, ayıp! İyi ama diyorsun, sen yalan söylüyorsun, çünkü o dediğinin aslı öyle değil! O zaman da yanıtı hazır: Sen tartışmayı bilmiyorsun!

Bu ülke böyle, bilip bilmeden konuşanların ülkesi.

Hasip Kaplan meselesi için diyeceğim net: Ne Hasip Kaplan ırkçıdır, ne de Sırrı Süreyya onu ırkçı olarak bilir!

İnsanların dengesi bozulmuşken, acılı bir sesle konuşunca, acısı tanıklıklarında, gerçeklikte olunca o kişi “sınırı aşınca” “ırkçı ya da faşist” olmaz, tam aksine acılı sesiyle öfkesini dile getirmiş olur. Bu konuda Shakespeare’in bir oyununda geçen mükemmel diyalogla:

“Anladığım sözleriniz değil, sesinizdeki gizlenmiş öfkedir.”

Bu nedenle, bu tartışmanın şirazesinden çıkıp, suçlamalar ile devam etmesi hiç hayra alamet değil. HDP’nin başkanının kim olacağına HDP’liler karar verir, ama bunlar için kongre yaparlar, tartışırlar, oy verirler, kendileri seçerler, bu meşrudur, onların hakkıdır. Bu tartışmanın bizzat HDP üyelerinin birbirini suçlamaya hatta ağır ithamlar da bulunmaya doğru dönüşmesi hiç iyi değil. Sakin olun, birbirinizi dinleyin, istediklerinizi düşünüp taşınıp yapın.

Türkiye’de soğukkanlı ve bilinçli tartışma yapmayan insanların her konuda ahkâm kesmesinin net sonucu bunların çoğunun sahneye çıkmak için, yani hak etmedikleri konumları elde etmek için başkalarını itham etmesidir. Neden Türkiye’de HDP’nin merkezi ve Türkiye’nin bütününü anlatan ve bütününe seslenen bir dergisi yok? O zaman Türkiye’de insanlara ve tabandaki insanlara gerçekten seslenen ve özgün fikirlerini, demokratik haklarını anlatan sesi yankı bulmaz mı? Bu insanların çoğu barışı savunuyor, ama ortada ne bir barış projesi var, ne barış yapacak kesimlerin birbirleri için düşündükleri var, ne de barışın halka nasıl anlatılacağına dair bir hazırlık var. Barış mikrofonla gelmez yiğitler, mikrofon başına geçince çünkü çoğunuz birbirini yemekten asıl düşüncelerinizi anlatamıyorsunuz. Bu iş geçmişteki gibi “akil insanlarla” yapılamaz çünkü onların çoğu ne akıllı idi ne de gerçekten barış için çalışıyordu!

Acı çeken insanlar soğukkanlı ve sakince konuşmazlar, tam tersine, içe gömülürler ve aniden keskin çıkışlar yaparlar, bu nedenle size söyleyeceğim şu, bilip bilmeden konuşmak bağırmak çağırmak ve keskin çıkışlar yapmak siyasetçinin işi değil, tam tersine OTORİTERYEN ŞAHSİYETİN bir özelliğidir ve genellikle yıkım getirir.

Türkiye’de hayat sanıldığından daha fazla tekerrür ile kurulu: çünkü sorunlar çözülmüyor, sorunlar üzerine tartışmalar kısırdöngü halini almış durumda, bu nedenle “çözüm önerileri de tekrarlıyor”.

Birbirinizi dinlemediğiniz için kavga ediyorsunuz diyorum insanlara, onlar da dönüp sen hangi taraftansın diyorlar, ben sizden değilim, çünkü siz ne kendinizi biliyorsunuz ne de karşınızdakini dinliyorsunuz diyorum, o zaman da çözüm arayan birbirini yer diyorlar, ben de şaşkın şaşkın bakıyorum onlara, Allah size yardım etsin diyorum ve bırakıyorum. Çünkü yapacak bir şey yok! Gerçek şu, koltuk kavgası denilen şeyin özelliği Türkiye’de nettir:

Sağda solda, dindarında, azınlığında, muhalifinde ve iktidarın borazancıbaşında aynı şeyi görüyoruz: bir mevki edinmek için, o mevkii hak eden insana saldırmak bu ülkede olağan bir şey, bir mevkii elde edince ise, haksız yere edinilmiş olduğu için o mevkie gelmelerine yardım eden insanları doyurmaktan o mevkiinin gerekliliklerini yerine getiremiyorlar.

Bu ülkede kanın durması için artık sadakat değil liyakat ile mevkie gelinmesi ve insanların o mevkie çözüm üretmek için gelmesi lazım: kısaca Ovacık Belediye Başkanının meşruiyetine sahip olmanız lazım. O meşruiyeti kazanamadıktan sonra, birbirinizi yememeniz için önünüzde çok engel kalmaz.

İnsanların birbirini dinleyebilmesi ve hatta birbirlerine katlanabilmesi için: BARIŞ! Acıların artık yeni kan dökmeye değil, sanatla türküyle dillendirilmesi için Barış!