Google Play Store
App Store

KONUK YAZAR: Selçuk Erez* “Savaş bir halk sağlığı sorunudur ” diyen ve bu inancını her zaman yineleyen Türk Tabipler Birliği’ne, ona bağlı İstanbul Tabip Odası ve diğer odaların üyelerine barış istedikleri için bu güne kadar ne davalar açıldı. Bunlardan birinin duruşması 27 Aralık’ta Ankara’da yapılacak. Öneminin büyüklüğü nedeniyle üzerinde durmak ihtiyacını hissediyoruz: Yıllardır çok sayıda […]

Barışı istemek ve bunu söylemek gerekir!

KONUK YAZAR: Selçuk Erez*

“Savaş bir halk sağlığı sorunudur ” diyen ve bu inancını her zaman yineleyen Türk Tabipler Birliği’ne, ona bağlı İstanbul Tabip Odası ve diğer odaların üyelerine barış istedikleri için bu güne kadar ne davalar açıldı. Bunlardan birinin duruşması 27 Aralık’ta Ankara’da yapılacak. Öneminin büyüklüğü nedeniyle üzerinde durmak ihtiyacını hissediyoruz:
Yıllardır çok sayıda bilimsel yayında bahsedilen ve tıp aleminde tartışmasız kabul edilmiş olan bu husus, yani savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeği, en son 19-22 Ekim 2016 tarihlerinde Taipei de gerçekleştirilmiş olan Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu sonuç bildirgesinde ve 26-27 Şubat 2017 de İstanbul’da toplanmış olan Savaş, Göç ve Sağlık başlıklı uluslararası toplantıda varılan kararlar bildirgesinde yer almıştır.

Demokratik ülkelerde, insan haklarına saygının benimsendiği yerlerde savaşın bir halk sağlığı sorunu olmadığını ileri süren hiç bir bilim adamı ve hiç bir yayın bulunmamaktadır.

Silahlı çatışmalar, ölümlere, sakatlıklara, kıtlıklara ve salgınlara yol açtığından, hastanelere, ambulanslara ulaşımı sıkça imkansız kıldığından, çevre felaketlerine neden olduğundan bir halk sağlığı sorunudur. Bu nedenle bu ülkenin hekimlerinin, özellikle onları en üst düzeyde temsil edenlerin bu konuda bildikleri gerçekleri söylememeleri düşünülemez.

Silahlı çatışmaların bir an önce sona erdirilmesi yani, barış, sadece bu güne kadar oluşmuş ölümlerin, sakatlıkların, ruhsal bozuklukların ve çevre felaketlerinin sona ermesini sağlamaz, aynı zamanda taraflar arasındaki husumetin sürüp katlanmasını, hatta bundan böyle anlaşmanın ve barışın imkansızlaşması olasılığını da engeller.

Barışın bir an önce gerçekleşmesinin istenmemesi, çatışmaların insan ölümlerinin ve sakatlanmaların sürmesine yol açacak ve memleketin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atacaktır.

Bütün bunların söylenmesi, gereğinin yapılması konusunda ısrar edilmesi , açıklamalar yapılması demokratik rejimlerde doğaldır, önayak olanlar yerilmez, alkışlanır.

Bizim sıkıntılarımızı çekmiş ama üstesinden gelmiş olanların ne yaptığını öğrenmeliyiz: Kuzey İrlanda, uzun yıllar iç çatışmalarla kanamış ancak eninde sonunda düze çıkabilmiş bir ülkedir. Bu ülkedeki iç çatışmalarda tarafların birinin liderliğini yapmış olan Gerry Adams, 9 Ekim 2017 de The Guardian gazetesinde yayınlanmış olan bir yazısında o ülkede barışa nasıl vardıklarını anlatmış ve İspanya ile Katalonya arasındaki gerilimin daha olumsuz aşamalara varmadan çözümlenmesi için yapılması gerekenleri saymıştı. Adams’a göre taraflar zora baş vurmadan oturup konuşmalıdırlar:

“1990 başlangıcına kadar Britanya hükümetleri, önce oturup konuşmayı kabul etmediklerinden bizim barışa varmamız gecikti. Britanya hükümetinin çözüm için ön şartlar ileri sürmesi de yaramadı. Sonunda güçlükleri hiç bir sorunu müzakere dışı bırakmayarak aştık.”
Bu sözler ve yansıttığı mantık doğru değil midir? Öyleyse barış isteyen Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyelerini neden suçlayalım?
Yurdumuzda yıllardır süren, binlerce insanımızın yitimine neden olmuş olan çatışma ortamı eninde sonunda Kuzey İrlanda ‘da olduğu gibi masada bitecektir. Asıl mesele, masaya şimdi mi oturalım, yoksa yıllar sonra mı oturalım sorusunun cevabını doğru vermektir!

Masa başında çözümü ertelersek iki şey olur:
a. Binlerce insan daha ölür.
b. Her iki tarafta öyle fazla husumet, öyle nefret birikir ki çözüme ulaşılamaz ya da ulaşılan çözüm uzun ömürlü olmaz.

Bu konuda açık sözlü olmanın ve doğruları konuşmanın sırası gelmiştir. Bu gerçeğe varabilmek için bazen kendimizi, kendimizden özgürleştirmemiz, aklımızın ambargolarını aşabilmemiz gerekiyor. Bu kolay bir şey değildir ama yapmalıyız. Barışa varılması için düşüncelerini açıklayan Türk Tabipler Birliği’nin bundan önceki Merkez Konseyi üyelerine dava açılmıştır.

Barış masasına oturmayı ertelemenin memleketin bölünmesine yol açabileceği, çatışmaların barışla sona erdirilmesini istemenin ise vatanseverliğin, mesleğimize ilk adımımızı attığımızda ettiğimiz yeminin gereği olduğunun bilinerek davranılmasını beklemekteyiz: Bizi en yüksek düzeyde temsil eden TTB Merkez Konseyi üyelerinin beraat etmelerini bu nedenlerle istemekteyiz.

*Eski İstanbul Tabip Odası Başkanı