2015 Haziran ayında halkın değişim talebini açıkça ortaya koymasıyla birlikte seçim sonuçlarından hiç memnun olmayan iktidarın Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “HDP bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yapar” demişti. Henüz seçilmiş bir milletvekili olarak Meclis’te temsil hakkını seçmeninin oylarıyla kazanmış bir partinin süreçle tehdit edilmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmiştim. “Hiç merak etmeyin yeni mecliste barışı sağlayacak yüzü sola dönük, yani barışı ilke edinmiş çoğunluk var. Barışın filmini birlikte yapacağız. Barbarlar ve barışı cümle içinde kullanarak kirletenler öğrenebilsinler diye” demiştim.

Barışın siyasi bir malzeme olmadığını, iktidarın istediği gibi davrananlara ikram edeceği bir koz olmadığını anlatmak istiyordum. Kamuoyunda kuvvetli bir karşılık bulan bu mesajı “acemilikle” yazdığımı düşünenler olmuştu. Oysa ayrımcılığın, ideolojik dayatma ve saldırının doğurduğu kötülüğün acemisi değildim. “Hayır!” demiştim. Barışı içselleştirenlerin barıştan anladığı tektir. Barış evrenseldir.

Hemen ardından Meclis’te eşitlik ve barış isteyenlerin çoğalmasından, çok sesli temsilden ve ağır bir yenilgiden rahatsız olan iktidar, toplumsal düzeni zora sokacak şiddet ve nefret iklimi üzerinden karşıtlık ve kışkırtmayla seçimin iptaline giden bir süreç yaratmayı tercih etti. O günden bu güne kimimiz Alevi, kimimiz Kürt, kimimiz sosyalist, idealist, emekçi, kadın, hak savunan, muhalif, aykırı, ses çıkaran, yalnız, kalabalık, örgütlü, örgütsüz olduğumuz için terörist, ajan, hain ilan ediliyoruz. Kimimiz öldük, kimimiz tutsak, kimimiz cenderede, kimimiz aç…

Tarihin, toplum hafızasının anlattıklarını siyasetin yorumundan, müdahalesinden bağımsız ele alan vicdan, gerçek ve kalıcı bir barış için şarttır. O vicdan her canlıyı şiddetten uzak tutmalıdır. Hangi siyasi görüşte olursa olsun, kime oy verirse versin herkes içindir barış. Eşit ve adil bir düzen için gereklidir. Hoşgörü, tahammül, iyilik, şefkat, sevgi içerir. Temizdir. Şiddetten, baskıdan uzaktır.

***

Elbette barış için tarife, bu sözcüklere ihtiyaç olmamalı. Ancak önceki gün mecliste barbarların saldırısına uğrayan İyi Parti Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’ün hayatını tehlikeye atacak denli şiddete maruz kalışı bize ihtiyacı gösteriyor. Saldırgan AKP Bursa Milletvekili Zafer Işık’a Genel Kurul'a sadece iki birleşim katılmama cezası verilmesi ise şiddetin olağanlığına en güzel örnek. Şiddet bizim ülkemizde artık ideolojik ve sıradan. Her gün barışı korumak için şiddete karşı güvence yaratması gereken mecliste bile şiddete tanık oluyoruz. Bizi yöneten kindarlar, tahammülsüzler olanca hınçlarıyla birbirlerine savurdukları yumruğu sokakta, evde, okulda bize savuruyor. O öfke her gün can alıyor.

Barış için söz söylemek bugün artık çok daha zor. Barış isteyenlerin meydanlarda bombayla katledildiği, savaşa, silaha karşı olmanın soruşturmalara sebep gösterildiği bir zamandayız. Akademisyenleri işsiz bırakan, sürgün eden, hekimlik onuru ve tarafsızlığıyla yanı başımızdaki savaşı sorgulayan Şebnem Korur Fincancı’yı hapseden, meslek örgütlerini, sendikaları hedef alan iktidarın diline esir olmadan barışın diliyle seslenmek zorundayız.

Bir arada farklılıklarımızla yaşayabilmemiz için barışı ideolojik baskılardan ve iktidarın hegemonyasından kurtarmamız gerekli. Ülkemiz için konuşuyorsak yurttaşların mutluluğu, halkların kardeşliği, dış ülkelerle ilişkilerin seyrinin ötesinde toplumsal kavrayış ve hoşgörüye varan uzun bir yolumuz var. Barışın bağımsızlığımızın ve mutluluğumuzun güvencesi olduğunu anlamak ve anlatmak için siyasetin dayattığı ırk, inanç, aidiyet tahammülsüzlüğünden çıkmak, sorular sormak, sonuç çıkartmakla başlayabilmeliyiz. Bu kimi zaman sığınmacıların hakkı, kimi zaman komşularımızla ilişkilerimiz, kimi zaman şiddet gören insanlarımız, kimi zaman 6 yaşında cemaatte tecavüze uğrayan çocuk, kimi zaman kendimiz, kimi zaman başkaları için böyle.

Son dönemde ülkeler arasındaki gerginliği artıran siyaset tercihleri nedeniyle barış ve dayanışma adımlarının her zamankinden daha değerli olduğunu düşünerek Ege Barış ve İletişim Derneği yönetimi olarak ülkemiz ve Ege ve Akdeniz’den dünyaya barış için kültürel ve insani ilişkilerin gelişimi için çaba harcamayı önemsiyoruz.

Bu çerçevede İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer ile Yunanistan'ın Attika bölgesindeki Vyronas'ın Belediye Başkanı Grigoris Katopodis ve Kesariani'nin Belediye Başkanı Christos Voscopoulos arasında "Dostluk ve İşbirliği Beyanı" imzalanmasına yönelik girişimimizle 11 Kasım günü Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde anlamlı bir adım atıldı. Bu beyanla Akdeniz'de barışın kalıcılığı için toplumlar arasındaki dostluk ilişkilerinin ve farkındalığın geliştirilmesi, iki ülke vatandaşlarının çok yönlü iletişiminin teşvik edilmesi amaçlanıyor. Bu buluşmanın paydaşları arasında olmaktan ve Yunanistan'dan gelen belediye başkanlarını ağırlamaktan mutluluk duyduk. Ege Barış ve İletişim Derneği olarak SINIPARXI (Midilli) ve PADOP (Atina) Dernekleri ile birlikte barışı kurmak ve korumak amaçlı birliktelikler ve etkinlikler düzenlemeyi önemseyerek sürdürüyoruz.

Derneğimiz tarafından ilki 2019’da verilen Barışa Ömür Boyu Emek Ödülü bu yıl İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e ve Uluslararası Örgütler ve Küreselleşme Gözlemevi (PADOP) Başkanı Panos Trigazis'e verildi. Barışa katkısını görevden çok bir yaşam biçimi olarak benimsemiş bu iki siyasetçiyi ödüle değer bulduk. Tunç Soyer’e çoğulcu, demokratik ve barışçı belediyecilik uygulamaları, barışı Akdeniz ölçeğinde genişletmeye dönük çabaları, Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde başlattığı Ege’de kalıcı barış çalışmaları, yaşamı boyunca sürdürdüğü doğayla barışık, çevre ve insan haklarına saygılı kimliği nedeniyle ödülü Bülent Tanık başkanlığında yönetim kurulu üyelerimizin katılımıyla iletildi.

Birkaç gündür komşu topraklardayım. Ortak ve kadim tarihimizin iki ülke kültürü üzerindeki etkilerinin Türk ve Yunan halklarını birbirine ne denli yakınlaştırdığına tanıklık ediyorum. Ortak acıların izleri de yerli yerinde duruyor. Mübadele sırasında Foça’dan gelenlerin yerleştiği Nea Fokea (Yeni Foça) kent meydanında bir heykel var. Bir kayığın içinde üst üste, sıkışık bir halde bilinmeze giden genç, yaşlı ve çocukların her birinin yüzlerindeki ifadeler tek tek özenle yansıtılmış. O kayıklar bugün de farklı ülkelerden kimi savaştan kaçan kimi yaşama savaşında sığınmacıları kıyılara taşıyor. Düşmanlık köpürtülüyor. Savaştan medet umuluyor.

Bize şiddete yol veren, iktidarını baskıyla, meramını dövüşle sürdüren tek kişiye bağımlı bir meclis değil, gerçekleri bilinç ve bilgiyle yorumlayan vicdanlı, ilkeli ve ahlaklı yöneticilerin dövüş yerine demokrasiyi koyduğu bir sistem gerekli. Ülkemiz daha iyi bir gelecek için şiddetin karşısında adil bir düzeni sağlayabilecek yetkiye sahip olanların yumruklarını, hakaretlerini, tekmesini değil hep en kimsesize, en ihtiyacı olana el uzatan yöneticileri hak ediyor.