Batı’da savaş karşıtlığı, Ortadoğu’da barış talebi nefret ve bölüşüm mücadelelerinin önüne geçemediği sürece kimin daha haklı olduğunun da bir müddet sonra önemi kalmayacak

Barış ya da barbarlık: Halep cephesinde birikenler!

HAKAN GÜNEŞ / @hakangunesh
Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

1 yıl önce Rus Hava Operasyonları başladığında verilmeyen tepki şimdi Suriye yönetiminin Halebi tümüyle kontrol etme kampanyasına karşı olabilecek en ağır biçimde veriliyor. ABD ve Rusya’nın Halep restleşmesi önce ABD’nin Suriye yönetimine ait askeri havalimanlarını bombalama tehdidi ile başlayıp ardından Rusya’nın S-400’lerin yanına S-300’leri sevk ederek ABD dahil Şam yönetimine saldıracak her türlü hava gücüne mukabele edecekleri açıklamasıyla tırmandı. Dünya ve Türkiye basını yeniden Dünya Savaşı’na mı gidiyoruz sorularını manşetlere taşıdı. Hakikaten kıyamet Halep yüzünden mi çıkacak?

Rusya ve ABD dışişleri yetkilileri farklılıklarına rağmen büyük bir işbirliği ifade ettikleri görüşmelerini artık ya gerçekleştirmiyor ya da sonunda bir anlaşmışlık açıklaması yapmıyorlar. Çünkü ABD ve Rusya’nın bugüne kadar anlaşmış oldukları konu daha ziyade Rusya’nın rejimin ayakta kalmasına yardım etmesine karşılık cihatçı kontrolündeki sahada fazla da ilerlememesi koşuluna dayanıyordu. Suriye yönetimi Halep cephesinde ne zaman ilerleme kaydetse ABD’nin çoğu kez İngiltere ve Fransa’nın da eşlik ettiği ağır tehditleri gündeme geliyordu. Bu kesimin yayın organı olan Al Jazeree’nin “Suriye de insanı dram” başlıklı belgeselleri nedense hep rejimin ilerleme anlarına denk eğliyor.

IŞİD’e karşı mücadelede ve İran ve Rusya ile müttefik bir Şam yönetiminin Şam-Lazkiye hattında kontrolü elinde bulundurması fikrinde mutabık kalınmasına karşılık Halep’te 2015 itibarıyla mevcut olan statükonun bozulmaması bekleniyordu. Ancak Suriye savaşının en çetin cephesi olan Halep’in uluslararası nüfuz bölgeleri mücadelesinde gri nokta olarak uzun süre kalması da beklenemezdi. Nitekim Şam (Rusya-İranve Suriye) Halep statükosunu bozduğunda Batı da fabrika ayarlarına dönme eğilimi gösterdi.

Halep Cephesinde denge ne zaman bozuldu?

Şam yönetimi ülkesinin topraklarını tam kontrol edebilmek için Halep’in cihatçıların elinde bulundurduğu doğu kesiminin ele geçirilmesi operasyonunu 2016 haziran ayı sonunda başlattı. Yaklaşık 1 aylık bir askeri harekat sonrasında Cihatçıların kontrol ettiği sahanın diğer cihatçı bölgeler ile bağını sağlayan Kastello Otoyolu (17 Temmuz) kesilip çember tümüyle (28 temmuz) kapatıldı.

İki aydır tam anlamıyla etrafı Suriye ordusu ve kısmen (Şeyh Maksud bölgesinde) PYD tarafından çevrilmiş olan cihatçılar ülkenin ikinci büyük kenti ve Şam karşıtı ayaklanmanın sembol kenti Halep’i elde tutmak için var güçleriyle savaşıyor durumdalar. Elbette ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi anti-Esad koalisyon unsurları da sahadaki müvekkillerine her zamankinden daha fazla askeri ve siyasi destek için karşı atağa geçmiş durumdalar.

Halep’te vekiller ve müvekkiller

baris-ya-da-barbarlik-halep-cephesinde-birikenler-194238-1.

Halep cephesinde Suriye Ordusu karşısında savaşan gruplar geniş bir koalisyonu barındırıyor. Yaklaşık 200 bin kadar sivilin yaşadığı kuşatılmış doğu Halep bölgesindeki en etkin örgüt El Nusra Cephesi. El Kaide’nin Suriye şubesi olan El Nusra dışındaki en önemli güç ise Halebin Fethi anlamına gelen Fatah Halab cephesi. Fatah Halap 30 kadar irili ufaklı ılımlı ve radikal cihatçı grubun operasyonel koordinasyonu ifade ediyor iken Suriye Ordusu’nun ilerlemesi sonrasında 20 kadar daha örgüt bu cepheye eklenerek şu anda 50 kadar grubun cephesel koordinasyon örgütü haline gelmiş durumda. Halebin Fethi koalisyonunda Türkiye’nin de yakın destek verdiği bilinen Sultan Murat Tugayları ve Nuraddin Zengi Hareketi gibi oluşumlar ile Suudilerin ve Batı’nın doğrudan askeri destek sağladığı çeşitli gruplar yer alıyor. Batı ile “uyumlu bulunmayan El Nusra ve Ahrar uş-Şam gibi örgütler ise dolaylı biçimlerde kendi aralarında koordinasyona sahipler ve Halep’te tam kontrol için tüm gücüyle operasyon yürüten Suriye Ordusunun durdurulması amacında birleşmiş görünüyorlar.

Batı-Türkiye-Suudi Arabistan’ın sahadaki müvekkilleri IŞİD dışında (El Kaide ve benzerleri dahil) her türden selefi-cihadist ve radikal siyasal İslamcı askeri örgütlenme ile işbirliği yapmakta, daha doğrusu doğrudan bu karakterde gruplara dayanmaktadırlar. Obama Yönetimi’nin en büyük açmazı savaş cephesinde ılımlı kuvvetler bulma konusunda yaşadığı sıkıntı olarak şekilleniyor. Sonunda Suriye’nin tam kontrolünü Şam ve müttefiklerine kaptırmak istemeyen ABD, ılımlı yada güdümlü cihatçı bulamadığı zaman (ki çoğunlukla böyle oluyor) kendi ülkesinin terör listesinde yer alan gruplara dahi mühimmat, finans ve istihbarat aktarmaktan geri durmuyor.

Halep’ten Ortadoğu ve Dünya siyasetine bakıldığında Rusya-İran-Şam karşısında ABD-İngiltere-Fransa-Türkiye-Suudi Arabistan’in vekilliğinde yürüyen Suriye savaşının ana denkleminde bir değişiklik olmadığı görülüyor. Buna karşılık girift ilişkiler diğer cephelerde kendisini daha fazla gösteriyor. Ankara ve Waşington arasında bilhassa PYD ve Suriye Demokratik Güçleri konudaki fikir farklılıkları giderilmiş değil. Türkiye ve Suudi Arabistan’ın desteklediği güçler arasında da mesafe geçmişe oranla daha açılmış görünüyor.

Dünya Savaşı’nın Çanları Halep’te mi çalıyor?

2014 Ukrayna ve Kırım geriliminden bu yana ABD ve Rusya arasında karşılıklı en sert ifadelere Halep savaşı üzerinden bugünlerde başvurulduğu düşünüldüğünde müvekkiller yerine doğrudan vekillerin de sahaya ineceği bir savaş kapı da mı sorusu doğal olarak ön plana çıkıyor. Elbette vekil ülkelerin kapsamlı bir biçimde ve bilhassa piyadeleri ile sahaya girmeleri durumunda çatışmanın nerelere sıçrayacağını bu tür bir adımı atanlar da şimdiden kestiremez. Ancak 2000’lerin ortasından bu yana dünyanın şimdilik “kanatlar”da sürdürdüğü düşük yoğunluklu ve/veya iç ülke içleri ile sınırlı savaş biçimlerinin ülkeler arası bölgesel savaşlara doğru tırmanma eğilimi güç kazanmaktadır.

2000’lerin başından itibaren 1980 ortalarında iniş trendine grien küresel silahlanma eğilimi son yıllarda tarihsel doruk noktasına ulaşmış bulunuyor. Soğuk savaş döneminin en yüksek rakamı olan 1.8 trilyon dolarlık küresel askeri harcama rakamını yeni dünyamız 2007 sonlarında egale ederek 2 trilyon bandında yeni rekorlara doğru koşuyor. Yine çatışmaların dağılımına bakacak olursak Batıklardan başlayıp Doğu Avrupayı ikiye bölüp Karadeniz’in doğusundan Basra’ya uzanan bir Baltık-Basra hattından bahsedebiliriz.. Bu hattın yakın çevresi Afganistan’dan Suriye’ye, Kırımdan Osetya’ya genişleyen bir çatışma kuşağını barındırıyor.

Yukarıdaki küresel trende bakarak bir dünya savaşının kapıda olduğunu, 2008’de Osetya’da çalan savaş çanlarının 2014 de Ukrayna-Baltık hattında tekrar edilip son olarak günümüzde Halep’te çaldığına şüphe yok. Ancak gerek iki cihan savaşı öncesi süreçler ve gerekse soğuk savaş döneminin gösterdiği şey, büyük güçlerin uzun süre nüfuz savaşlarını merkez yerine kanatlarda, doğrudan yapmak yerine müvekillerle yürütme eğiliminde olduklarıdır. Ancak daha da önemlisi nükleer güç dengesinin 1950’lerden buyana doğrudan büyük güç savaşları yerine bölgesel ve ülke içi savaşları zoladığı şartlar bugün için daha da fazla geçerlidir.

Uluslararası rekabetin sertleştiği bu ortamda Halep muharebesi bir dünya savaşını başlatacak değil, ancak tırmanan rekabet, daha sağ ve daha militarist hükümetlerin tüm dünyada iş başında olmaları başta Suriyeliler olmak üzere Ortadoğu halklarının korkunç bedelleri olan iç savaşlardan daha uzun bir süre çıkamayacaklarına işaret ediyor.

Batı’da savaş karşıtlığı, Ortadoğu’da barış talebi nefret ve bölüşüm mücadelelerinin önüne geçemediği sürece bölgede hangi konuda kimin daha haklı olduğunun da bir müddet sonra önemi kalmayacaktır. Barış mücadelesi, hiç değilse çatışmasızlık ve ölümlerin durdurulması için siyasi hürriyetlerin sağlanması gerekir. Kürt sorununda ,Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Dünya’da ya barış ya barbarlık dışında bir seçenek görünmüyor.