Dünya 2000’lere doğru ilerlerken ufukta “harika bir gelecek” vardı! İki kutuplu dünya Sovyetlerin dağılmasıyla sona ermişti. Artık savaşlara, dolayısıyla da silahlara gerek olmayacaktı.

Bu tespit üzerine inşa edilen yeni dünya düzeni teorilerinde “tam bağımsızlık” gibi eski dünyaya ait kavramlar tarihin çöp sepetine gönderilmişti.

Bundan sonra “karşılıklı bağımlılık” ilkesi var olacaktı. Bir yerde var olan ve ucuza üretilen her şey bütün dünyanın malı olacaktı. Parasını verdin mi her şeyi en ucuza alabilecektiniz!

Enerji bu ürünlerin başında geliyordu.

Yurtdışından doğalgazı alınca, Zonguldaklı maden işçilerine hiç gerek kalmayacaktı.

Peki ya doğal gazı üreten devletler “vermiyorum” derlerse?

Hah hayt! Bu çok komik bir soru! Böyle bir şey artık mümkün değil! Karşılıklı bağımlılık var bir kere, öyle şeyler yapılamaz!

Dünya kapitalizmin “şefkatli” kollarında ürettikçe üretecek, mutlu müreffeh toplumlar oluşacak… idi!

Bu çerçeveden bakınca “barış mücadelesi” de artık gereksiz hale gelmişti. Eskimiş kafaların hezeyanlarından ibaretti.

2000’li yıllar hiç de teorize edildiği gibi başlamadı. Silah fabrikaları tam kapasite çalışmaya devam etti. Silah çoktu ama o silahların kullanılacağı çapta savaş yoktu.

Çıkarttılar!

İkiz kulelerini uçaklarla yıktılar!

Sonra da hücuma kalktılar.

Dünya yeniden “halkların cehennemi” haline geldi, getirildi!

Barış mücadelesini önemi kendiliğinden ortaya çıktı. 1970’lerin dünyasında ve Türkiye’sinde çok güçlü bir savaş karşıtı hareket/hareketler vardı.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında ülkede solun üzerinden silindirle geçilince meydan dinci gericilere kaldı. Her yerde savaş nağraları atılır oldu.

Sonuçları ortada!.. Türkiye “demokrasi götürmek” için girdiği Suriye’deki savaşlarda tam 283 askerini kaybetti. Eğer güçlü barış hareketimiz olabilseydi o askerler bugün hayatta kalacaklardı.

Suriye vatandaşları evlerini, şehirlerini, ülkelerini terk ettiler. Ege ve Akdeniz binlerce göçmeni yutan canavar haline geldi. Hayatta kalanlar ise kamplarda cehennem azabı çekiyorlar.

Türkiye’nin üstün yetenekli vizyon sahibi yöneticileri Suriye’nin başkenti Şam’daki Emevi Camii’nde cuma namazı kılacaklardı kısmet(!) olmadı. Onun yerine yüzlerce cenaze namazı kıldılar!

Bunlar hep barış mücadelesinin yeterince yükseltilememiş olması yüzünden meydana geldi. Bütün ülke tek yürek olup haykıramadık:

-SAVAŞA HAYIR!

Suriye’deki savaş bitmeden şimdi de Ukrayna’da savaş çıktı. Aslında on yıla yakın süredir içten içe süren çatışmalar gerçek bir savaş bilançosu ortaya çıkardı: 2014 ile 2022 arasında Ukrayna’nın Donbass bölgesinde 14 bin kişi öldü, 2 milyon kişi de evlerini, şehirlerini bırakıp gitti.

Dünyanın bugünkü hali açık olarak gösteriyor ki, en çok ihtiyacımız olan şey, barış mücadelesidir!

Göçmenlik, işsizlik, yurtsuzluk, açlık, fakirlik hepsi savaşın çocuklarıdır. Bütün bu gerçeklere karşı hâlâ savaş tamtamları çalan -dünyanın her yerindeki- “taş kafalılara” sormak gerekiyor:

-Barışın kıymetini anladınız mı?