1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’yı işgal etti.

Yani, Almanya’nın ikinci kez tüm dünyayı ateşe verdiği vahşi savaş başladı.

Yaklaşık 5 yıl süren 2. Dünya Savaşı’nda 60 milyon insan öldü.

Bir o kadar insan da yerinden yurdundan oldu.

Savaş, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar için onarılmayacak yaralar açtı.

Ülkelerin sınırları değişti.

***

Farklılaşan hayat; insanların alışkanlıklarını, duygularını, bilgiye ulaşmasını, kültürünü ve gelecekle ilgili hayallerini zorlaştırdı.

Yeni yaşam felsefesi başka bir vizyon yarattı!

İnsanların hayata bakışı, hak ve özgürlük anlayışı, eşitlik kavramı, emeğin değeri ve adaletin tam oluşabilmesi talebi yaşamsal önem kazandı!

***

Bu nedenledir ki 1 Eylül; şiddet görmüş, acılarla bezenmiş, ölümlerle yıkılmış, işkencede inlemiş, tecavüze uğramış, felaketler yaşamış insanları, savaşı ve vahşeti unutmasınlar diye her yıl kutlanmaktadır!

Uluslararası bir ateşkes ve kalıcı barış düşüncesinin dünyadaki her insanının aklından yer etmesi için Dünya Barış Günü’ne sahip çıkılmaktadır!

***

Kaprislerin, çıkarların, egoların, komplekslerin dahası ele geçirdikleri ülkelerin yönetiminde kalıcı olabilmek için çıkarılan çatışmalar ve savaşların aslında insanlığı ve elde ettikleri tüm değerleri yok ettiği açıktır.

Bu nedenle savaşları çıkaran politikacıların çok sıkı takip edilmesi, yurttaşının canı üzerinde siyaset yapmasının önlenmesi hayati bir kural olmalıdır.

***

İnsan, bilgiye ulaşır, yeni düşünceler elde eder, çevresini ve kendisini değiştirir.

Değişim gelişmeyi sağladıkça insanlık ilerler…

Gelişen refah ve mutluluğa erişen ve asıl geçmişten ders çıkaran toplum ve liderler, dünyanın bugünü ve yarınında söz sahibi olabilirler.

Bilinmeli ki, barışı yok eden diktatörlerdir!

***

Barış günü nedeniyle Türkiye’ye dönüp baktığımızda maalesef, ülkemizin toplumsal huzur ve sosyal güvenlik konularındaki eksikliklerini hemen görebiliyoruz!

***

Türkiye, tek adam yönetimiyle hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlet olmaktan çıkmıştır.

Yargı, anayasa değişikliğiyle taraflı ve bağımlı hale gelmiştir.

Dolayısıyla yurttaşlarımız, hak, hukuk ve adaletin oluşmasına olan inancını kaybetmiştir.

***

Tek adam rejimi TBMM’yi işlevsiz bırakmıştır.

Muhalefet adeta iktidarın dümen suyunda kalmış sadece salı söylevleriyle iktidara karşı çıkmış, ne yazık ki bu yöntemle hiçbir sonuç alamamıştır.

Alanlardaki eylemsizlik iktidarın işine gelmiş, bir zaman sonra da anayasal hak olan toplu gösteri ve yürüyüş hakkını toplumun elinden almıştır.

İnsanlarımız taleplerini, sorunlarını ve barış isteğini artık meydanlarda dile getirememektedir…

Bu tutum muhalefeti yurttaşın güvencesi olmaktan çıkarmıştır!

***

Muhalefet, iktidarın önünde durmamaktadır!

Laik demokrasinin askıya alınmasını engelleyememiştir.

Parti devletinin usul ve yasa dışı icraatlarını topluma anlatmamaktadır!

Bu nedenle ülkemizde hak gaspı giderek yoğunlaşmıştır.

“Yandaş ve karşıt olarak ayrışan yurttaşlar” üzerinde taltif ve baskı artmış, usulsüzlük ve yolsuzluk had safhaya ulaşmıştır.

Üstelik devrimci, Kürt, Alevi, Kemalist diye iktidara karşı olan tüm farklılıkları dışlanmaktadır…

Ve demokratik haklar ve yargının bağımlı olması nedeniyle Türkiye’de kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştır!

***

Hal böyle olunca Ekonomi ve Barış Enstitüsü (Institute for Economics & Peace) tarafından açıklanan 2019 raporuna göre Türkiye, dünya ki 163 ülke içinde barış ve güvenlik seviyesine göre 152. Sıraya gerilemiştir.

Enstitü, ülkelerin barışçılık düzeylerini 23 farklı kriter üzerinden 3 ana temada oluşturuyor. Bu temalar; sosyal güvenlik ve emniyet, süregelen iç ve dış çatışmalar ve son olarak askerileştirmedir...

***

Rapor Türkiye’nin en yüksek terörizm puanına sahip olduğunu açıklamaktadır!

Türkiye nüfusuna oranla yoğun bir sığınmacı işgalindedir.

Bu durum iç ve dış çatışma ile sosyal güvenliği kötü bir şekilde etkilemektedir. Son olarak dış çatışmaların sıklığı, süresi ve rolü de hesaba katılınca Türkiye ana temalar üzerinde barışta en kötü durumda olan ülke konumundadır…

***

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde maalesef Türkiye gerçeği budur!