Bu günlerde Cenevre’de devam eden Dünya Sağlık Asamblesi’nin (DSA) ana teması bu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gerekçesini anlatıyor. Barış sağlığın ön koşulu iken tersi de doğrudur, sağlık da barışın ön koşuludur. Başta dezavantajlı gruplar olmak üzere tüm toplumun sağlıklı olması için gerekenleri yapmazsanız eşitsizliğin, dışlanmışlığın, ötekileştirilmenin önüne geçemezsiniz. Sağlıkta eşitliği sağlamak ise toplumda güveni ve barışı güçlendirir.

DSA her yıl mayıs ayında toplanıyor, DSÖ’nün en üst karar organı, 194 üye ülkenin resmi temsilcilerinin yanında Dünya Tabipler Birliği gibi ilgili kurumların temsilcileri de katılıyor. COVID-19 sonrası yeni küresel salgınlara hazırlık, Rusya-Ukrayna savaşının Ukrayna’daki sağlık altyapısına etkileri ve DSÖ’nün başlattığı Küresel Sağlık için Barış Girişimi projesi bu yılın önemli gündemleri.

KORKUNÇ BİRLİKTELİK

Toplantıda DSÖ Başkanlığı’na yeniden seçilen Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus dünyanın sağlıktaki durumunu şu ifadelerle özetledi: “İklim değişikliği, eşitsizlik ve jeopolitik rekabetin körüklediği hastalık, kuraklık, kıtlık ve savaşın korkunç birlikteliği ile karşı karşıyayız.”

Bunun arka planını, insanın icat ettiği çıkar, kâr, hegemonya üzerine kurulu düzeni dillendirmiyor ama tabloyu iyi tarif ediyor.

COVID-19, Ebola, maymun çiçeği, sebebi bilinmeyen hepatitler, Afganistan, Etiyopya, Somali, Güney Sudan, Suriye, Ukrayna, Yemen’de savaşlar, “kompleks insani kriz” diye tanımladıkları korkunç haller… Sağlık kurumları dahi saldırıya uğruyor. DSÖ verilerine göre bu yıl içinde sağlık kurumlarına 14 ülkede 373 saldırı oldu ve 131 sağlık çalışanı yaralandı. Uluslararası hukukun bu kadar açık ihlali bile sıradanlaşıyor.

Savaş en kötüsü. Toplumların dayandığı tüm kurumları çökertiyor, ölümler, yaralanmalar, sakat kalmalar, göçler bitmiyor. Sağlık kurumları, kentlerin altyapısı zarar görüyor, çocuklar önlenebilir hastalıklardan ölüyor, kadınlar cinsel şiddete uğruyor, güvenli doğum yapamıyor. Psikolojik hasarlar ise yıllarca sürüyor ya da hiç silinmiyor. Nükleer tehdit gündemden düşmüyor.

Savaş, açlık ve hastalık kardeştir. Pek çok savaşta cephede ölenlerden fazlası hastalıklardan ölmüştür. Çok örneği var. Dünyanın gördüğü en büyük pandeminin, 1918’de Birinci Dünya Savaşı sırasında çıkması tesadüf değildir. Bugün çocuk felcinin dünyadan silinmesi önündeki en büyük engeli Afganistan ve Pakistan’ın güvenli olmayan bölgelerinin oluşturması da öyle. Şimdi de salgınlar, savaşlar, açlık, kıtlık iç içe geçmiştir.

PANDEMİ BİTMEDİ

DSÖ Başkanı toplantıdaki konuşmasında pek çok yerde sınırlamaların kaldırıldığını ama pandeminin bitmediğini rakamlarıyla anlattı. DSÖ’ye dünya genelinde 6 milyonun üzerinde COVID-19’a bağlı ölüm bildirildiğini ancak kendi hesaplamalarına göre bunun yaklaşık 15 milyon olduğunu aktardı. Tüm bölgelerde yaklaşık 70 ülkede vaka sayılarının artışta olduğunu, üstelik bunun azalan test sayılarıyla birlikte gerçekleştiğini söyledi. Virüsün her fırsatta bizi şaşırttığını, tekrarlayan fırtınalara neden olduğunu ve bundan sonrasının da henüz tahmin edilemediğini bildirdi. “Kendimizi tehlikeye atacak biçimde gardımızı indiriyoruz” dedi.

Test sayısı ve sekans incelemelerini azaltarak virüsün evrimine karşı gözlerimizi kapatıyoruz. Özellikle yoksul ülkelerde bir milyar kişi aşısız. Ana hedeflere ulaşılamadı. Sağlık çalışanlarının, altta yatan önemli hastalığı olanların ve 60 yaş üstü insanların tamamı ile genel toplumun yüzde 70’inin aşılanması gerekiyor. Salgının gidişine dair DSÖ Başkanı’nın belirttiği bu öngörülemezlik hali kritiktir, dikkate alınmalı ve önlemlere devam edilmelidir.

Dünyanın içinde bulunduğu, DSÖ’nün tanımıyla “korkunç birliktelik” hali sömürü, savaş, doğa katliamı, eşitsizlikler bitmedikçe son bulmayacak. Sağlık için ülkelerin birlikte davranması, çelişki ve çatışmaları çözmesi gerekiyor. Olur mu? Neden olmasın, başka bir dünyanın mümkün olduğunu, daha kötüsüyle karşılaşmamak için daha iyisini isteyip mücadele etmek gerektiğini biliyoruz.