Barış sadece bir slogan değil. Polislerce eylemde gözaltına alınan Leningrad kuşatmasından sağ çıkmış Osipova’nın cesareti, onurlu duruşu yol gösteriyor.

Barış hareketi olmadan asla!

Rusya’nın saldırganlığı mı daha ön planda, NATO genişlemesi mi savaşa giden yolları inşa etti? Egemen bir ulus devletin hakları mı esas alınmalı, azınlık hakları ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı mı temel ilke olmalı? Ukrayna’da Nazilerin bulunması mı daha önemli, onları bahane ederek Ukrayna’ya saldıran Putin’in yayılmacılığı mı? Daha sayısız ikilikten bahsedebiliriz. Dünya tarihi ne zaman berrak bir iyi-kötü savaşı§na sahne oldu ki? Savaş tam da bu denklemlerin dışında yer alan barış umudunu silikleştirir.


Biraz daha açalım bu ikilikleri. Rusya’nın Kırım ilhakı ve Donbass’ı tanıması için hukuki insani pek çok gerekçesi var. İstersek bunların tümüyle yanlış olduğunu da düşünebiliriz. Sıradaki soru şu: Egemen bir devletin sınırlarına ve hükûmetine müdahale kabul edilemez cümlesine herhalde kimse itiraz edemez. Peki öyleyse Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, KKTC, Gürcistan’daki Abhazya ve Güney Osetya, Sırbıstan’dan ayrılan Kosova, Yugoslavya’dan ayrılan Bosna ve Bosna’dan ayrı bir oluşum olarak kalan Republika Sırpska, hakları için mücadele eden Doğu Türkistanlılar, İran Türkleri ve Kürtleri ve daha bir nice ulusal azınlık ya da grup. Örnekleri bilerek çok farklı bağlam ve coğrafyalardan seçtim. Burada amacım egemenlik hakkını silikleştirmek değil. Ama savaşa hayır demenin ve gerçek bir barış hareketinin ikiyüzlü, seçerek bazı prensipleri kullanmasına ayna tutmak.

Belli bir Ülkede Değil Tüm Dünya’da Barış İstemek: Savaş karşıtlığı çözümü kolay olmayan sayısız problemin barışçıl bir zeminde çözümünü sağlayacak bir zemin inşasıdır. Bir savaş çıktıktan sonra saldırganı kınamak son derce doğru ve gereklidir ama o kadar yetersizdir. Bu nedenle katman katman birikmiş ve dünyanın neredeyse tüm coğrafyalarında bulunan çoğunluk grubuna yaslanan egemen ulus devletler ve bunların genellikle baskısı altında bulunan azınlık grupları ve kendileri mazlumdan yana olmaktan ziyade bu farklılıkları derinleştirerek buradan yayılma, işgal ve nüfuz bölgeleri elde etme mücadelesi vererek bu farklı çıkarları kullanan büyük askeri güçler, devletler... Neden bu denklemin dışında bir bakış inşa etmiyoruz?

Dünyamız, küresel bir ekolojik yıkımla mı yüz yüze yoksa yeni virüslerin yayılmasıyla mı bir yok oluş sınırında diye düşünürken yeniden nükleer bir yok oluş riski tüm bunların üstünde bir ihtimal olarak karşımıza çıkmış durumda. Nükleer dengenin kolayca bir nükleer savaşın çıkışını önleyeceğini bilmemiz de giderek artan başka türlü risklerin ortaya çıktığı gerçeğini değiştirmiyor.

Formel Hukuk Doktrinleri değil, Sorunların Barışçıl Çözümü Prensibi!: İnsanlık birbiriyle kolayca uyum içinde olamayacak hukuk doktrinlerinden birini seçerek ahlaki bir erdem göstermiş olmayacak. Başta nükleer silahlar olmak üzere, kimyasal, biyolojik ve her türden kitle imha silahlarının yasaklanmasını her yerde her koşulda savunmadan belirli bir konuda haklı olsa ne kazanacak insanlık? Kendi devletinin ulusal egemenliğini ve sempati duyduğu ulusal azınlık grubunun haklarını savunup, başka devletlerin egemenliklerine müdahaleyi sempati duymadığı ulusal grupların da haklarının yanında durmayı başarmadan gerçek bir savaş karşıtlığı inşa etmek olanaksız. Bu nedenle belirli bir savaşa karşı çıkarken aynı anda savaşların temelini oluşturan emperyalist-kapitalist sisteme itiraz etmeden, bir askeri kampın varlığını ve yayılmasını diğerinin varlığına ve eylemlerine bağlı olarak meşrulaştıranları karşımıza almadan barış mücadelesi kazanılamaz.

OSIPOVA'NIN YOLU!

Saldırı sonrası Rusya içinde savaş karşıtlarının eylemlerini büyük bir hayranlıkla izledik. Leningrad kuşatmasından sağ çıkmış nükleer karşıtı aktivist Elena Osipova’nın cesareti, onurlu duruşu ve polislerce gözaltına alınmasını dünya konuştu. Kimse bu cesur kadına o gün taşıdığı pankartın aslında Ukrayna’ya yönelik Putin’in saldırısını gölgelediği, konuyu saptırdığı suçlaması yapamadı. Ama Türkiye’de benzer bir söylem geliştirenler kolayca eski kafalı diye yaftalandı: “Şu anda tek gerçek Rusya’nın saldırganlığıdır, bunun dışındaki tüm yaklaşım, söz ve açıklamalar ahlaken ve fiilen Rusya’yı meşrulaştırmanın sinsi yollarıdır” dediler. Bunu da özel olarak sosyalistleri hedef alarak yaptılar. Oysa Türkiye’deki sosyalist entelektüel, oluşum ve partiler tam da Osipova’nın yaptığını yapıyor. Üstelik tüm savaşlar konusunda ve üstelik yıllardır.

Anımsayalım ne demişti Osipova tüm dünyada dikkat çeken eyleminde taşıdığı pankartta: "Tüm nükleer silahlar, eşzamanlı olarak tüm dünyada imha edilsin." Tam bir barış manifestosu. Bunu giderek tüm dünyada tüm saldırı silahları yok edilsin diye geliştirebiliriz. Birinci Dünya Savaşı sonrası bu konuda koca bir literatür oluştu. 1960 sonrası uluslararası barış hareketinin çabalarıyla önemli belgeler ortaya çıktı. Bugün daha fazlasını yapmak dışında hiçbir seçeneğimiz yok.

BARIŞ BİR SLOGAN DEĞİL

Barış bir Slogan değil, Uluslararası bir Siyasi programdır! Bu konuda oluşturulmuş uluslararası sözleşmeler de mevcut. Nitekim Osipova’nın milyonlarca kez paylaşılan fotoğrafında yazan sözün aslında Birleşmiş Milletler sözleşmesi olarak karşılığı da var: Birleşmiş Milletler Nükleer Silahların Yasaklanması Sözleşmesi. Sözleşme var ama ne acıdır ki hiçbir nükleer silah sahibi ülke imzalamamış. 2021'de yürürlüğe giren sözleşmeyi imzalayan ülke sayısı 86. İmzalamayan ülkelerden dikkat çekenleri sayalım: Bolivya, Brezilya, G. Afrika, Y. Zelanda, Küba, Vietnam, Kazakistan, Avusturya, Şili, İrlanda, Venezuela, Meksika, Filistin. Peki imzalamayanlar: ABD, Rusya, Fransa, Britanya, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, gizli nükleer İsrail, NATO üyeleri, nükleerleşen İran ve evet maalesef Türkiye.

Osipova'nın “sözleşmesini” tüm ülkelere imzalatacak bir barış hareketi dışında seçeneğimiz yok. Rusya’nın derhal geri çekilmesi talebinin hemen yanına (isterseniz hemen altına ya da ardına da koyabilirsiniz) nükleer silahların top yekûn imhasından başlayarak kapsamlı bir silahlanmanın azaltılması talebi, iklim krizi gibi yakıcı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Tek yol barış.