90’lar barış talebini dile getiren az sayıda insanın hedefe konduğu yıllardı. Bugün, öyle değil. Türkiye halkı istenirse silahların susabileceğini, sorunların oturulup konuşulabileceğini, ölümlerin sona erebileceğini gördü. Barış, karşıya uzanan bir kol mesafesinde, demek ki isteyince oluyormuş, dendi. Bugün barış, dünden daha güçlü. Ancak öfke de öyle... Barışı, insanların parmak ucundan kapıp yere çalmanın; umutlarıyla oynamanın, zar zor iplik tutmuş güveni paramparça etmenin, yine ve yeniden bozmanın bugün yeni sonuçları var. Geçmişe dönmedik, yılları hayal kırıklığıyla çarptık.

Müzakere masasını devirdikten sonra, cumhurbaşkanının asker tabutu yanında şehitlik güzellemesi yapması işe yaramadı. Askere gitmeyen oğullarını sordular. Bakanın “şehit olmak istiyorum” demesi kimseyi etkilemedi. “Tutan mı var, buyursun gelsin” dendi. Çocuklarının üzerine yığılan analar babalar, “kimse gazel okumasın, sorumlu AKP” diye bağırdı. Kardeşini gömen asker, düne kadar barış diyenlerin bugün neden savaş dediğini sordu. Beni var etmeyen vatan, sağ olmasın diye ağladı amcaoğlu. Cenazeler oy değil, isyan getirdi.

Çözüm süreci neden bitti? Paramparça edilen; yatağında, sokakta, çocuğunun, karısının yanında öldürülen asker ve polis aileleri soruyor. Çözüm süreci neden bitti? Kürtçe konuştuğu için öldürülen gencin; sokağa çıkma yasağı olduğu için cenazesi evde, derin dondurucuda bekletilen 10 yaşındaki Cizreli Cemile’nin ailesi soruyor. Çözüm süreci neden bitti? Kürt olduğu için linç edilen mevsimlik tarım işçileri, parti binaları ateşe verilen siyasetçiler, dükkânları yakılıp yağmalanan esnaf, doğu ili plakası olduğu için otobüsü taşlanan şoförler soruyor. Çözüm süreci neden bitti?
Çözüm sürecinin hangi koşulda biteceğini, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan 7 Haziran öncesi açıklamıştı. “HDP barajı geçerse, çözüm süreci kalmaz.” Yıllarca düz ovada siyaset yapmaya çağırılan Kürtler, üstelik Türkiye partisi olma isteğiyle, tarihinde ilk kez 12 Eylül ürünü seçim barajını geçmeye çok yakındı. Demirtaş’ın bütün farklılıklarıyla ülkeyi kucaklayan siyaseti halkın ilgisini çekmiş ve barışçıl dili takdir toplamıştı. Konuşarak çözemeyeceğimiz bir şey yok, diyen bu genç adam batıyla doğuyu birbirine yakınlaştırıyordu. Barış masasına oturduğu Kürtlerin siyasette güçlenmesi, çözüm için “kefenimizle yola çıktık” diyen Erdoğan’ın mutlulukla karşılayacağı bir gelişme olması gerekmez miydi? Gerekirdi. Mesele koltuk değil de barış olsaydı eğer...

Erdoğan, “Koltuk sevdalıları bizi anlayamaz, sorunu çözemez” derken Demirtaş henüz siyasi hedefleri arasında Erdoğan’ı başkan yaptırmanın yer almadığını söylememişti. Barışın demokrasiyle geleceğini, Erdoğan’ın istediği başkanlık sisteminin de buna hizmet etmeyeceğine inanan HDP, Erdoğan’ın 400 vekil hedefini dinamitlemek üzereydi. Süreç, kimin gözünün koltukta, kimin barışta olduğunu ortaya çıkaracaktı. Erdoğan, “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyecek ve medyası HDP=PKK=Demirtaş denklemini servis etmeye başlayacaktı.

İstenen olmadı. HDP, 6 milyon seçmenin kararıyla, yüzde 13 oranında oy aldı. AKP’nin, barajı geçemezse üzerine konacağı koltuklara 80 milletvekilini oturttu. AKP, tek başına iktidar olamadı. Hakkında yolsuzluk, anayasayı ihlal ve terör örgütlerine destek vermek gibi ciddi suçlamalar olan AKP/Erdoğan için tek başına iktidar olamamanın, açılacak soruşturmalar ve oluşturulacak komisyonlar göz önünde bulundurulduğunda, tekrar seçime gitme riskini alacak kadar korkutucu olduğu açık. “400 vekil alınsaydı durum farklı olacaktı” orası belli; ama bugün barış gibi zor ve incelikli bir süreci, siyasi hesaplara bağlamanın, insanların umudu ve güveniyle kumar oynamanın sonucuna hep birlikte acı ve gözyaşıyla tanıklık ediyoruz.

AKP’nin tekrar tek başına iktidarı HDP’nin baraj altında kalmasına, seçime girmemesine ya da kapatılmasına bağlı. Demirtaş hakkında açılan soruşturma, dünün barış elçisi bugünün savaş çığırtkanı yandaş kalemlere kurdurulan HDP=PKK denklemi, sokaklara salınan faşistli yobazlı linç ekibi ve HDP’nin en yüksek oy aldığı doğu illerine karşı gerçekleştirilen operasyonlar... Bütün bunlar Erdoğan’ın seçim stratejisi hakkında bize önemli ipuçları veriyor. Silah yerine siyaset alanında mücadeleyi seçen HDP’yi saf dışı bırakmak sadece Erdoğan’ın başkanlık ukdesine fayda sağlar, Türkiye halkının huzur ve barışına değil.