Barış kendini dayatıyor

Silivri Cezaevi’nde kaldığı üç ayın sonunda tahliye olan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, ayağının tozuyla geldiği TBMM’de şunu sordu. “10 milletvekili arkadaşımız, 84 belediye başkanımız hala cezaevinde; ne oldu? Türkiye daha mı özgür? Barış mı geldi? Ekonomik olarak aydınlığa mı çıktık? Ne oldu?” Nisan ayında yıllık enflasyon 11.87’ye yükseldi. Markette domatesin kilosu 10, biberin 13 lira! Sınır Tanımayan Gazeteciler’in geçen hafta yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, geçen yıla göre 4 sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 155’inci sırada yer aldı. Seneye bir 4 sıra daha gerilersek, - ki neden olmasın, son 12 yılda 56 basamak düştük - Türkiye, ‘kara liste’ olarak adlandırılan en kötü durumdaki ülkelerin arasına girecek. Çatışmaları önlemek amacıyla kurulan Uluslararası Kriz Grubu’nun hazırladığı rapora göre 2015 yılının temmuz ayında Güneydoğu’da başlayan şiddet 21 ayda en az 2 bin 748 kişinin ölümüne, 100 bin kişinin evini kaybetmesine ve 400 bin kişinin de göç etmesine neden oldu. Ülkeyi, 33 yıldır hep aynı şiddet kapanına sıkıştıran milliyetçi söylem ve sertlik yanlısı güvenlikçi önlemler yeniden başrolde.

•••

Siyasetçilerin, aydınların, gazetecilerin hapsedilmesi hiçbir zaman ve hiçbir coğrafyada; ne huzur ve özgürlük getirdi, ne de barış ve ekonomik gelişme sağladı. Aksine, ‘üst akıl’ en kullanışlı kaynaklarını hep çözülmek bilmeyen iç meselelerden elde etti, etmeye de devam ediyor. Buna bir de, ABD’si-AB’si-Rusya’sı ile birlikte dünyada ne kadar hegemonik güç varsa hepsinin pay kapmak için toplandığı Ortadoğu’da, süreci akılcı bir yöntemle takip edip strateji belirlemek yerine, romantik Osmanlıcı hayallere kapılmış bir dış politika eşlik ettiğinde, vardığımız yer ortada. Başkanlık tutkusuyla demokrasinin ortadan kaldırıldığı, dolayısıyla başta Kürt meselesi olmak üzere pek çok sorunun çözümüne duvar örmüş bir Türkiye; dün mehterle soyunduğu Ortadoğu liderliğinden, bugün Rus askerleriyle YPG’lileri yan yana gösteren fotoğrafları, derin üzüntüyle birlikte, teslim ettiği Putin’den ve Rojava sınırında askerleri nöbet tutmaya başlayan Trump’dan destek bekleyen bir pozisyona evrildi.

Dünya elde silah koştururken, kimse hapishaneden yazılan şiirin bölücülüğünü duymuyor. Günü geldi, barış artık kendini dayatıyor

•••

Çözüm masasının dağılıp çatışmaların başladığı, şehirlerin yakılıp yıkıldığı, binlerce insanın öldüğü ya da göç etmek zorunda kaldığı, barış isteyen akademisyenlerin tek tek ayıklanıp üniversitelerden atıldığı ve Kürt siyasi temsilcilerinin hapiste olduğu bir süreçte gerçekleştirilen 16 Nisan referandumu, YSK’nın mühürsüz oy katkısıyla, Erdoğan lehine sonuçlandı. Bu süreçte MHP ile ortaklık kurulmuş ve milliyetçi-ulusalcı oylar, Türkiye’nin güvenliği adına, Suriye ve Irak’ta statü kazanmaya başlayan Kürtlerin önünün kesileceği vaadiyle kazanılmaya çalışılmıştı. TSK 24 Nisan’da Şengal ve Rojova’daki YPG hedeflerine hava saldırısı düzenledi. Rojava’daki hedefin çok yakınında Amerikan askerlerinin bulunması tansiyonu yükseltti. Türkiye’nin bu gerilimi arttırmak için motivasyonu, Rakka operasyonunun YPG öncülüğündeki DSG tarafından gerçekleştirilmesini engellemek. Seçenek olarak daha önce kabul görmemiş ÖSO öncülüğünde bir IŞİD temizliğinde ısrarcı. Bunun ne kadar gerçekçi olduğunu anlamak için durumu şöyle bir gözden geçirdiğimizde; Rakka’ya çok yaklaşmış, giriş kapısı sayılan Tabka’yı kontrol altına almış bir DGS varlığı görüyoruz. Türkiye’nin Şengal ve Rojova’daki YPG hedeflerine gerçekleştirdiği harekattan sonra ABD’li komutanların, YPG’li komutanlarla birlikte vurulan bölgeleri ziyaret ettiğini gösteren fotoğraflar yayınlandı. Bunlar da tıpkı Putin’e sunulan fotoğraflar gibi, Türkiye tarafından üzüntüyle karşılandı.

•••

Hasılı, Türkiye’nin ‘bir gece ansızın gelebilirim’ başlıklı son Ortadoğu politika hamleleri ‘birlikte hareket edelim’ dediği ABD ve Rusya tarafından pek hoş karşılanmışa benzemiyor. IŞİD’e karşı mücadelede bölgedeki en güçlü müttefiklerinin Türkiye’den ziyade Kürtler olduğunu, gerek yan yana fotoğraf vererek, gerek sınırda bir arada nöbet tutarak, farklı pozisyonlarda açık etmekte bir sakınca görmedikleri de açık. Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesi önemli olduğu kadar, bu zaferde en büyük rolü kimin üstleneceği de, dünya siyasetinin bundan sonraki seyrinde bir o kadar mühim olacak. Erdoğan’ın engellemekte zorlandığı asıl ‘kabus’, Kürtlerin olası Rakka başarısı sonrası Suriye’de alan genişletmesi ve dünyayı büyük bir beladan kurtaran kahraman meşruiyetine kavuşması. Ancak mesele şu ki, sınırları içinde Kürt sorununu çözememiş ve bu yüzden yıllardır kendini sonuçsuz bir savaşa mahkum etmiş bir ülke olarak; ‘üst akıl’ la pazarlıkta elimiz biraz zayıf. İçerisi yangın yeriyken dışarısı güllük olmuyor. Dünya elde silah koştururken, kimse hapishaneden yazılan şiirin bölücülüğünü duymuyor. Günü geldi, barış artık kendini dayatıyor.