Bariz ofsayt

Her oyunun kuralları farklı. Hatta oyun aynı olsa da farklı. Çocukluğunuzu düşünün her mahallenin farklı kuralları yok muydu? Kâh nizami kuralları uygulayamadığımızdan kâh oyunu kendi lehimize çevirmek için değiştirirdik kuralları. Başka bir kural söyleyen olursa da “Biz böyle oynuyoruz” diyorduk. Bazı mahellelerde korner yoktu; bazılarında üç korner bir penaltıydı. Bazılarında taç atışı elle bazılarında ayakla kullanılırdı. Fauller ve beraberinde gelecek penaltılarsa her zaman sıkıntı. Sonu zaten hep ‘kendi adamın diyo’ perşreviyle başlayıp mahalle kavgasına dönen hep aynı şarkı. Biz büyüyüp dünya kirlendikten, futbol arsadan halı sahaya taşındıktan sonra kurallar da değişti tabii. Her yeni ortamın yeni kurallar gerektirdiği gibi yeniden şekillendi. Artık mahellede değildik ve artık fauller ayak, bilek kırılıyor; sonu mahalle çeteciliği sempatikliğinden çok uzak halı saha kavgaları yaşanıyordu. Bizler büyürken etrafımızdaki futbol da büyüyor, bizler nasıl değişiyorsak kurallar da boş durmuyordu. Kusurlarımız dokuzken on oluyor; hakem sayısı 1,2,3 yetmez 4,5,6 olsun kıvamında ilerliyordu. Kartların çıkışı da değişiyor; artık futbolcu sevinmesi dahi kart ile kontrol altına alınıyordu.

Bugün hâlâ kurallar her sene değişiyor. Bazıları iyi bazıları büyük tepki ile karşılanıyor. Birkaç hafta önce dönemin Liberal Parti Başkanı Besim Tibuk’u yazmıştım. Zamanında futboldan ofsaytın kaldırılmasını istemesinin nedenini “Bu ofsayt beni fıtık ediyor. Neymiş o topu attığında adam bir metre öndeymiş. Ne yapalım öndeyse sen de kovala o adamı. Ben bu ofsayt kadar garip bir kural bilmiyorum. Neymiş gol olurmuş. Olsun efendim!” sözleriyle anlatmıştı. Yazıdan sonra birçok e-posta geldi. Özellikle genç arkadaşlar bu tarz fikirlerin anca Türklerden çıkacağını söylemiş. Haklı olabilirler. Zamanında biz de çok şakasını yapmıştık.
Fakat geçtiğimiz hafta bizleri şoka sokan beyanatlarla kaşılaştık. Çocukluğumuzun kahramanı benim daha ziyade Milanlı dönemini bildiğim Marco Van Basten aynı Tibuk gibi ofsaytın kaldırılmasının futbol seyri açısından daha iyi olacağını söyleyerek, “Futbol şimdiden hentbola döndü. 9 ya da 10 savunmacı kalenin önüne geçiyor. Bu durumda gol atmak ve bir şeyler üretmek çok zor oluyor. Eğer ofsayt olmasaydı, gol atmak daha kolay olurdu.” dedi. Bununla da yetinmeyip sınırsız oyuncu değişikliği, sarı kart yerine 5-10 dakikalık oyundan ihraçların futbolu daha keyifli hale getireceğini ekledi. Penaltı atışlarının da ok sıradan olduğunu bu nedenle buz hokeyindeki gibi kalecinin ceza sahasından ayrılamadığı, futbolcunun 8 saniye içerisinde orta sahadan aldığı topu kaleye koşarak gol atmaya çalışması sistemine getirilebileceğini açıkladı.
Kaldı ki Besim Tibuk partisinin oy derdinde bir siyasi lider, Van Basten ise FIFA’da teknik gelişim danışmanı. Dolayısıyla yok öyle “Van Basten 100 tane vurdu bir şey yok, Besim bir kere vurdu aauuuuvvv” Yine de bizim boyumuz Van Basten’i eleştirmeye yetmez dersek zaten bizim yerimize dünya futbolunun ileri gelenleri söyleyeceklerini söyledi. Wenger, ‘kollektif takım ruhu ölür’ derken, Bilic, ‘ofsaytsız futbol hayal edemiyorum’ dedi.

Futbol da futbol seyircisi de fanatik. Bir keresinde bir okuyucu attığı mailde “Takımım hakkında kötü bir şey yazdığınızda dinime hakaret etmişsiniz gibi hissediyorum” yazmıştı. Takıma bağlılık da futbola sahip çıkışımız da biraz böyle. Dolayısıyla radikal değişimleri futbol seyircisi dediğimiz kitlenin kaldırması ve kabullenmesi zor gibi. Futbol bildiğimiz (çoğunlukla bildiğimizi sandığımız) konuşacak konu olmadığında sığındığımız, dostumuzu-düşmanımızı seçtiğimiz güvenli limanımız çünkü. Ne zaman futbolu bir eğlence, keyif aracı olarak görürüz işte belki o zaman bu konuları memleket meselesi yapmaktan vazgeçeriz.