Soma davasının avukatları tutuklu, Berkin Elvan davasını savunanlar da öyle. IŞİD canilerinin Suruç’ta gerçekleştirdiği ve 33 kişinin can verdiği katliam dosyasının müdafileri de cezaevinde.

Soma davası sona gelmişken sürüncemede bırakılmak isteniyor.

Berkin Elvan davasında ilerleme yok. Görüntülerin çözülmemesi için devletin resmi kurumları adeta elinden geleni yapıyor. TRT, başından savıyor. TÜBİTAK, bir adım daha ileri gidip verileri çözmek yerine bozuyor, delilleri karartıyor.

IŞİD’in Atatürk Havalimanı saldırısında 6 IŞİD’ci tahliye edilirken Suruç Katliamı’ndan yaralı olarak kurtulanlar soruşturmaya uğruyor, fişleniyor, gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Patlamadan birkaç saniye ile kurtulan İsmail Denli’nin engelli maaşı kesildi.

Amara Kültür Merkezi’nde yaralanan, felç olan ve tedavisi İsviçre’de devam eden Güneş Erzurumluoğlu, henüz olayın ilk günlerinde, kendinde değilken soruşturmaya uğradı. Hakkında yeni bir soruşturma açılan Erzurumluoğlu’nun babası gözaltına alındı.

Aynı katliamda yaşamını yitiren Süleyman Aksu’nun çatışmalı dönem nedeniyle 2 yıl sonra yaptırılabilen mezarı kar maskeli kişilerce tahrip edildi.

Elazığ T Tipi Kadın Cezaevi’ndeki şiddet uygulamalarının son kurbanı İlke Başak Baydar oldu. Cezaevindeki hak ihlalleri rapora dönüştürüldü. Bu raporda, Baydar’ın kan kusmasına yol açıncaya kadar darp edildiği, revire de götürülmediği yer aldı.

Baro Başkanı’nın sözleri…

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça… Onların avukatları da diğer toplumsal davaların müdafileri gibi tutuklu… Son kurban Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı (ÇHD) Selçuk Kozağaçlı.

‘Böyle bir ortamda’ ve ‘darbe ile hiç ilişkisi olmadıkları halde işlerinden atılan, açlık grevine başlayan, tutuklanan ev hapsinde tutulan, Gülmen ve Özakça’nın son duruşması öncesinde’ Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuştu…

Her geçen gün yıldızı daha da parlayan Yavuz Oğhan’ın RS FM’deki ‘Bidebunudinle’ programına konuk olan Feyzioğlu; “Kimse benden Nuriye ve Semih’i evlat edinecek bir sempati içinde olmamı beklemesin” dedi. TBB Başkanı; “Nuriye ile Semih adlı açlık grevi yapan kişilerin tutuklanan avukatlarının tutuklanma gerekçesinde Nuriye ile Semih’in avukatı olma gerekçeleri yoktu. Polisin öldürdüğü DHKP-C teröristinin üzerinden çıkan listede tutuklu bazı avukatlarının adının geçtiği söyleniyor. Ben bu listenin değersiz olduğunu söyleyemem” şeklinde görüş bildirdi.

‘Terörle’ mücadele konusuna da değinen Feyzioğlu; “Silahsa silah” ifadelerini kullandı.

Hukuku bırak silahlara bak!

Fotoğraf açık… Feyzioğlu, söyledikleri ve söyleyemedikleriyle; sadece Nuriye ve Semih’i değil aynı zamanda Soma’da ihmal ve kirli işbirliği içinde öldürülen madenci çocuğunu da, polisin gözünü kırpmadan katlettiği Berkin Elvan’ı da, Suruç’ta parça parça edilen genci de üvey evlat saydı. Bu anlaşılır; “Baro Başkanı mesleğini layıkıyla yerine getiremiyor” denir, bir sonraki seçime bakılır.

Aynı şekilde bir hukukçunun, geçmişte bir caniyi savunmuş olması da vaka-i adliyeden denilebilir. Bir genç kadını, Münevver Karabulut’u vahşice katleden ünlü ailenin oğlu Cem Gariboğlu’nu savunmak tercihtir.

Feyzioğlu’nun zor durumdaki arkadaşlarının müdafiliğini üstlenmesi için trilyonlar istemesi de yine seçim olarak kabul edilebilir. Herkesin paraya meyli ve onunla ile ilişkileri farklı olabilir. Sonuçta avukatlık profesyonel bir meslektir.

TBB Başkanı’nın, avukatlar tutuklanırken, diğer meslektaşlarına özel yazışma ortamlarından tatil organizasyonları göndermesi de ‘hobisi’ olarak değerlendirilebilir. Yine Selçuk Kozağaçlı’nın gözaltına alındığı gün, ‘Karartek, Bürotek’ gibi ‘çok önemli, işlevsel’ hukukla ilişkili sitelerin tanıtımını yapması da öyle.

Benzer biçimde gözaltılar sürerken, eski Milli Sporcu Naim Süleymanoğlu’nun durumu ile bizzat ilgilenmesi de haltere olan ‘sempatisi’ ile açıklanabilir.

Mahkemeyi etkiledi!

Gerçekte bunlarda hiçbir problem olmadığını yinelemek mümkündür.

Ancak TBB Başkanı; ‘Nuriye-Semih konuşmasının pek çok yerinde suç işlemiştir. Davadan bir gün önce yaptığı konuşma, ‘bağımsız mahkemeyi’ etki altında bırakmaya ve negatif etkilemeye yöneliktir.

Açlık grevindeki eğitimcilerin tutuklu avukatları hakkında görüş bildirirken de, “DHKP-C teröristlerinin üzerinden çıkan listede adlarının geçtiği söyleniyor” gibi yandaş medya ile kendini eşitleyen ‘muğlak’, ‘temelsiz’ ifadeler kullanmakla kalmamış, yine süren bir davayı etkilemeye yönelik de adım atmıştır.

Bu suçlara, hukuk yerine şiddeti ve silahları temel alan tarzdaki söylemlerini de eklemiştir.

Alt tarafı…

Aynı konuşma içinde bir hukuk duayeni Turgut Kazan’ın kendisine ‘Baro Başkanlığına hazırlandığı için eleştiriler getirdiğini’ dile getirmesi ise sadece nezaketten uzak bir tavır değil aynı zamanda bir niyet okumadır. Üstelik Feyzioğlu bunu yaparken, ‘iktidar kaynaklı korkularını ve kendisinin ‘nelere hazırlandığını’ bildiğimizi unutmuştur.

Yine de biz suça yönelik ifadelere bir kez daha dönelim. Evet, Feyzioğlu suç işledi.

Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yargıya talimat verdiği’, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘temelsiz’, ‘ispata muhtaç’ iddialarla mahkemeleri etki altında bıraktığı yerde bu da önemli değildir! Alt tarafı Baro Başkanı der geçersin.

İlla bir son söz gerekliyse, ÇHD’nin ‘Feyzioğlu tepkisi’ olarak ‘bir krala’ ithafta bulunduğu paylaşımla bitirelim:

“Saray’a topuk selamı veren Milli Baro Başkanına en güzel cevabı Yılmaz Güney vermiş: Kralın sofrasında soytarı olacağıma, halkın sofrasında eşkıya olurun!”