Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun,
Bulutların rüzgârla başımıza çorap ördüğü,
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgârla gelmez;
Onu bulup getiren kandan doyan kana aç insanlardır…
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin:
Biz istersek olur barış, istersek çiçeklenir toprak,
Yeşerir umut ve elbette istersek biter sömürü.
Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Ellerimizdedir milletin kaderi her milletin has evladı gibi.
Bilin kuvvetinizi ve idrak edin ellerinizin hünerini,
Toprağı işleyen sevdanın da ucunda tutarsa gelir barış.
Bilmez misiniz bir tabiat kanunu değil ki savaş,
Armağan olarak da verilmez barış, onun için
Kenetlenmeli eller ve sıkılı yumruklar
Kan banyosu yapanlardan hesap sormalı,
Direnmeli soysuzlara soyluca,
Haykırmalı metanetle türküleri paylaşmanın hazzıyla
Yollara düşenler yolu yapanların bedenlerindeki kanı da hissetmeli,
O kan ki ekmek peşinde kavrulmuş ve aş için ter dökmüş…
Bilin kuvvetinizi, ne doğa kanunudur savaş ne de armağandır barış,
Ceza da ödül de alınterinizle kazanılacak,
Sinesine acıyla vurmak istemeyen
Savaş tam tamları çalanların kapısına dikilmeyi bilecek…
Savaşa karşı barış için katillerin önüne dikilmek gerek,
“Hayır, yaşayacağız!”
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.
Onlar demir çeliği elinde tutan birkaç kişidir,
Yoktur karasabandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp “Ne küçük” derler,
Yetinemezler nimetin hasıyla, açtırlar ötekinin yediğinden dolayı
Para sayar gibi sayıyorlar kellelerimizi,
Sadece bir rakamız onların gözünde, leş sayısıdır adımız onlar için,
Bir çentiğiz hepitopu onlar için,
Ondandır suratlarına vurulacak yumrukla ancak barışın gelmesi,
Kirli bir hesaptır savaş,
bir yandan kan akarken öte yanda yeşil dolarlar sayılan,
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Oyunları korkunç bunların, davranın bitsin,
Haykırılması gereken sinede kalmamalı,
Derdimiz çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin, direniş türkülerinin makamı ve volümü bir de,
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün “Yok!” dediğini:
Harama hile karıştıranların karşısına dikildiğinde,
Taşmayan öfkemiz ve sinemizde kalan duygulardır
Onların gücü.
Unutulur mu hiç?
Sözlerinde kan gizli seslerinde haramın çırpınışı
Doymamışlar yediklerine ve açlar soframızdakilere,
Ağulu sözlerle savaş ekiyorlar toprağa,
Bilmez misin toprağın sesi,
Acıdan dilsiz gözyaşı döken insanların
Sessiz isyan çığlığı değil midir bir milletin tarihi?
Düşün ki savaş geçmişin malı
Ve hayal et ki BARIŞ taşıyor gelecekten.
(BRECHT’E SAYGIYLA)