Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Mahrem”, dilimize Arapçadan girmiş bir sözcüktür. Anlamı, “Başkalarına söylenmeyen, gizli kalması gereken şey” demektir. “Haram”dan türeyen bu kavram, İslam dinine göre, evlenmeleri yasak olan, yani birbirine nikâh düşmeyen anlamında kullanılır. “Mahrem” olmayan kimselere ise “namahrem” denir. Bunlar, kendisi ile evlenme yasağı bulunmayan kişilerdir. Bu sözcüğün Türkçede ayrıca “yabancı, el” anlamı da vardır. Sözgelimi, İstiklal Marşı’ndaki “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” dizesi bu anlamdadır. “Mahremiyet” ise gizlilik demektir.

“Namahrem” sözcüğü, gündelik konuşmada bir tür anlam kaymasına uğrayarak tam tersi bir içerik kazanmıştır. Çünkü İslam hukukuna göre, birbirleriyle evlenmelerinde sakınca bulunmayan kişilerin bir araya gelmeleri her nedense “haram” sayılmış ve birbirlerinden uzak durmaları istenmiştir. İnsan düşünmeden edemiyor: Madem “haram” değil, “namahrem”den neden kaçılır? Demek ki İslam inancı kadınla erkeği “ateşle barut” gibi gördüğünden, “namahrem” saydıklarının bir arada bulunmalarını yasaklamış…

Neyse, bu kadar sözlük bilgisi yeter. Gelelim asıl konumuza…

• • •

Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ın imzalarını taşıyan “MAHREM-Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları” adlı kitap, bu yakınlarda okurlarla buluştu. Kırmızı Kedi Yayınevi’nin “İnceleme” dizisi içinde yer alan 460 sayfalık kitapta, AKP iktidarında yaşanmış pek çok “mahrem” ve “namahrem” olay, ilk kez belgeleriyle gün ışığına çıkıyor.

Kitapta boşa yazılmış tek satır bulamazsınız.

Üstelik her şey belgeli, kanıtlı.

Dahası, adlı adınca sergileniyor olaylar ve “kahramanlar”!

Yani karatma yok, sansür yok, üstünü örtmek yok!

84 kişinin ırzına geçtiği 15 yaşındaki bir kız çocuğunun AKP-Cemaat ortaklığı ile kapatılan dava dosyası…

AKP’nin üst düzey yöneticilerinin Washington’a rapor edilen özel yaşamları ve “cinsel kabahatleri”

Atlantik ötesindeki Pensilvanya’yı komşu kapısına çeviren anlı şanlı medya yöneticileri...

ABD belgelerine bile yansıyan Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan çatışması…

Cemaat imamlarıyla Fethullah Gülen arasındaki gizli görüşme trafiği!

Eşlerini ABD Başkonsolosu’na şikâyet eden “F tipi” gazeteciler!

Amerikan diplomatlarına yalakalık eden işadamları!

Daha neler neler!

Özetle söylemek gerekirse; tümüyle pislik, çürüme ve kokuşmuşluk üreten ilişkiler yumağı!

• • •

Gelin görün ki halkımız bu çürümeyi kanıksamış durumda; olup bitenleri suskunlukla izliyor.

İzlemekle de kalmıyor; hırsızlıklara, yolsuzluklara destek veriyor.

Hükümet güdümündeki medya organları ise iktidarın artık gizlenemez duruma gelen pisliklerini örtbas etmek amacıyla olmadık algı yöntemlerine, yalanlara başvuruyor. Satılık kalemler, emperyalist odaklarla AKP arasındaki kirli ilişkilerin örtüsü kalkmasın, “mahremiyet” bozulmasın istiyorlar. Mesleki duyarlıklarını ve halka gerçekleri aktarma sorumluluklarını yitirdikleri için, “Mahrem” kitabındaki birinci el belgelere, ilk kez gün ışığına çıkan çarpıcı bilgilere yüz çeviriyor; Barış’ların emeğini görmezden geliyorlar…

Ama gerçekler devrimcidir. Yanıltma ve gizleme çabaları sonuç vermeyecektir. “Mahrem” okunduktan sonra, Türkiye’de hiçbir şeyin sürgit “sır” olarak kalmayacağı daha iyi anlaşılacak…

• • •

Barış’ların adını birkaç yıl öncesine değin çok az insan biliyordu. Çünkü onlar, Odatv’nin mutfağında çalışan, vitrinde görünmeyen, geri hizmeti yapan alçakgönüllü iki genç meslektaşımızdı. “Odatv Davası” tezgâhlanmasaydı, belki de çoğu kişi, daha uzun süre bu yetenekli arkadaşların varlığından haberli olmayacaktı. Kamuoyu, onları “kumpas davaları” sürecinde tanıdı ve çok sevdi...

Barış’lar Silivri Cezaevi’nde yatarken boş durmadılar. İlk ortak kitapları olan “Sızıntı / Wikileaks’te Ünlü Türkler”i 2012 yılında çıkardılar. Yerli işbirlikçilerin “Wikileaks” belgelerinde yer alan ABD ile ilişkilerini tüm açıklığı ile o kitaptan öğrenmiştik. Türkiye’nin yakın geçmişindeki gizemli konulara ışık tutan bu çalışma hayli ilgi görmüş ve kendisinden çok söz ettirmişti.

“MAHREM - Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları”, bu bağlamda Barış’ların ikinci ortak çalışması. Kitabın içeriği incelendiğinde, “Sızıntı / Wikileaks’te Ünlü Türkler”le büyük benzerlik gösteriyor. İki kitabı birbirinin tamamlayıcısı olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Bu kitap, yazınsal bir ürün değil kuşkusuz. Dili ve kurgusu yalın, anlatımı düz; sözcük oyunları ve süsleme içermiyor. Ama olayların niteliğinden kaynaklı “merak” ve “gerilim” öğesi anlatıda eksik değil. O yüzden sürükleyici ve kolay okunuyor.

Bana öyle geliyor ki, “Mahrem”i okuyan işbirlikçi gazeteciler ve politikacılar, güvendikleri dış güçlerle gizli bağlantılarının bir gün açığa çıkabileceğini düşünerek, yabancılarla ilişkilerinde bundan böyle daha özenli davranmak zorunda kalacaklardır.

Yoksa, dün yedikleri hurmalar, gün gelir bir yerlerini tırmalar!